Top
03/08/2023

ABD'nin çöplüğü!

Beyazın da beyazı Amerikalılar New York'u pek beğenmezler, sevmezler.

Her ne kadar gücün, paranın, kariyerin, türlü çeşit fırsatların merkez üssü de olsa New York, onlara göre, çekilmez kalabalığı, yoğun göçmen nüfusu, trafiği ve gürültüsüyle adeta ABD'nin çöplüğüdür.

Bu çöplük yakıştırmasını pek çok kere duymuşumdur.

New York, aynı zamanda ülkede suç oranının en yüksek olduğu eyalet...

Hakikaten de öyle tekinsiz semtleri, mahalleleri vardır ki tek başına yürümeye korkarsınız.

Anlatırlardı; beyaz Amerikalılar, nerede olurlarsa olsunlar New Yorkluları halinden tavrından, giyiminden kuşamından tanırlar, onları fazla savruk, özensiz ve yoz bulurlar, küçümserler.

Amerika'da hayat biçimleri ve kültürel davranışlar şehirden şehre bu denli değişken midir bilemem, ancak bildiğim, dünyanın her yerinde, büyükşehirlerin göçmenler için cazibe merkezi olduğudur.

Nedeni basit.

Bir: İş imkânları fazladır.

İki: Küçük şehirlerin aksine, büyükşehirlerde fazla yadırganmazlar; kalabalıklara karışır giderler...

Mesela Kanada'nın en büyük şehri Toronto'da 4-5 milyonluk nüfusun yarısı göçmenlerden oluşur. Özellikle Uzakdoğulu göçmen sayısı azımsanmayacak orandadır.

Gelelim bize.

Adına ister göçmen, ister mülteci, ister sığınmacı, ister yabancı diyelim...

Suriye'de patlak veren iç savaşın ardından bizim şehirlerimiz, özellikle İstanbul, Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar ani göç dalgasıyla karşılaştı.

Avrupa'da on yıllar boyunca, sindire sindire olgunlaşan göçmen meselesi Türkiye gündemine ışık hızıyla girince, ister istemez sosyolojik ve ekonomik tartışmalar da beraberinde geldi.

Bu aşırı göç dalgasına Avrupalı ve Ortadoğulu zenginlerin Türkiye'den mal-mülk edinme süreçleri de eklenince, iş konut fiyatlarına kadar geldi.

Bu işin maddi yönü ama asıl hassas bir mesele daha var; o da şehirlerin gittikçe erozyona uğrayan kültürel dokusu...

Gazeteci Gaffar Yakınca, Credit Suisse bankasının raporunu hatırlatmış.

Rapora göre, dünya genelinde, üst-orta sınıfa dâhil insanların sayısı son yirmi yılda yaklaşık beş kat artmış.

'Oysa' diyor Yakınca, 'Paris bir tane, Roma, İstanbul, Moskova, Atina bir tane...'

Dolayısıyla bu şehirler artık zengin olmayanlara bırakılamayacak kadar kıymetliler!.

İlginçtir dün konuştuğum bir emlakçının söyledikleri Yakınca'yı doğrular nitelikte.

'Eldekini satıp merkezden uzak bir semte mi taşınsam' diye fikir danıştığım emlakçının cevabı aynen şu oldu: 'Yabancı nüfusu arttıkça, semtlerin yerlileri zaten nispeten daha ucuz ve uzak yerlere taşınacaklar. Merkez ilçeler ileride çok daha kıymetli hale gelecek.'

Demek böyle bir şey var;

'Dünyanın gözde şehirlerinin kadim sakinleri yerlerini zengin 'yatırımcılara' veya ziyaretçilere bırakıyorlar.'

Bu çıkarım, insanı ürkütmüyor değil!

Biz ücra semtlere, başka şehirlere taşınırız da İstanbul'un medeniyetimizi temsil eden manevi ve kültürel hafızası bu 'dönüşümden' nasıl etkilenecek?

Gaffar Yakınca haklı; yerlilerin şehri terk etmesi, milli kültürün turistik düzeye indirgenmesi anlamına geliyor.

Peki yerleşik kültürü kim ayakta tutacak?

Ekonomik boyutu bir tarafa meselenin kültürel ve siyasi boyutları var.

Dilimiz gibi medeniyetimizi yaşatacak olan şehirlerimize sahip çıkmak şart!

Yoksa, New York gibi İstanbul'u da sevilmez hale getirmenin bir bedeli olacaktır.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları