Top
05/10/2020

Mutlaka yargılanırdı...

Parti, geçenlerde 97. kuruluş yılını kutladı.

Nümayişsiz, gösterişsiz, sade bir törenle...

Genel Başkan Kılıçdaroğlu genel geçer açıklamalar yaptı.

Hatta galiba Atatürk’ten de söz etti. Pişkinlikle...

Ben olsam, özür dileyip CHP genel başkanlığından istifa eder, bir daha da partinin semtine uğramazdım... Ya da gider, Soros’un kuruluşlarından birinde çalışırdım.

Hele Deniz Baykal’ın zehir zemberek sözlerinden sonra...

Baykal, zımnen, CHP’nin bir “mezhep partisine dönüştürüldüğünü” söylüyordu.

Bunu, apaçık, “bu şekilde” ifade etmiyordu tabii...

Halep’te yaşananları örnek göstererek, “dolayısıyla” anlatıyordu...

Üzerinden iki yıl geçse de söyledikleri caridir. Hatta, parti içi muhalefet, o söylenenler üzerine siyaset bile bina etmiş durumda.

İki kere iki dört...

Kendilerini kentli, laik, çağdaş addeden kesim CHP’den kaçıyor.

Siz bunlara “Atatürkçüler” diyebilirsiniz.

Ki, CHP’nin kemik tabanını oluşturuyorlar.

Baykal’ı da, izlediği siyaset itibarıyla, rahatlıkla bu sınıfa dahil edebilirsiniz.

Kaçış, Deniz Baykal’ı genel başkanlık koltuğundan indiren kaset tertibinden hemen sonra başladı.

Büyük umutlarla CHP’nin başına getirilen Kemal Kılıçdaroğlu partiyi “mezhepçi” bir çizgiye çekince (buna Ergenekon ve Balyoz kumpasçılarıyla girdikleri özel ilişkiyi de dahil edebiliriz) önce Baykal yanlılarının, sonra da kendilerini “Atatürk milliyetçisi” olarak tanımlayan kesimin tepkisini çekti.

Parti, artık genel merkez tarafından yönetilmiyor.

FETÖ tarafından yönetiliyor.

Joe Biden’ın sözleri, bunun itirafıdır.

Kılıçdaroğlu’nun “hususi politikaları”, şimdiden parti içinde ciddi bir gayrı memnun kitle oluşturmuş durumda. Bunu, beyanatlardan ve tepkilerden anlayabiliyoruz. (Eski Mersin milletvekili İsa Gök’ün ithamlarını hatırlayalım; “CHP bir meşrep partisi oldu” demeye getiren laflar ediyordu.

Genel başkanlık yarışına giren Muharrem İnce’nin söylediklerini hatırlayalım; Kılıçdaroğlu’nu inisiyatif almamakla, kötü muhalefet yapmakla, dahası “sosyal demokrat” olmamakla suçluyordu.

Gerçi, bu suçlamalarının arkasında durmadı, verilen göreve fit olup sustu, orası ayrı... Ama biliyoruz ki, Muharrem İnce gelişmelerden rahatsızdır ve patlama noktasında durmaktadır.

Kaçışın gerekçelerinden biri de, 97 yıldır “kurucu parti” sıfatının kaymağını yiyen CHP’nin, Türkiye aleyhtarı bir pozisyon alması.

Bir “kurucu parti” düşünün ki, savaş noktasına geldiğimiz ülkelerle “Türkiye düşmanlığı” temelinde ittifaklar kuruyor. Suriye’ye iyi niyet heyeti gönderiyor. Darbeci Sisi’ye “yanındayız” mesajı veriyor. Erdoğan’ı alaşağı etmesi karşılığında terör devleti İsrail’e “yeniden iyi ilişkiler” vaat ediyor. İran’ın, Ortadoğu’daki mezhepçi politikalarına arka çıkıyor. Fransa ve Yunanistan’ı savunuyor. PYD terör örgütünün “işgal politikalarına” onay veriyor.

30’ların şartları hüküm sürüyor olsaydı (yani Atatürk yaşasaydı), Kılıçdaroğlu bu politikaları nedeniyle mutlaka yargılanırdı. Belki de asılırdı. 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp