Top
Naci Cem Öncel

Naci Cem Öncel

noncel@hurriyet.com.tr

29/11/2015

Bizans tarihinden bize ne?

Hatta bırakın başka ülkeleri, yaşadığımız toprağın parçası olan Bizans veya antik Anadolu medeniyetleri bile pek umursanmaz. Bu konulara ilgi alt seviyede kalırken arkeolojik çalışmalar bile büyük ölçüde yabancı ülkelerin desteğiyle yürütülmüştür. İşte bu nedenle Türkiye’de ilk kez bir devlet üniversitesi bünyesinde açılan, Boğaziçi Üniversitesi Bizans Çalışmaları Araştırma Merkezi’nin önemi çok büyük.

n

 

n

BİZANS, HANGİ TARİHİN PARÇASI?

n

Pek çok kişi için bizi ilgilendiren geçmiş, “Türklerin tarihi”dir. Oysa Göktürk, Avar, Peçenek, Kuman / Kıpçak… tarihini öğrenmek istiyorsanız Bizans kaynaklarından yararlanmanız gerekir. Veya o kadar geriye gitmeyelim. Selçuklu ve Osmanlı hakkında pek çok temel bilgiye ve değerli ayrıntıya yine Bizans kaynaklarından ulaşıyoruz. Eğer ilgilendiğiniz İslam tarihi ise, Mute, Ecnadeyn veya Yermük’te neler olduğunu öğrenmek için bir de Bizans kaynaklarını incelemelisiniz. Ebu Eyyub el-Ensari’nin, veya bilinen adıyla Eyüp Sultan’ın neden İstanbul’a geldiğini anlamak için; Anadolu’nun hangi Arap-İslam akınlarıyla Müslümanlaşmaya başladığını bilmek için Bizans tarihini de okumalısınız. Osmanlı müziğini, mutfağını, mimarisini, süsleme sanatlarını tanımak istiyorsanız Bizans kültürünü de tanımalısınız. Ayasofya’yı bilmeden Süleymaniye’yi Selimiye’yi analiz edebilir misiniz? Hadi hepsini geçelim… Anadolu’nun pek çok yerinde yaşadığınız şehrin adının nereden geldiğini öğrenmek bile sizi Bizans kültürüne yaklaştıracaktır. Tabii, İstanbul tarihini de apayrı bir yere koyarak…

n

 

n

ZORLU BİR SÜREÇ SONUNDA

n

Hal böyleyken, dünyanın en ileri Bizans çalışmalarına ev sahipliği yaptığımız sanılabilir. Ama durum kesinlikle böyle değil. Türkiye Cumhuriyeti’nin “kurtuluş” aşamasındaki Türk-Yunan savaşı ve ardından gelen Mübadele, hiç şüphesiz zihinsel ve duygusal bir kopuşu da beraberinde getirdi. Kıbrıs meselesiyle bağlantılı olarak günümüze dek uzanan sorunları da ekleyince durum daha karmaşık bir hal aldı. Özellikle 1970’lerde ve 80’lerde Bizans tarihiyle ilgilenmek, araştırılmasına destek olmak sizi bir anda (en hafif ifadeyle) “özünü yitirmiş, yabancı hayranı” sınıfına sokabiliyordu! Bu endişeler elbette akademik çalışmaları sınırladı. 1990 yılında bile, bir üniversite yönetimi “Bizans Tarihi” dersinin adından tedirgin olup isim değişikliği talep ediyordu! O günlere tanık olanlar için bugün geldiğimiz nokta, tarihçilik adına önemli bir aşamadır: Türkiye’de devlet destekli ilk Bizans Araştırmaları Merkezi’nin kuruluş kararı 26 Nisan’da Resmi Gazete’de yayınlandı. Ve Boğaziçi Üniversitesi Bizans Çalışmaları Araştırma Merkezi, geçtiğimiz hafta düzenlenen bir törenle faaliyetlerine başladı.

n

 

n

25 YILLIK ÇABANIN ÜRÜNÜ

n

25 yıllık bir çabanın sonucunda kurulan bu merkezde elbette pek çok kişinin emeği var. Ama bunlar içinde iki ismi özellikle tebrik etmek gerekiyor. Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu ve merkezin Kurucu Müdürü Prof. Dr. Nevra Necipoğlu. Necipoğlu, uzun yıllardan beri hem bu konuda uzman öğrenciler yetiştiriyor, hem de konferanslar ve akademik toplantılar düzenliyor. Neyse ki bu çabalar, karşılığını kalıcı bir kurumla bulmuş oldu. Ki onu tüm dünyadaki benzerlerinden öne çıkaracak bir özelliği bulunuyor: Merkezde, klasik Bizans çalışmalarının yanı sıra, Ortaçağ İslam, Selçuklu ve erken dönem Osmanlı uzmanlarıyla ortak araştırmalar da yapılacak.

n

 

n

BİLGİ NEDEN GEREKLİDİR?

n

Fransızlar, 1795 yılında devlet kararıyla bir okul kurmuştu: Ecole Spécial des Langues Orientales, yani Doğu Dilleri İhtisas Okulu. Bu okulun hedefi Arapça, Türkçe, Tatarca, Farsça ve Malayca dillerinin ve kültürlerinin öğretilmesiydi. Bu bilgiden hareketle, bırakın uzak diyarları, kendi ülkemizin tarihini öğrenmek konusunda dahi ne kadar rötarlı olduğumuz ortaya çıkıyor. Faaliyete geçen bu yeni araştırma merkezinin açılacak başka merkezlere ilham kaynağı olmasını diliyorum… Türkiye’nin Balkanlar, Ortadoğu, Kafkaslar, Rusya, İskandinavya, Doğu Avrupa, İran, Hindistan, Asya, Afrika, Okyanusya, Amerika gibi sayısız alanda araştırma merkezine ihtiyacı var. Çünkü, tüm güncel beklentilerden bağımsız olarak bilim zaten kendi başına bir gelişim alanı. Bilimde derinleşmeden de gerçek anlamda ilerlemek mümkün değil.

n

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları