Top
Pervin Kaplan

Pervin Kaplan

pkaplan@htgazete.com.tr

03/11/2015

Yeni bir hikâye yazacak mısınız?

 

Seçimlerden çıkan 1 artı 3 partili Meclis formülüne ekonomi çevrelerinin verdiği tepki, “beklentiler” konusunda mutabakat oluştuğuna işaret ediyor.

İş dünyasının 2 büyük çatı örgütünden gelen tepkiler, hepsini özetler nitelikteydi.

TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, “ekonomi ve reformlara” odaklanma fırsatı veren güçlü bir tek partinin sandıktan çıktığının altını çizdi: “Hepimizin aynı gemide olduğunu unutmadan, uzlaşı içinde birlikte çalışarak, istişare ederek ve ortak akılla tüm meselelerimizin üstesinden gelebiliriz. Şimdi ülkemiz için hep birlikte çalışma zamanı.”

TÜRKONFED Başkanı Tarkan Kadooğlu’nun da mesajı aynı yöndeydi: “Yeni kurulacak hükümetin, dünü dünde bırakıp yeni bir heyecan, yeni bir sinerjiyle ekonomi, dış politika, barış ve Avrupa Birliği süreci gibi 4 önemli konuda hızlı hareket etmesini ve gereken reformları hayata geçirmesini diliyoruz.”

Her iki açıklamada da ekonomiye odaklanma ve reformları birlikte hayata geçirme talebi öne çıkıyor.

BABACAN’IN UYARILARI

İş dünyası taleplerinin AK Parti’de karşılığı var mı?

Bu konuda en güçlü referansın, Başbakan Yardımcılarından Ali Babacan’ın, Mart 2014 tarihinden 1 Kasım seçimlerine kadar yaşanan süreçte tekrarladığı açıklamalar olduğunu söyleyebilirim:

Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde: “Türkiye, gerçek anlamda bir hukuk devleti olmadıkça, birinci sınıf ekonomi olamaz, birinci sınıf demokrasi olamaz. Gerçek anlamda hukuk devleti olmayan bir Türkiye’nin, dünyanın en büyük 10 ekonomisinden birisi olması da hayaldir. Herkesin kolayca anlayacağı açık net sağlam bir anayasa lazım.”

Forum İstanbul’da: “Siyasi reformlar açısından arzu ettiğimiz noktada değiliz. Henüz birinci sınıf bir demokrasi, birinci sınıf bir hukuk devleti olduk diyemiyoruz. Temel haklar ve özgürlükler konusunda dünyanın en ileri uygulamalarına henüz uzağız. On yıldır mesafe kat ettik, ama ulaşmamız gereken noktanın hâlâ çok gerisindeyiz. Bunu iyi bilmemiz gerekiyor.”

İstanbul Finans Zirvesi’nde: “Türkiye’nin gerçek anlamda bir hukuk devleti olması gerekiyor. Yargı sistemimizin öngörülebilir, tutarlı ve hızlı kararlar alması gerekiyor. ‘Ben Türk yargısına güveniyorum’ hissiyatı iş dünyasında hâkim olmadıkça kişi başı 25 bin dolar gelir hedefimiz hayal olarak kalır. Demokrasi ile ekonomi paralel yükselmek zorunda. Birinden biri geride kalırsa o öbürünü aşağı çekiyor.”

 

GÜVEN VEREN BİR TÜRKİYE

Türkiye 2003 yılında 4 bin 531 dolar seviyesinde olan kişi başına milli geliri, 2008 yılında 10 bin 436 dolara çıkarırken sağladığı başarıyı son 7 yıldır dondurdu. Kişi başına milli gelir bu yıl 9 bin dolara gerileme sinyali verdi. Türkiye’nin yeni bir hikâyeye ihtiyacı var.

Milli gelir artışındaki yavaşlama ile doğrudan yabancı sermaye yatırımlarındaki gerileme arasındaki ilişkiyi istatistikler çok net biçimde ortaya koyuyor. Doğrudan yabancı sermaye yatırımı 2007 yılında 22 milyar dolara ulaşmışken, 2014 yılında 12.5 milyar dolar düzeyine indi.

Aynı süreçte gelişmekte olan ülkeler liginde yaşanan sermaye çekme yarışında Türkiye performansını kaybetti.

Yatırımcıya güven veren hukuk devleti çıpasının yükselmesi ve yüksek katma değerli üretime imkân verecek, yapısal mikro reformlar acilen devreye girmeli.

Güçlü bir iktidar ve nitelikli bir muhalefet bunu başarabilir.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp