Top
Yücel Koç

Yücel Koç

yucel.koc@tg.com.tr

08/04/2021

Darbe pişiriyorlar

Emekli amirallerin darbe imalı bildirisi, CHP’nin savunduğu şekilde masumane bir tepki olabilir mi?
Cevabı basit…
Gelişmiş bir ülkede, bunun örneğini duydunuz mu hiç?
Eskisi bile olsa, asker üniforması taşımış kişilerin ülke yönetimine parmak sallaması, en hafifinden ülke için utanç.
Tabii pisliklerinden arınmış, gerçek anlamda demokrasi ve insan haklarını benimsemiş, ülke gibi ülkeyse…
Bizde daha teröre karşı bile birlik yok, darbecilik hak getire…
               ***
Bu duruş problemi, ‘masumlaştırılamayacağına’ dair en hafif gösterge.
Peki ya bu bildiriyi yayınlayanlar yalnız değilse!
Önceki darbeleri benim de yaşım kurtarmaz ama 28 Şubat’ı hatırlayan çoktur.
Darbeyi pişirip, askerin ayağına getiren ve “beşli çete” diye tanımlanan STK’lar, medya, bürokrasi, akademi, yargı ve siyaset ayağını unutmadık henüz...
Benzer hareketliliği, İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinden hemen sonra, şu son 10 günde görmeye başladık.
Önce 28 Şubat’ta olduğu gibi TÜSİAD çıktı meydana.
Olağan Genel Kurul toplantıları vardı.
Yönetim Kurulu Başkanı Simon Kaslowski ve 28 Şubat’ın aktörlerinden TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan hükûmete meydan okudu.
Ekonomi ve piyasalarla sınırlı kalsalar bir nebze anlardık, lakin öyle olmadı.
Kaslowski, yargı, insan hakları, eğitim derken, lafı İstanbul Sözleşmesi’ne kadar getirdi.
“Bu sözleşmeden çıkma kararı düzeltilmeli” dedi.
Kadın hakları falan deyip, bahaneleri de ardına dizdi.
Sanki perde arkasındaki niyetlerini görmemişiz gibi.
               ***
Oysa TÜSİAD epeydir sessizdi.
Ne olmuştu ki, seslerini birdenbire bu denli yükseltmişlerdi?
Peşine ‘monşerler’ çıktı sahneye.
Ortada fol yok, yumurta yokken, 28 Şubat medyası bunlara “İstanbul Sözleşmesi'nden türetilen” yeni bir malzeme üretmişti.
Lafta gazeteciliği kimseye bırakmayanların, mesleğin ırzına geçtikleri yeni bir yalanla hem de…
Kurban seçtikleri isim, TBMM Başkanı Mustafa Şentop’tu.
Katıldığı programda konu, yine İstanbul Sözleşmesi’ydi.
Şöyle bir soru geldi;
  • Cumhurbaşkanı “AİHM Sözleşmesi’nden çekildim, Montrö’yü tanımıyorum, feshettim” diyebilir mi?”
Şentop cevap verdi;
  • Yapabilir. Mümkün ile muhtemel arasında fark var. Yeterli miktar yoğurt bulursanız, Marmara Denizi’ni de karıştırırsanız, ayran yapmak mümkündür.
               ***
Montrö’yü telaffuz eden Şentop olmadığı, gelen soru üzerine Montrö’den çekilmenin imkânsızlığını söylediği hâlde, o malum 28 Şubat medyası bunun aksini yazdı.
Boğaz’ı yoğurtla karıştırmaktan daha zorunu başarıp, yalandan köpüklü ayran yaptı.
Onların hazırladığını sorgusuz sualsiz kana kana içecek kitle de hazırdı.
Peş peşe bildiriler gelmeye başladı.
126 eski büyükelçi “Kanal İstanbul yapılamaz, Montrö tartışmaya açılamaz!” başlıklı bir bildiri yayınladı.
Üç gün sonra da 104 emekli amiralin gece yarısı bildirisi geldi.
Hem hafta sonuna, hem de gece yarısına denk getirilen bildirilerin hafızamızda anlamı malum.
Hele ki bunlar askerse…
               ***
Dahası da var.
15 Temmuz’da olduğu gibi, o gece Cumhurbaşkanı Erdoğan Marmaris’teydi.
Denk mi geldi bilmem ama 15 Temmuz’a da 103 gün kalmıştı.
Bunlardan çok daha önemlisi;
Aynı gün, hatta aynı saatlerde Ürdün’de darbe girişimine kalkışan Prens ve adamlarına operasyon vardı.
Biz Ürdün’ü takip ederken, önümüze amiraller bildirisi düştü.
Söyleyin, tesadüf müydü?
               ***
Deniz Baykal’a kaset kumpasında olduğu gibi, bu bildiride de okları AK Parti’ye çevirmeye çalıştılar ama mızrak çuvala sığmadı.
Çünkü kimlikler araştırılınca, işin aslı ortaya çıktı.
Bildiriyi imzalayan amirallerden dördü bizzat CHP üyesiydi.
15’inin de birinci derece yakınları.
İmzacılar arasında Kemal Kılıçdaroğlu’nun gururla rozet taktığı Türker Ertürk de vardı.
O Türker Ertürk ki, Reyhanlı katliamının emrini veren THKP/C’li terörist, Acilciler Grubu elebaşı Mihraç Ural’la yan yana pozları çıkan, TSK’ya sızmış 'mezhepçi’ ideolojiye sahip bir amiraldi.
Türkiye düşmanı Ural’ın da aynı mezhepçi kafayla Esad’ın katliamlarına yardım eden bir terörist olduğunu hatırlatmama gerek var mı?
Bitmedi…
Hem adında, hem soyadında abartılı şekilde “Türk” geçen bu emekli amiral, PKK’nın Suriye uzantısı PYD’yi “laik” bir örgüt olarak tanımlamış, sınırımızda devlet kurmalarında bir beis görmediğini TV’de anlatmıştı.
Düşünün, bunlar bir zamanlar TSK’da rütbeli askerlerdi.
Bunlar ortaya çıkınca, baktılar olmayacak, “Ne var ki bunda! Emekliler mi darbe yapacak?” diye hadiseyi küçültmeye giriştiler, bu da tutmadı.
Son çare, sahip çıktılar bildiriye.
               ***
Sürpriz değil, darbecilik bir CHP geleneği.
Amirallerin ardından hemen hepsi CHP’li, 96 eski milletvekili benzer bir bildiri yayınladı.
CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu daha da ileri gitti, “Ben bunların yargılandığını göreceğim (Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti hükûmeti için söylüyor). Bütün yargılamaları TRT ekranlarından canlı vereceğiz” dedi.
Bu tehdit, şehit Başbakan Adnan Menderes ve iki bakanın idam edildiği 27 Mayıs 1960 darbesi sonrası o utanç yargılamalarını akıllara getirdi.
Belli ki, CHP’nin bu özlemi bitmemişti.
İnkâr ‘mecburen’ terk edildi, gerçek niyet ikrar edildi.
               ***
Gördünüz…
Toplum rehavete kapılsa bile, CHP yolundan milim sapmıyor.
Ve bunca şeye rağmen, bildiri masum öyle mi?
Geçmiş darbe tecrübeleri gösteriyor ki, yalanlarla köpürtülen manşetler, bildiriler sürecin parçası.
TSK içindeki cuntalar böyle oluşturuluyor.
Çok yazdık...
27 Mayıs darbesinden önce 9 subay böyle bir çıkış yapmış ama hesabı sorulmamıştı.
O 9 cuntacı, 27 Mayıs’ın kadrosunda yer aldı.
Aktörlerden biri emekli Albay Cemal Yıldırım’dı.
Darbe yapan cuntanın başında ise emekliliğe sevk için zorunlu izne çıkarılan Cemal Gürsel vardı.
             ***
Yerli ve millî basınımızda günlerdir değerli analizler yapılıyor.
Onların hatırlattığı isimlerden biri…
1962’de emekli olan Korg. Cemal Madanoğlu, üç darbe girişiminin bizatihi içinde yer almıştı.
Yine 1962’deki kalkışmada emekliye sevk edilen Albay Talat Aydemir, bir yıl sonra ikinci darbe teşebbüsünde bulunmuştu.
12 Eylül 1980 darbesinin mimarı Kenan Evren, emekli paşalarla irtibatlıydı.
              ***
Kezâ 28 Şubat’ta TÜSİAD gibi STK’ların, medyanın ve muhalefetin körüklemesine kapılan General Osman Özbek’in, dönemin Başbakanı Erbakan’a ettiği küfürlerin hesabı sorulsaydı, belki 28 Şubat cuntası da o kadar cesur olamayacaktı.
Aynı 28 Şubat sürecinde, hükûmete karşı gösteriler tertipleyen emekli subayların ciddi rolü vardı.
CHP’nin başı çektiği benzer algı operasyonlarını, tehditleri FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi öncesinde de gördük.
Eğer bu bildirinin de hesabı hakkıyla sorulmazsa daha ağırlarının geleceğinden ve bu işin nereye varacağından kimsenin şüphesi olmasın.
               ***
“Türkiye’de artık kim darbe yapmaya cesaret edebilir?”“Muhalefet böyle bir bildiriyi, aleyhine olacağını bile bile niye desteklesin?” diyenlere de bir çift sözümüz olsun.
Maşalara değil, sahiplerinin ne istediğine bakın!
Size bir de ipucu vereyim…
İstanbul Sözleşmesi, nasıl oldu da Kanal İstanbul’a geldi?
Gezi’de de durdurulmak istenen dev yatırımlar değil miydi?
Bu tartışmanin; Süveyş’i tıkayan gemi krizinde, Türkiye’nin hayati role sahip yatırımlarının üzerinden geçecek tarihî İpek Yolu Projesi’nin dünyanın can damarı olacağını gösteren günlere denk gelmesi, hiç mi dikkatinizi çekmedi?
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp