Güzellik denilince akla ne gelir? Süs denilince ne anlarız? Günümüzde herkes güzelliği, bütçesine uygun mu tartışabilir? Şık renklerin, ihtişamlı takıların “parlıyorsun” latifesinin artık gerçek olup, ışık yansıması bulunan kıyafetlerin giyilmesi insanın üzerinde güzelliği mi bulundurur?
Güzelliğimizi artık aynalarda tarttırmak bizi tatmin etmiyor. Öyle ki, soruyu sormadan cevabı duymak ister hâldeyiz.
“Ay ne şıksın!” canlı, cansız (fark etmez) bir yerlerden bu sözü işitmiyorsak; vay hâlimize! Hâlbuki ifade edilendir, tartılabilip dile gelen. Aslolan, bahsettiğimiz güzelliğin özüne inmeye niyet edersek, ölçüp biçmemiz mümkün olur mu? Berrak, saf ve temiz suyun akışına, Gülün kırmızılığına, kokusuna hayran kalabilecek kadar güzelliğin özünden anlıyorsak, yabancılaşmak bize ne kazandırır? Saf güzellikle karşı karşıya kalıp, neden bu kadar güzelsin diyerek üzülene, hatta ağlayana hiç rastlamadım. Demek ki, huzursuzluğun hakiki güzellik kavramını idrak edememekle ilişkisi var. Türkiye istatistik kurumu en son 2018 yılına ilişkin “Yaşam memnuniyeti araştırmasını” açıklamış. Geçtiğimiz yıllara istinaden memnuniyet oranı azalıyor, depresyon hâli artıyor. Türkiye’de antidepresan kullanımının da yavaş yavaş arttığına dair söylemler var. Sebebine elbette tam olarak şudur, ya da budur diyemeyiz. Ama “güzellik” algısıyla, alakası olduğunu görebiliriz. Gün geçmiyor ki, moda yapılan bir markadan alışveriş yapıp, giyinmeyen kalmasın. Moda olan trençkotu, ayakkabıyı giymeyen uyum sağlayamasın. Güzel diyebileceğimiz her ne kaldıysa, üzerlerine neler çektiğini hatırlamakta fayda var. Muhtemelen üzerlerinde bir şey yok! Çünkü güzel olan ta kendileri... Duru ve kendine özgün, tabiri caizse fabrika çıkışlı değil doğada yetişmiş olan. Hakikat, güzelliğin resmidir. Güzellik, hakikatin kendisidir. Hakikate talip olanlar, gerçek güzelliğin mutluluk sağlayacağını düşünenler için güzelliği bedenlerde değil, ruhlarda aramanın katkısı sonsuz olacaktır… Kıssalarda hikmet vardır, heybemize aldığımızın bize şifa olması ümidiyle kıssayı sizlerle paylaşmak istiyorum:
Güzellik ile çirkinlik, bir gün deniz kıyısında karşılaşmışlar. Biri diğerine “hadi denize girelim” demiş. Giysilerini çıkarıp, yüzmüşler. Biraz sonra, çirkinlik sudan çıkıp güzelliğin giysilerini giyip gitmiş. Sonra, güzellik kıyıya çıkmış. Kendi giysilerini bulamayınca kıyafetsiz kalmamak için çirkinliğin elbiselerini giymiş. O gün bugündür, erkek ve kadınlar güzelliği ve çirkinliği birbirlerine karıştırmış. Ama önceden güzelliği ve çirkinliği görmüş olanlar, giysilere aldanmaz. Kimin hangisi olduğunu tanırlar...
Ebrar Dumlu
ŞİİR
Canım öğretmenim
Ne hediye versem ben azdır sana
Dünyayı verdin öğretmenim bana
Umut oldun sen hep yarınlarıma
Benim canım değerli öğretmenim
Dertlerime sen daim ortak oldun
En kötü günümde yanımda durdun
Ana babadan sonra seni buldum
Benim canım değerli öğretmenim
Hayatı bana daim sen öğrettin
Doğruyu yanlışı ben sende bildim
Ana babadan sonra seni sevdim
Benim canım değerli öğretmenim
Hep bizim için mücadele ettin
Yavrundan çok sen bizle ilgilendin
Bizleri yavruların gibi sevdin
Benim değerli öğretmenim
Yüreğimiz hep seninle kalacak
İsmin aklımızdan hiç çıkmayacak
Öğrettiğin bize miras kalacak
Benim canım değerli öğretmenim
“Şair Muzaffer”
PRATİK BİLGİLER
BULAŞIK VE LİMON: Bulaşıkta daha az yorulmak ve işi daha çabuk bitirmek için, plânlı hareket etmek ve bulaşık yıkamada şu sırayı takip etmek gerekir: Önce bardaklar, fincanlar; ardından az yağlı tabaklar ve çatal, bıçak vb. Onun ardından çok yağlı tabaklar ve nihâyet tencere, tava. Sofrayı kaldırırken masadaki eşya bu sıraya göre toplanırsa, kap kacak kolayca yıkanacak hâle gelmiş olur. Bulaşık yıkarken de bulaşık yıkamadan önce yarım limonla silinir. Kaplardaki yağı aldığı gibi hoş bir koku da kalır. Son çalkalama suyuna kullanılan limonlar katılınca bulaşıklar mis gibi kokacaktır. Bir de bulaşık yıkayanın ellerine limon çok iyi gelecektir. Bunlardan başka, makarna ve pirinç haşlamasındaki su ile bulaşıklar yıkanırsa deterjana ihtiyaç olmadığı da görülecektir.
