Top
Yetenekli Kalemler

Yetenekli Kalemler

yeteneklikalemler@tg.com.tr

27/01/2020

"Geleceğini biliyordum!.."

Savaşın en hararetli zamanıydı. Ordular göğüs göğüse çarpışıyordu. Tedrici olarak yani kademe kademe geri çekilmekte olan orduda askerin bir tanesi, az ileride kanlar içinde yere yuvarlanan arkadaşını görünce içi bir tuhaf oldu, duraksadı. Ani bir hareketle geri dönüp arkadaşını sırtına alıp sipere çekmeye niyetlendi. O anda teğmeniyle göz göze geldiler. Teğmen haklı olarak askerini ikaz ediyordu:
-Gitme! Sen de vurulursun!
-Ama komutanım, arkadaşımı o hâlde bırakamam! Dayanamam!
-Sen delirdin mi? O zaten vuruldu. Kanlar içinde yere yuvarlandı görmedin mi? Çoktan ölmüştür. Şehit oldu artık o!..
-Olsun komutanım. Gitmeye değecek bir dostluğum vardı onunla… Onu görmeden adım atamıyorum…
Teğmen bu iki dostun arasındaki samimiyete şaşırmıştı. Hayret ederek sordu:
-Sahiden gitmene değer mi?
-Elbette komutanım…
-Kendin bilirsin. Ama şunu bil ki sen de ölürsün…
Asker, şimşek gibi yerinden fırladı. Kurşun yağmurunun arasında yerde yatan arkadaşına koştu… Sağanak yağmur insanı iliklerine kadar ıslatıyordu. Kurşun sesleri şimşek ve gök gürültüsü seslerine karışıyordu…
Asker, vurulan arkadaşına yetişmeyi başarmıştı. O arkadaşını kucaklayıp sonra sırtlanırken teğmen kendi kendine söyleniyordu:
-Ona değmez demiştim. Çünkü zaten öldü o, demiştim. Şimdi arkadaşı uğruna kendini ölüme attı…
Bütün bunlar saniyeler içerisinde gerçekleşmişti. Vurulan arkadaşıyla birlikte kısa zamanda geri döndü asker. İkisi birlikte sipere yuvarlandı.
Asker nefes nefeseydi. Yaralı hâlde sırtında getirdiği asker ise can vermişti:
Teğmen askerin nabzını kontrol ettikten sonra gayret gösteren askere döndü:
-Gördün mü, dediğim gibi çıktı. Zaten ölmüştü.
Asker başını sallıyor, gözlerinden süzülen duygu damlalarını silerken teğmenine cevap veriyordu:
-Hayır komutanım… Yanına ulaştığımda henüz ölmemişti.
-Ciddi misin?
-Evet… Üstelik başını kucağıma yaslarken gözlerini açıp ne dedi biliyor musun?
-Ne dedi?
-Geleceğini biliyordum, canım kardeşim…
Teğmen de çok duygulanmıştı:
-Gerçekten değmiş, seni tebrik ederim...
              Muhsin Yiğit-Ankara
 
 
 
 
ŞİİR
 
   Türkiye benim aşkım
 
                -Türkiye gazetesine-
Hakikat diyordu yazıyor diyordu
Sevgiye birliğe çağırıyordu
Çocukluğum gençliğim yaşlılığım
Türkiye benim aşkım
 
Sevgi tohumu ekiyordu ülkeye
Güneş gibi doğuyordu geceye
İlk görüşte bağlandım
Türkiye benim aşkım
 
Memleket gibiydi her köşesi
Çok samimiydi sözleri
Daim dalgalanır bayrağım
Türkiye benim aşkım
 
Sesi olmuştu milletin
Hep yanındaydı dertlinin
Dünüm bugünüm yarınım
Türkiye benim aşkım
 
         Mehmet Tuncer
 
 
 
KISA... KISA...
 
Çocuk gelinler!
 
Çocuk gelinlerin çocuklarıyız bizler. Dışarıda ip atlayan, seksek oynayan, evcilik oyunlarında dahi anne olamayan çocuklar var ya, işte onların çocuklarıyız...
“Henüz girmiş on üç, on dört yaşına/Edalı işveli köylü güzeli(!)” diye türkü türkü, hayalleri üstünde halaylar çekilen, neredeyse babası yaşında adamlara eş olmaya yollanan bir neslin, acısından damıttığı sütle büyüdük, acı ve sızıları yudum yudum çekerek…
Bez bebeğini yastığının altına gömüp kucağında bir bebekle kalakalan kız çocuklarını düşündünüz mü hiç?
Sahi, sizin anneniz sizden kaç yaş büyük?
Benim annem hâlâ büyümedi; başını dizlerime koyup saçlarını okşadığım her an biraz daha kapanıyor yaş farkımız.
Eskiden, babalar daha mı hızlı büyütürdü çocuklarını? Oysa “Gözümde hâlâ çocuksun” demiyorlar mı bize? Kız çocuklarının bu kadar hızlı büyütüldüğü bir dünyada, büyümeyi ne kadar hak ediyoruz?  Tolga Daver
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları