Top
Ünal Bolat

Ünal Bolat

unal.bolat@tg.com.tr

21/09/2019

Sesimizden tanıyorduk birbirimizi

 “Koskoca bölükte para havalesi ve mektubu gelmeyen tek asker bendim… Kader…”
 
Bu köşede çok duygulu hatıralar yayınlıyorsunuz. Ben de size ömrüm oldukça unutmayacağım canım asteğmenimi yazacağım.
Yıllar önce vatani görevimi yapmak üzere memleketim olan Şanlıurfa’dan Malatya’ya hareket etmiştim. İçinde bana lazım olacak malzemelerimin bulunduğu valizim, gönlümde ayrılığın verdiği burukluk, gözlerimde yaş… Gençlikle birlikte gariplik ve sahipsizlik duygusu… Ayrıldığım bu mekâna belki bir daha gelemem göremem düşüncesiyle  “Allah'a ısmarladık” dercesine göz gezdiriyorum…
Bindiğim tren de hâlimi anlamışçasına uzun demir rayların üzerinde yavaş yavaş ilerliyor. “Gidiyorum gurbeti gönlümde doya doya… Ulu kışla yolundan Orta Anadolu’ya” diyen Faruk Nafiz Çamlıbel’i o yıllarda okumamışım ama aynen o duygular içindeyim…
Kara trenimiz dağları bayırları aşa aşa, ara sıra tünelleri geçe geçe; gurbetin ne olduğunu yüreğime kazıyordu ilmek ilmek…
Geride ağlayanın, ileride bekleyenin olmadığında yanı başındadır gurbet… Ben de öyleydim… Annem yoktu ardımdan ağlayacak… Kardeşlerim ufaktı henüz vedanın ne olduğunu anlayamayacak yaşta… Babam bir normal devlet memuruydu… Annemin vefatından sonra kardeşlerime bakacak kimse yok diye evlenmişti… O evlilikten de çocukları olmuştu… Kardeşimizdi onlar da… Ne var ki babamın bir maaşı bunca nüfusa yetmiyor, yetemiyordu…
Rabb'ime şükürler olsun aç kalmıyorduk açıkta kalmıyorduk ama fakirliğin tadını da yudumluyorduk… “Şimdilik idare ediver” cümlesi hayatımızda en çok duyduğumuz sözdü…
Yaz boyu biriktirdiğim harçlıklarımı toplayıp kendime yol harçlığı yapmıştım… Hepi topu bin beş yüz, iki bin lira kadar bir şeydi…
Vatani görevime başlayacağım Malatya’ya indiğimde gözlerim hâlâ nemliydi. Çelimsiz vücudumla zor taşıdığım valizimi yanımdan hiç ayırmadan birliğime teslim oldum. Orada verilen elbiselerle bir anda yüzlerce biz olmuştuk… Hepimiz birbirimize benziyorduk. En yakın arkadaşımızı karıştırmaya başlamıştık. Sesimizden tanıyorduk birbirimizi…
Bu garip hoşlukların yanında askerlik günleri bir hasret sarmalı gibi dolanıyordu çevremizde…
Hele o mektup günleri yok mu? Türkülerde söylerler ya hani… “Ellerin mektubu gelmiş okunur… Benim yüreğime hançer sokulur…” Hakikaten öyle… Herkesin ismi posta eri tarafından tek tek okurken bir kez olsun benim ismim geçmeyince kahroluyordum… DEVAMI YARIN
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp