Top
Ünal Bolat

Ünal Bolat

unal.bolat@tg.com.tr

20/01/2019

İçimden geldiği gibi...

 “Ağaçlarda, dere kenarlarında, denizde, dağda hep iz ararım çocukluğumdan…”
 
 
Çocukluğum geldi hatırıma birden, nereden geldiyse işte… Çocukken köy ziyaretlerimiz çok sık olurdu… Köyün pınarından su içmek için sıraya girer, iki elimizi birleştirerek kana kana içerdik, hiç klor kokmadan mikrop var mı yok mu sorgulamadan… Dimağımız cilalanırdı billur gibi avuçlarımıza dökülen pınarlardaki suyun tadından…
Büyüklerin suya dönük iltifatlarına katılmak muhabbetten pay aldırırdı bize... Elimizden aldıkları bir minik bakır kupadan yudum yudum içip bitirdiklerinde “su gibi ömrün olsun” derlerdi ya da “su gibi aziz olasın.” Ne güzel insanlardı ne güzel söylerlerdi…
Yeşil nohutlar çuvallarla babaannemin bahçesine gelirdi… Ne GDO bilirdik o yıllarda ne Hibrit… Üzerinde saatlerce kalkmazdık başından… Biz nohut denildiğinde bunu bilirdik…
Bahçeden taze taze koparılırdı sebzeler, öz dediğimiz minik akarsuyun kenarındaki yemyeşil evleklerden… Mis gibi kokusu sebebiyle eve giren herkes sofradaki nimeti kokusundan bilirdi daha görmeden.
Sonbahar kış hatta ilkbaharın son ayına kadar sobalar kurulu dururdu evlerde… Sobada sürekli kaynayan yörede “ıbrık” denilen içi su dolu bakır, sonraları alüminyumdan ibrikler vardı. Arada su damlar ve sobayı cızırdatırdı. Sobada mevsimi geldiğinde kestanemiz olurdu. Ah hele toprağa gömülen çömlekte olan “pendir” dediğimiz peynirin (çökelek) tadı çok başkaydı.
Bugün baki âleme göç eylemiş büyüklerin, kendi çocukluklarını anlattıkları sohbetlere bayılırdık… İnanın herkes hayatının en güzel çağındaydı ben çocukken...
Hamurdan başka lezzetlere pek aşina olmayan gariban anneannemin büyük tepside ince ince bükmüş olduğu mantıyı, odun ateşinde pişirdiği günler gelir gözlerimin önüne… O dünyayı gezip dolaşsanız inceliğini, pamuk gibi yumuşacık oluşunu ve ağza yayılan inanılmaz lezzetiyle mayalılarını nasıl anlatabilirim ki? Bahçesindeki kocaman dut ağacını silkelemek için ağaca çıkanın dalda kalmasını, büyük dev kiraz ağacının ise yine sahipsizlik ve kimsesizlik sebebiyle kesilmesine üzüldüğüm çocukluğumu nasıl unutabilirim?
Şu anda herkesin başka başka şehirlere dağıldığı, çocukluğumda her karede birlikte olduğum canlar...
Çok çalışsalar da çok yoğun olsalar da akraba ziyaretini ne çok önemserlerdi büyükler. Uzayan misafirliklerde uyuyan çocuğun arabaya taşınması,  taşınırken tek gözünü açıp taşıyanı çaktırmadan seyretmesi de başka keyifti (ben)... DEVAMI YARIN
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp