Top
26/09/2020

Kapak edebiyatı

Sosyal medyada acayip bir laf giydirme yarışı var. Mahalle kavgasında atılan yumruklar gibi hızlı, öfkeli ve düşüncesiz cümlelerle herkes karşı mahalleye saldırıyor.
“Kapak” markasıyla ünlenen bu moda, dijital zorbalığın gülümseyen ama acımasız bir türü aslında. Çünkü karakter sınırından başka bir sınırın gözetilmediği bu kavgada amaç, seninle aynı fikirde olmayan herkesi rezil rüsva etmek.
“Lafı tam gediğine koymak” aslında bir zekâ göstergesidir. Ama “Vay be! Adam tam doksana taktı” veya “Tek hamlede mat etti” şeklinde izah ettiğimiz durumlar, ancak üslup gözetilirse övgüyü hak eder.
Nasreddin Hoca'yı tanıyanlar, lafı gediğine koyarken ne kadar hassas bir denge gözettiğini bilirler. Ama kapak edebiyatında, tenkitle nükte arasındaki o samimi ilişkiden eser yok maalesef. Yani empatiden yoksun, kalp kırmaktan korkmayan ve nezaket sınırlarını vizesiz geçen laf kavgalarını bu kategoride değerlendirmek mümkün değil.
İşin kötüsü çocuklar da bu kavga ortamında büyüyorlar. Biz istediğimiz kadar kalp kırmanın kötü olduğunu, nezaket sahibi olunması gerektiğini falan öğretmeye çalışalım. Onlar sosyal medyada “yaparak-yaşayarak” kavga etmeyi öğreniyorlar.
Sonuç olarak “bin düşünüp bir söyleyen” neslin torunları düşünceyi emekliye ayırmış. Dilse hep fazla mesai yapıyor.
Ve tarife tanımayan bu güruh sayesinde “had aşımı” faturası kabardıkça kabarıyor.
 
Sürati intikal
 
Kendisiyle aynı görüşte olmayan kişilerin her fikrine “tez elden antitez” üretmek kolay bir iş değil. Herhangi bir şeye karşı çıkmadan veya cevap vermeden önce, konuyu tam olarak anlamak gerekiyor.
Eğer idrak yollarında tıkanıklık varsa ve intikal gerçekleşmiyorsa, sürat pek işe yaramıyor.  
Askeriyedeki “emir tekrarı” uygulamasını saçma bulanlara anlatılan bir hikâye var;
Komutan postasına “Bize iki tane Fruko al gel!” diye talimat verir. Asker daha cümle bitmeden “Emredersiniz!” der ve fırlar.
Askerin fırlama hızından iki dakika sonra geleceği tahmin edilir. Ama asker anca yarım saat sonra kan ter içinde geri döner.
Elinde büyük, siyah bir poşet ve poşetin içinde de iki tane kriko vardır.
Komutan o krikoları ne yaptı bilmiyorum ama bu hikâye bize intikalin süratten daha önemli olduğunu çok net anlatıyor.
 
Vites kullanımı
 
Ben de açıkçası zaman zaman hızlı düşünüp lafı gediğine koyma konusunda iyi olduğumu düşünmüşümdür.
Ama zaman zaman.
Şöyle ki, yıllar önce özel ders görüşmesi yapmak için bir şirkete gitmiştim. Şirketin patronu özel ders ücretini sordu. Söyledim. Adam iki kişi ders almak istediklerini belirtti. Ben de iki kişi olurlarsa fiyatın biraz artacağını söyledim.
Adam, “Sonuçta aynı vakti harcıyorsun hocam? Ha bir kişi, ha iki? Ne fark ediyor?” diyerek şiddetle itiraz etti.
Ben de saniyesinde ve kendimden çok emin bir şekilde, “İyi de” dedim; “iki kişi minibüse binip, nasıl olsa aynı yolu gidecek deyip tek kişilik ücret verseniz olur mu?”
Süratim gayet iyiydi ama intikalde sıkıntı olduğunu, şirketin patronu şu tarihî cümleyi kurunca anladım;
“Hocam, yalnız hatırlatayım. Minibüste değil, taksideyiz.”
Pozisyonu çok net görüp anında gole çeviren patronu içimden tebrik ettim. Ve hemen taksimetreyi açıp derslere başladım. 
O günden beri de vites kullanımı konusunda daha ihtiyatlı davranıyorum. Hem daha az yakıyor, hem de kaza riski az.
Size de tavsiye ederim.
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları