Top
03/12/2019

İstikrar, değişim ve otobüsteki teyze

Eğitim dünyasında çok kafa karıştıran iki kavram var; değişim ve istikrar. Hangisi iyi, hangisi kötü bir türlü karar veremedik.
Bir şeyler değişince, “Şu sistemle bir oynayıp durmayın artık!” diye bağırıyoruz. Bir şeyler değişmeyince de taslı, hamamlı cümlelerle yine durumu eleştiriyoruz.
Değişim elbette iyidir. Ama sistemde hiperaktivite sınırlarını zorlayan bir hareketlilik varsa, faydadan çok zarar getirir. Çünkü pedagoji bilimi teknolojiyle aynı hızda koşamaz. Daha ağırbaşlı ve temkinli olmak zorundadır.
İstikrar da iyidir. Ama yanlış kararda ısrar etmek istikrar değildir. Öyleyse değişim de istikrar da ancak doğru kararlar alınırsa bir anlam kazanabilir.
Bu arada eğitim sistemiyle ilgili yorum yapan kişinin de olaya biraz vâkıf olması gerekir. “Al şunu artık oyundan hoca!” kıvamında cümlelerle eğitim eleştirisi yapılmaz.
Fıkra mı yaşanmış bir hikâye mi bilmiyorum ama bu konuya çok iyi uyan bir anekdot var.
Şehirler arası otobüs arıza yapmış. Bütün yolcular gecenin bir vakti otobanda inip beklemeye başlamışlar. Bu arada ön koltukta oturan bir teyze yanındakinin kulağına eğilip, “Belliydi böyle olacağı!” demiş.
Yanındaki kadın, “Belli miydi? Niye ki?" diye sormuş.
“Belliydi tabii” demiş teyze fısıldayarak. “Yola çıktığımızdan beri şoför yanındaki demir çubukla oynamaya doyamadı. Canı sıkıldıkça bir ileri, bir geri atıp durdu. Birkaç kere aklıma geldi. 'Evladım, şununla oynayıp durma, bozulacak' diyecektim ama kendimi tuttum. Keşke söyleseydim...”
Sonuç…
Eğitimde istikrara fazla odaklanırsak, birinci vitesten yukarı çıkamayız.
Araba hızını almadan vitesi yükseltirsek motoru boğarız.
Konuya vâkıf olmadan yorum yaparsak da ön koltuktaki teyze gibi fıkralık oluruz...
 
Defolu ürün
 
Türk eğitim sisteminde bugüne kadar alınan kararların temelinde akademik ciddiyet olmadığı için, sistem yapboz tahtasına dönmüş durumda maalesef.
Deneme-yanılma yöntemi eğitim dışındaki alanlarda etkili olabilir. Ama bugün eğitimde artık ne denemeye ne de yanılmaya hâlimiz kalmadı.
Eğitimin diğer alanlardan en önemli farkı ham maddesinin insan olmasıdır. Yani fabrikada olduğu gibi ürünlerin defolu olup olmadığı üretim bandında anlaşılamaz. Uygulamaların amacına ulaşıp ulaşmadığını anlamak için yıllar geçmesi gerekir
Anlaşıldığında da maalesef bir sürü zaman ve emek heba olmuş olur. Kaybedilen nesiller de cabası…
Şirketler gazetelere ilan vererek defolu mallarını geri toplayabilirler.
Ama, “2008 yılında okulumuzdan mezun olan öğrencilerimiz! Eğitim sisteminde bir sıkıntı olmuş. Lütfen geri gelin” diyerek mezun öğrencileri geri toplamak mümkün değildir.
Yanlış yapa yapa doğru bulunur elbet. Ama şunu da unutmamak lazım!
Tecrübe çok pahalı bir öğretmendir.
 
Sarı sayfalar
 
İş ilanlarına bakıyorum. Minimum 3 yıl iş tecrübesi olmayanı adamdan saymıyorlar. Çünkü mezunların diplomasına bakıp, hangi alanda ne iş yapabileceğiyle ilgili bir veri görmek mümkün değil.
Bu durumda şunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Üniversitelerin gençleri iş hayatına hazırlayamadığını, şirketler sarı sayfalarda kamuoyuna resmen ilan ediyor.
Yani verinin konuşamadığı yerde, tecrübe susmak bilmiyor.
 
Desibel farkı
 
Bir bilgeye, “Roma neden yıkıldı?” diye sormuşlar. “Çünkü herkes çok iyi konuşuyordu” demiş.
Bizde de durum çok farklı değil. Birçok alanda belagat gücümüz zirveyi zorlarken, icraat konusunda deniz seviyesinde geziniyoruz.
Anlatırken heyecanlanıp coşuyoruz. Ama konuşma bitince herkes kendi köşesine çekiliyor. Ve konuşma sırasında tutkuyla bağlandığımız bütün idealleri, gündelik telaşlarla aldatıp, boşuyoruz.
Eskiler “Dil sükût ederse, baş selamet bulur” demişler.
Ama biz ısrarla memleketi kütüphane sessizliğinde değil, kahvehane gürültüsünde kurtarmaya devam ediyoruz.
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları