Top
Rahim Er

Rahim Er

rahim.er@tg.com.tr

27/02/2020

DÜN HOCALI, DÜN SREBRENİTSA, BUGÜN İDLİB SOYKIRIMI!..

Haddi zatında bütün savaşlar, din savaşlarıdır. Savaşın çıkış sebebi, yeri, tarafları, zamanı her ne olursa olsun üzerinde durup derinlemesine incelendiğinde bunun bir Müslüman-Hıristiyan, Müslüman-Yahudi, Müslüman- Hindu savaşı olduğu gerçeğine varılır.
Bu tespitimize katılan olduğu gibi muhalefet eden de çıkabilir. Buradaki muhalefet, başka birçok sahada olduğu gibi özünden habersizlik yüzündendir. Zira; Kur’ân-ı kerim, İslam dışı unsurların “tek millet’’ olduğu mutlak ölçüsünü haber vermektedir. O unsurlar, bu aidiyetlerinin fark ve şuurundalar. Bunun içindir ki tarihte defalarca ve en kanlı şekliyle haçlı seferleri tertipleyerek Avrupa’nın ortalarından ta Kudüs-i Şerîf’e kadar sarktılar. Geçtikleri yerleri talan ettiler, yaktılar-yıktılar, en zaliminden katliamlar yaptılar.
Hem batıdan ve hem de kuzeyden gelen saldırıların özü, mahiyeti budur. Anadolu Selçuklu Devleti’yle, Osmanlı tarihinin büyük bir bölümü bu saldırıları kırmak, yenmek ve püskürtmekle geçmiştir. Eğer bu iki devlet, bu yüksek vazifelerini yapmasalardı bugün Anadolu ve “Orta Doğu’’ topraklarında herhangi bir Müslüman ülkenin var olması bir yana ciddi bir Müslüman nüfus da bulunmazdı.
Dün olduğu gibi bugün de batıdan ve kuzeyden haçlı saldırıları devam etmektedir. Onlar, maksatlarının şuurundalar. Oğul Bush’un, 20 Mart 2003’te ikinci Irak işgalini başlattığında söylediği “Bu bir haçlı harekâtıdır!’’ sözü unutulamaz. O söz, unutulamayacağı gibi Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti sayıp, Amerikan sefaretini buraya taşıması da unutulamaz. Onlar, haçlı ittifak gayesini ihmal etmezken Müslümanlar “Ümmet-i Vahide’’ olduklarını hafızalarından sildiler. Bu terkibin ne demek olduğunu bugün üniversite bitirmişlerden bile ancak nadir sayıdaki kimse bilir. Devleti yönetmeye talip olanlardan “Bizim Suriye’de ne işimiz var?’’, “Bizim Orta Doğu bataklığında ne işimiz var?’’, “Bizim Libya’da ne işimiz var?’’ diye talihsiz laflar işitilirse akıbet de tabii ki bu olur.
Haçlı unsurlar, kendilerini merkeze oturtarak hem “Orta Doğu’’ demekte, hem bu adı verdikleri toprakları “Bir damla petrol, bir damla kan’’ sadizmiyle işgal edip sömürmekte ve hem de şehid kanlarıyla sulanmış bir vatanı ‘’bataklık’’ diye aşağılamaktalar.  
Hocalı Soykırımı’nın sene-i devriyesindeyiz:
Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Karabağ Harbi esnasında 26 Şubat 1992’de Ermeni Kuvvetleri, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı ilçesine girerek 83’ü çocuk, 106’sı kadın, 70’den fazlası ihtiyar olmak üzere toplam 613 kişiyi şehit ettiler. Ayrıca 487 kişiyi ağır yaralayıp, 1.275 kişiyi esir aldılar. 150 kişi ise kaybolmuştur. Ermeniler, maktullerin bazılarının gözlerini oymuş, bazılarını yakmış, bazılarının da kafasını kesmişlerdir. Harbin komutanı bugünkü Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan iken, Hocalı’ya yapılan saldırının elebaşı da eski ASALA terör örgütü militanı Monte Melkonyan’dı.  
Hocalı, 11.500’e yakın bir nüfusa sahipti. Bu güzel belde böyle bir vahşete maruz kalınca Alef Hacıyev öncülüğündeki 200 kişilik vatansever Azerbaycanlı canlarını dişlerine takarak işgal ve vahşete direndiler. Ne var ki ellerinde sadece 160 hafif silah vardı. Neticede saldırgan Ermeniler, sivillere böyle bir zulmü reva gördükleri gibi şehirde de taş üstüne taş bırakmayıp yakıp-yıktılar. Azerbaycan Millî Meclisi, 1994 yılında yaşanmış vahşetin “Xocalı Soyqırımı’’ olduğuna dair bir karar alarak dünyaya ilan etti. Vaki kararı 12 devlet, İİT-İslam İşbirliği Teşkilatı ve 18 ABD eyaleti tanımış bulunmaktadır.
Hocalı’dan önceyse Srebrenitsa Soykırımı yaşanmıştı:
Bosna-Sırp Savaşı’nda bölgede üstelik bir de BM Barış Gücü de mevcuttu. Barış Gücü Komutanı, Thomas Karremans adında Hollandalı bir generaldi. Hıristiyan kökten dincisi haçlı zihniyetli bu kişi, garip bir şekilde önce Boşnaklardan silahları toplayarak onları silahtan arındırdı. Sırp saldırı tehlikesi artıp da Boşnaklar silahlarının iadesini isteyince bu isteği reddetti. Ancak bununla da kalmadı, 11 Temmuz 1995’te Srebrenitsa’dan askerleriyle birlikte çekilerek şehri ve kendisine sığınmış 25 bin Boşnak’ı Sırp haydutlara bırakıp gitti. Ratko Mladiç komutasında tepeden tırnağa silahlı Sırplar, silahsız ve savunmasız  Srebrenistsa’ya girerek korkunç bir katliam yaptılar. İz bırakmamak için de maktul cesetlerini, parçalara ayırıp 64 ayrı çukura gömdüler.
Lahey Adalet Divanı, 27 Haziran 2017 tarihli kararıyla bu katliamın soykırım olduğuna hükmetti. Mahkeme, ayrıca Hollandalı komutanla Hollandalı askerleri suçlu ve Hollanda hükûmetini de yüzde 30 sorumlu buldu…
Müslümanlara yapılmış katliama, mezalim ve soykırımlar, bunlardan ibaret değildir. I. Abdülhamid Han zamanında Ruslar, Kırım’ın kuzeyindeki Özi Kalesi’ni basarak kadın, kız, çocuk, yaşlı demeden feci bir katliam yapmış ve meskûn mahale çok ziyan vermişlerdi. Haberi alan Padişah, o kadar üzüldü ki o üzüntüyle felç geçirip vefat etti. II. Mahmud Han döneminde isyan çıkaran Rumların Mora ve çevresinde yaptıkları da dayanılmaz cinstendir. Bu isyan, İngiltere, Rusya ve Fransa tarafından desteklendiği için nihayetinde Mora yarımadasında “Yunanistan’’ diye bir devlet kuruldu, 18 yaşındaki bir İngiliz Prens de başa kral olarak oturtuldu. Kırım, Ahıska, Kıbrıs gibi daha birçok misal vardır. İstiklal Harbi’nde de Doğu ve Batı Anadolu’da ağır Ermeni ve Yunan zulümleri yaşandı. Bugün de Doğu Türkistan, Keşmir ve Filistin’de benzerleri olmakta. Ancak; İdlib’de yaşananlar, onları fersah fersah geçti. İdlib’de de tıpkı Hocalı ve Srebrenitsa’daki gibi soykırım yapılmaktadır. Bu şehirde bebekler, çocuklar, kadınlar, yaşlılar, sivil ahali bombalanmakta, mektepler, haneler tahrip edilmektedir.
Soykırımlarda da bunlar yapılmıştı.                
Regaib Kandiliniz mübarek, dualarınız makbul olsun. Mazlumlara, mağdurlara, maktullere, soykırıma uğrayanlara, hürriyetinden mahrumlara dua etmeliyiz.
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp