Top
Rahim Er

Rahim Er

rahim.er@tg.com.tr

08/03/2019

İSTANBUL’U TECRÜBEYE EMANET ETMEK

3 hafta sonra sandık başına gitmiş olacağız. Seçime kısa bir müddet kaldığına göre artık bundan böyle “kararsız” denen bir seçmen zümresi olmamalı.

“En kötü karar, kararsızlıktan iyidir!” diye boşa denmemiş. Her seçmen, mutlaka sandığa gitmeli ve vicdanının sesini dinleyerek hür iradesiyle oyunu kullanmalıdır. Unutmamalı ki yüzde 80’leri aşan nisbetle seçime iştirak, memleketimizin yeryüzünde iftihara layık ve takdir gören güzelliklerinden biridir. Bu güzellik, aynı zamanda demokrasiyi hazmetmiş olma olgunluğumuzun da ifadesidir. Öyle ise 31 Mart’ta vatan aşkına sandığa gidildiğinde hata yapılmaması, emanetin ehline verilmesi birinci dereceden bir vatandaşlık vazifesidir.
Bu vazife, her il ve ilçe için mevzubahistir. İstanbul içinse mukaddes bir mükellefiyettir. Yurdun her köşe-bucağı müstesnadır. İstanbul ise azizdir. İstanbul, vücuttaki baş gibidir. Bu itibarla; her il ve ilçede tensip, tercih hatası yapılmaması, layık olan dururken şu veya bu taassupla layık olmayanın belediye reisi seçilmemesi gerekir. Sıra İstanbul’a gelince bu keyfiyet, gerekliliği aşar şart olur.
İstanbul için lazım gelen, bu mukaddes şehri tecrübeye teslim edip müsterih olmaktır. Tecrübeden daha kıymetli birikim olamaz. Tecrübeli varken partizanlık gibi bir duyguyla onu ıskalamak çok yanlış olur. Öyle ise İstanbul’u Binali Yıldırım’a emanet etmek vazifedir. Aslında Binali Bey’i, anlatmaya gerek yoktur. Buna rağmen birkaç fırça darbesiyle bir kere daha resmedilebilir:
Sn. Binali Yıldırım, 1994 yılında İDO umum müdürü olarak İstanbul’a hizmete başlamıştı. Böyle bir yetki, günümüz insanı için bir fevkaladelik arz etmeyebilir. Ancak o günkü İstanbul’da 45 dakika veya 1 saat içinde yahut biraz geçe Yalova’ya varmak hayal ötesiydi.
Sn. Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan olduğunda çekirdek kadro olarak İBB’deki ekibini yanına aldı. Binali Yıldırım’ın 12 sene süren Ulaştırma Bakanlığı, böylece başladı. Araya kısa bir CB müşavirliği girdikten sonra AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan oldu. O, Başbakan olana kadar hitabetinden de dirayetinden kimsenin pek haberi yoktu. Çok büyük hizmetlerinin altına imza atmış olduğu hâlde âdeta tevazu hırkasına bürünerek kendini göstermemiş, daha iyisi yaptıklarını pazarlamamıştı.
Başbakan olunca inandırıcılık, nükte ve ikna maharetinden mürekkep üslubuyla herkesi şaşırttı.
Dirayetine gelince:
Şunu demek bir hak teslimidir. 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünde Binali Yıldırım, Başbakan olmasaydı, netice farklı olabilirdi. O gece en ufak şekilde sarsılmadı ve geri adım atmadı. Eskişehir’deki hava üssüne “darbe saldırılarını durdurun!” talimatını verdiğinde kendisinden yazılı emir isteyen densiz pilotlara karşı celallenip hadlerini bildirmesi, onların da eli mahkûm biçimde havalanıp belli yerleri bombalamaları, darbe kalkışmasının belini kırdı.
Malum olduğu üzre; Başkanlık Sistemine geçince de Binali Bey TBMM Başkanı oldu.
Şunu çok net biçimde yazıyoruz ki Sn. Binali Yıldırım ve Sn. Devlet Bahçeli, siyasette Sn. Tayyip Erdoğan’ın en büyük talihidir.
Eğer; bir ülkede “İstanbul” nam eşi emsali olmayan dünya incisi bir şehir varsa; o şehrin hizmet nöbeti değişim günlerinde de elde, büyük bir şirkette umum müdürlük, bakanlık, parti başkanlığı, Başbakanlık ve Meclis Başkanlığı yapmış
ve çeyrek asırlık devlet hayatında üstüne zerrece leke bulaşmamış bir şahsiyet mevcutsa o şehir halkına düşen, her türlü politik tercih ve parti fikrini bir yana bırakarak onu hatta rica ile o şehre Belediye Başkanı yapmaktır.
Böylesi bir mazisi olan bu insanın Belediye Başkanlığına ihtiyacı yoktur. Fakat; İstanbul’un devlet hayatında artık bilge adamlık görgü ve tecrübesine ermiş bu isme çok ihtiyacı vardır.
Samimi kanaatimiz odur ki her İstanbullu seçmen, Binali Bey mevzubahis olunca her türlü siyasi mülahazayı bir kenara bırakmalıdır. Binali Yıldırım, “beni seçin!” diye miting yapmamalı, bil’akis seçmen ziyaret, telefon ve her yolla O’nu makama davet etmelidir. Böylesi kimseleri dar parti ölçüleriyle değerlendirmek hata olur. Onlar, hiçbir parayla ölçülemeyecek tecrübeleriyle esasında siyaset üstü konumdadırlar.
İstanbullu bu defaki seçimin farklı olduğunu görüyor olmalı. Ne dedik?
-İstanbul, Türkiye’nin başıdır.
Bu dediğimiz seçmenedir. Bir de Binali Bey’e bir sözümüz var. Onu da söylemezsek bu defa biz, vazifemizi yapmamış oluruz:
  • İstanbul, Türkiye’nin başı; Fatih, İstanbul’un ruhudur...
İSTANBUL’U TECRÜBEYE EMANET ETMEK
 
3 hafta sonra sandık başına gitmiş olacağız. Seçime kısa bir müddet kaldığına göre artık bundan böyle “kararsız” denen bir seçmen zümresi olmamalı.
“En kötü karar, kararsızlıktan iyidir!” diye boşa denmemiş. Her seçmen, mutlaka sandığa gitmeli ve vicdanının sesini dinleyerek hür iradesiyle oyunu kullanmalıdır. Unutmamalı ki yüzde 80’leri aşan nisbetle seçime iştirak, memleketimizin yeryüzünde iftihara layık ve takdir gören güzelliklerinden biridir. Bu güzellik, aynı zamanda demokrasiyi hazmetmiş olma olgunluğumuzun da ifadesidir. Öyle ise 31 Mart’ta vatan aşkına sandığa gidildiğinde hata yapılmaması, emanetin ehline verilmesi birinci dereceden bir vatandaşlık vazifesidir.
Bu vazife, her il ve ilçe için mevzubahistir. İstanbul içinse mukaddes bir mükellefiyettir. Yurdun her köşe-bucağı müstesnadır. İstanbul ise azizdir. İstanbul, vücuttaki baş gibidir. Bu itibarla; her il ve ilçede tensip, tercih hatası yapılmaması, layık olan dururken şu veya bu taassupla layık olmayanın belediye reisi seçilmemesi gerekir. Sıra İstanbul’a gelince bu keyfiyet, gerekliliği aşar şart olur.
İstanbul için lazım gelen, bu mukaddes şehri tecrübeye teslim edip müsterih olmaktır. Tecrübeden daha kıymetli birikim olamaz. Tecrübeli varken partizanlık gibi bir duyguyla onu ıskalamak çok yanlış olur. Öyle ise İstanbul’u Binali Yıldırım’a emanet etmek vazifedir. Aslında Binali Bey’i, anlatmaya gerek yoktur. Buna rağmen birkaç fırça darbesiyle bir kere daha resmedilebilir:
Sn. Binali Yıldırım, 1994 yılında İDO umum müdürü olarak İstanbul’a hizmete başlamıştı. Böyle bir yetki, günümüz insanı için bir fevkaladelik arz etmeyebilir. Ancak o günkü İstanbul’da 45 dakika veya 1 saat içinde yahut biraz geçe Yalova’ya varmak hayal ötesiydi.
Sn. Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan olduğunda çekirdek kadro olarak İBB’deki ekibini yanına aldı. Binali Yıldırım’ın 12 sene süren Ulaştırma Bakanlığı, böylece başladı. Araya kısa bir CB müşavirliği girdikten sonra AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan oldu. O, Başbakan olana kadar hitabetinden de dirayetinden kimsenin pek haberi yoktu. Çok büyük hizmetlerinin altına imza atmış olduğu hâlde âdeta tevazu hırkasına bürünerek kendini göstermemiş, daha iyisi yaptıklarını pazarlamamıştı.
Başbakan olunca inandırıcılık, nükte ve ikna maharetinden mürekkep üslubuyla herkesi şaşırttı.
Dirayetine gelince:
Şunu demek bir hak teslimidir. 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünde Binali Yıldırım, Başbakan olmasaydı, netice farklı olabilirdi. O gece en ufak şekilde sarsılmadı ve geri adım atmadı. Eskişehir’deki hava üssüne “darbe saldırılarını durdurun!” talimatını verdiğinde kendisinden yazılı emir isteyen densiz pilotlara karşı celallenip hadlerini bildirmesi, onların da eli mahkûm biçimde havalanıp belli yerleri bombalamaları, darbe kalkışmasının belini kırdı.
Malum olduğu üzre; Başkanlık Sistemine geçince de Binali Bey TBMM Başkanı oldu.
Şunu çok net biçimde yazıyoruz ki Sn. Binali Yıldırım ve Sn. Devlet Bahçeli, siyasette Sn. Tayyip Erdoğan’ın en büyük talihidir.
Eğer; bir ülkede “İstanbul” nam eşi emsali olmayan dünya incisi bir şehir varsa; o şehrin hizmet nöbeti değişim günlerinde de elde, büyük bir şirkette umum müdürlük, bakanlık, parti başkanlığı, Başbakanlık ve Meclis Başkanlığı yapmış
ve çeyrek asırlık devlet hayatında üstüne zerrece leke bulaşmamış bir şahsiyet mevcutsa o şehir halkına düşen, her türlü politik tercih ve parti fikrini bir yana bırakarak onu hatta rica ile o şehre Belediye Başkanı yapmaktır.
Böylesi bir mazisi olan bu insanın Belediye Başkanlığına ihtiyacı yoktur. Fakat; İstanbul’un devlet hayatında artık bilge adamlık görgü ve tecrübesine ermiş bu isme çok ihtiyacı vardır.
Samimi kanaatimiz odur ki her İstanbullu seçmen, Binali Bey mevzubahis olunca her türlü siyasi mülahazayı bir kenara bırakmalıdır. Binali Yıldırım, “beni seçin!” diye miting yapmamalı, bil’akis seçmen ziyaret, telefon ve her yolla O’nu makama davet etmelidir. Böylesi kimseleri dar parti ölçüleriyle değerlendirmek hata olur. Onlar, hiçbir parayla ölçülemeyecek tecrübeleriyle esasında siyaset üstü konumdadırlar.
İstanbullu bu defaki seçimin farklı olduğunu görüyor olmalı. Ne dedik?
-İstanbul, Türkiye’nin başıdır.
Bu dediğimiz seçmenedir. Bir de Binali Bey’e bir sözümüz var. Onu da söylemezsek bu defa biz, vazifemizi yapmamış oluruz:
  • İstanbul, Türkiye’nin başı; Fatih, İstanbul’un ruhudur...
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp