Top
Rahim Er

Rahim Er

rahim.er@tg.com.tr

06/03/2019

DEVLET, KURULMADI-ÇALINMADI!

CHP’nin “devleti kuran parti” veya “Cumhuriyeti kuran parti” iddiası, baskıdan doğma galat-ı meşhur yakıştırmalardan biridir. Yabancılaşmış aydının işine geldiği için de kimse düzeltme yoluna gitmedi. Bu iddia, sadece CHP’li politikacıların değil, bu partinin muhalifi olanların da dilindedir.
İster “CHP, devleti kuran partidir” densin, isterse “CHP, Cumhuriyeti kuran partidir” densin... Bu iddiaların her ikisi de üstü örtülü yanlışlardır.
Yanlışlıklar şundandır:
Türk Devleti, Mete Han’dan beri vardır. Tarihler ve devirler içinde, Hanlık, Hakanlık, Sultanlık, Beylik, Padişahlık diye “idare tarzı” veya “rejim” denilen yönetim isimleri almıştır. 29 Ekim 1923’te yeni bir devlet kurulmamıştır. Mevcut olan devlet, bir idareden diğer idareye; Saltanat’tan Cumhuriyet’e geçmiştir. Bu intikali, kanun yapma müessesesi olan TBMM icra etmiştir. Yeni rejimine geçme teklifi, 1. TBMM’de reye sunularak gerçekleştirilmiştir. 23 Aralık 1876-28 Ekim 1923 arası devlet idaresi anayasayla kayıtlıdır, Padişah, sınırsız hükümran değildir. Meşruti hükümranlık mevzubahistir. 23 Temmuz 1908-28 Ekim 1923 arasında zaten çok partili hayat ve serbest seçimler vardır. 1923-1946 arasındaysa seçimler olsa bile Tek Parti rejimi caridir.
TBMM, 1. Meclis unvanıyla toplandığında meşruiyetini 1876 Kanun-ı Esasisinden alıyordu. 1921 Tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, kısa ve muvakkat/geçici mahiyetteydi. Kanun-ı Esasi’ye son vermemişti. Cumhuriyet döneminde ilk yapılan ve devletin şekli Cumhuriyet, dini İslam, makarrı/merkezi Ankara’dır gibi maddelerin yer aldığı anayasanın adı da “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu”dur. Ki bu isim, maksadı çevreleme itibarıyla doğrudur ve ABD anayasasının tam isim karşılığıdır.
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, 24 Nisan 1924 tarihinde Meclis’te yine meb’usların reylerine sunulmak suretiyle mer’iyete/yürürlüğe girmiştir.
Görüldüğü gibi CHF-Cumhuriyet Halk Fırkası, parti olarak bu çalışmaların bir yerinde yoktur. Zaten CHP adını alması da 10 sene sonra alacaktır. CHF’nin gerek rejim ve gerekse anayasa değişikliğindeki dahli, TBMM’de parti grubu olarak olmuştur. Şuraya dikkat etmeli ki CHF 9 Eylül 1923’te kurulmuştur. Rejim değişikliği ise 29 Ekim 1923’te oldu. Şu hâlde “Devleti, CHP kurdu!” demek, “Devleti, 50 günlük bir parti kurdu!” demektir ki yukarıda izah ettiğimiz gibi bunun geçerliliği yoktur. 50 günde olsa olsa gecekondu kurulur.
Devleti kuran değil, var olan devletin rejim şeklini değiştiren, Ankara’nın Hacıbayram semtindeki ilk Meclis’tir. Bu Meclis’in de hayli mensubu, İstanbul’daki Meclis-i Meb’usan azası iken İngilizlerin bu Meclis’i basıp dağıtmaları sebebiyle Ankara’ya gelmiş vekillerdir.
Takdir ve teslim edileceği gibi 50 günlük bir parti, bu kadar kısa zaman zarfında bütün şehir ve kazalardaki teşkilatını bile ikmal edemez. 29 Ekim 1923’te CHF’nin kaç ilde teşkilat kurduğu araştırılmaya muhtaç bir sorudur.
“CHP, Cumhuriyeti kurdu!” iddiasına gelince. Bu iddia diğerinden de vahim hatadır. Yukarıda belirttiğimiz gibi, CHP yeni bir devlet kurmamıştır. Devlet, tarihin derinliklerinden bu yana sürüp geliyordu. Var olan devlette, yasama organı yürürlükte olan anayasaya dayanarak devletin yönetim şeklini değiştirmiştir. Bu tekrardan sonra denecek olan şudur:
Rejimler yani idare biçimleri, maddi olarak kurulamaz. Onlar, fikren ortaya çıkıp hayat buldukları zamandan beri bilinmektedir. Bu bilinen rejimi milletler, kendi karar alma teşkilatlarında kabul eder, etmez veya kabul eder sonra vazgeçebilirler. Bunlar devrin insanlarının tercih ve tasvibine kalmıştır. İspanya, krallık iken Cumhuriyet rejimine geçmişti. 1975’te vatandaşların oyu ile yeniden krallığa geçti. Aslolan rejimin adı sanı değil, o ülke insanlarının refah, zenginlik ve mutluluğudur.
CHP, söyleye söyleye bir sözü, galat-ı meşhur hâline getirdi. Rakipleri bile onu doğru sandılar. Ama; hikâye, burada bitmiyor. Bir başka yanıltma daha yaşanmıştı. Devletin idare tarzı olan Cumhuriyet, demokrasi diye belletildi. Hadise, bu el çabukluğunda da kalmadı. 1945’te çok partili hayata geçilmesi de reis-i cumhur İsmet İnönü’nün millete ve devlete bir lütfu olarak propaganda edildi.
Hâlbuki hakikat tamamen farklıydı:
II. Cihan Harbi bitmişti. Devlet de millet de çok fakirdi. Ortaya ABD ve SSCB diye iki yeni dünya gücü çıkmıştı. Türkiye, hem fakirdi ve hem de zalim diktatör Josef Stalin güdümündeki Sovyetlerin işgal tehdidi altındaydı.
ABD, Ankara’ya yardım yapma ve Sovyet tehdidine karşı O’nu yalnız bırakmama vaatlerini, çok partili hayata geçme şartına bağladı. Tek Partili Türkiye yönetimi Washington’un gözünde bitmişti. Bu dayatmayla çok partili hayata geçildi.
Ne var ki “Türk Baharı”nı hileli seçimler ve darbeler bekliyordu.
Devleti “ben kurdum!” iddiasındaki parti, genel seçimleri, 14 Mayıs 1950’de kaybedince sahibi olduğu vehmindeki devleti, çaldırdığını zannetti. Bu yüzdendir ki 27 Mayıs’ın temeli 15 Mayıs 1950’de atıldı.
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp