Top
Rahim Er

Rahim Er

rahim.er@tg.com.tr

05/02/2019

TÜRK YUNAN DOSTLUĞU

Diğer kavimlerle olduğu gibi Türklerle Rumlar, Türk bayrağı altında birlikte yaşayıp, birlikte üretip, birlikte paylaştılar. Bu ortak hayat, 5 asır sürdü. Sonra Rumlar, Sömürgeci Avrupa devletleri tarafından istiklal için kışkırtıldılar. Kışkırtanların derdi Rumların bağımsızlığı değil, kendi menfaatleriydi. Rumlar, bugünkü tabirle taşeron olarak kullanıldılar.
Devlet-i Ali Osman’dan 1821’de otonomi ve 1930’da istiklal kazanıldı. Bu, Osmanlı’dan ilk kopan yongadır. Ayrılık rüzgârı, kısa sürede diğer ırkları da buldu. Balkanlar, çete savaşlarıyla sarsıldı. Yunanistan’ı Balkanlardaki gayrimüslim unsurlarla devletin diğer kanadındaki Müslim unsurlar takip etti.
Dediğimiz gibi; Rumlarla müşterek hayatımız 5 asırdır. Oysa Yunanistan, 189 yaşına daha yeni girmiştir. Yunan isyanı, Mora yarımadasında başlamış, ayrılıkçı devlet, bu ufacık sahada kurulmuşken sömürgeci Avrupa’nın teşvik ve himayeleriyle sürekli genişleyip büyüdü. Nihayet I. Dünya Harbi’ndeki zor günlerimizden istifadeyle İngilizler tarafından Anadolu’ya çıkartıldılar, İstanbul’a sokuldular.
İngiliz telkinleriyle sürekli İstanbul ve Anadolu’nun fethi rüyaları gördüler. Hâlbuki “biz, bu kadar geniş topraklara hangi nüfus ve kuvvetle sahip olup, elde tutarız?” diyerek kendilerini ateşe itenlere direnebilirlerdi.
Yunan işgali, Türk-Yunan muharebeleri iki millete de çok şeyler kaybettirdi. Yunan askerinin Ege bölgesinde yaptığı mezalim milletimizin hafızasına kazındı.
Büyük Britanya, emellerine kavuşmuştu. Asırlara dayalı bir bütünlüğü önce bölmüş, sonra tarafları vuruşturmuş ve ardından da kan davası güden derin bir düşmanlığa yol açmışlardı. Eskisinden çok az olsa bile Yunan husumeti Türkiye’de, Türk husumeti de Yunanistan’da hâlen devam etmektedir.
Arada hâlli pek de kolay olmayan Oniki ada, Batı Trakya, Ege Kıta Sahanlığı, Kıbrıs ve vakıflarla dinî haklar gibi meseleler vardır. Türkiye, son on yıl içinde Rum vakıflarını sahiplerine iade etti. Yunanistan’daki Türk vakıflarının da aynı netlikle çözülmesi gerekir. Heybeliada Ruhban Mektebi ise zamana terk edilmiş olarak beklemektedir. Arada bu kadar mesele olması yüzünden Batı, Yunanistan’ı her Yunan hükûmeti döneminde kullanmaya, suistimal etmeye devam etmektedir. “Jetlerin it dalaşları bitti” derken bu defa da Kıbrıs çevresinde doğalgaz araştırma faaliyetleriyle eski ihtilaflara yenileri ekleniyor.
Bütün bu çekişmeler, iki devlete de pahalıya mal olmaktadır. Yunanistan’a ise daha pahalıya çıkıyor. Yunanistan, vatandaşı çalışmayı çok da sevmeyen, sanayii, üretimi olmayan, tek geliri turizmden ibaret küçük bir devlet. AB’nin en muhtacı.
Atina’da Batıya ve İsrail’e rağmen Türkiye’yle dostluk için samimi adımlar atılsa kurulacak dostlukla iki taraf da kazanır. İlk dostluk münasebetleri Yorgo Papandreu zamanında atılmıştı. İtidal sahibi bir Başbakandı. Şunu unutmamak lazım. Dostluklar için illa felaketlerin kapıyı çalması gerekmez. 1999 Marmara zelzelesinde Yunanistan komşu olduğumuzu hatırlayarak hemen yardımımıza koşmuştu. Bugün o Yunanistan, AB’nin üvey evladıdır. Kerhen tahammül etmekteler. Şuna emin olmalı ki Yunanlıların örf, âdet ve hayatları Avrupa’dan çok Türklere benzer.
Bugün, bu Yunanistan’ın başında, teslisi reddedecek kadar zeki, Aleksis Çipras diye nev’i şahsına münhasır bir Başbakan vardır. Ortağı partideki istifalarla koalisyon Hükûmeti, 300 üyeli meclise göre 152 mv zayıflığına düşmüştür. Bu durumda idare, işsizlik, yoksulluk ve parasızlıkla birlikte daha zorlaşmıştır.
Yunan Başbakanı, işte bu ortamda Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Türkiye’ye davet edildi. Önce 5 Şubat günü Sn. Erdoğan, Sn. Çipras’ı Ankara’da kabul edecek, iki devlet adamının görüşmelerinden sonra ortak basın toplantısı yapılacak. Misafir Başbakan ertesi gün İstanbul’a geçerek Fatih’teki Patrikhaneyi ve Heybeliada’daki Ruhban Mektebini ve bu arada Fener Rum Patriği Sn. Bartholomeos’u ziyaret edecek. Ruhban Mektebi’nde yapılacak ayini de seyredecek.
Mevzubahis Ruhban Mektebi, Yunanistan’ın bizden kopmasından 14 sene sonra 1844’te adadaki bir manastıra “Heybeliada Ruhban Mektebi” adının verilmesiyle kurulmuştur. Ortodoks âleminde Atina Üni. İlahiyat Fakültesinden sonra tesis edilen ikinci önemli okuldur. Çipras, burayı ziyaret eden ilk Yunan Başbakanı olmaktadır. 1933’te ise muhalefet lideri Elefterios Venizelos gayri resmî olarak bir ziyarette bulunmuştu. Anılan kurum, bugüne dek Bartholomeos dâhil 12 Patrik çıkartmıştır. 1950-1964 Arasındaki Türk Hükûmetleri, bu mektebin yabancı talebe kabul ermesine izin vermişlerdi. 1964’te İnönü Hükûmeti, güvenlik gerekçesiyle bu izni kaldırıldı. Bu arada Anayasa Mahkemesi, 1971’de aldığı bir kararla özel yüksekokulların bir devlet üniversitesi bünyesine katılmasına hükmetti. Buna göre Heybeliada Ruhban Mektebi  de bir ilahiyat fakültesine bağlanacaktı. Patrikhane bu şartı kabul etmedi. Etmeyince de söz konusu yerde eğitime son verildi.
Bir ihtilaf, anlaşmazlık, ne kadar ağır olursa olsun iyi niyet var olduktan sonra onun hâlli mümkündür. Sn. Çipras Türkiye’yi ziyareti öncesinde AA’ya verdiği mülakatta şu kayda değer söz ve görüşleri dile getirmiş:
-Hem halklarımıza, hem bölgemize fayda sağlayacak bir ilişki inşa etmemiz gerekir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile münasebetim saygı, samimiyet ve açık sözlülüğe dayanıyor.
Yukarıdan beri ifade etmeye çalıştığımız da bundan başka bir şey değildir.
İş belli, niyet halis, üslup da düzgünse netice alınır. En azından bir kısmı bugün alınır bir kısmı hâle-yola konarak yarın çözülebilir.
Yunanistan’ı ekonomik darlıktan kurtarmak için Ege Denizi enine ölçülerek yarısından bu tarafta olan adalar, Türkiye’ye satılabilir. Atina’nın ortasındaki Fetih Camii ibadete açılabilir. Kapalı diğer camiler aynı şekilde tamir edilerek ibadetten mahrumiyetlerine son verilebilir. Batı Trakya Türklerinin şikâyetleri ortadan kaldırılabilir. Gerçeği kabul etmek lazım ki bugün Kıbrıs’ta iki ayrı devlet vardır. İki devletli esasla çözüm bulunabilir. Ayasofya’nın namaza açılmasına Atina, huysuzluk çıkartmayabilir. Bunlar olduktan sonra Heybeliada Ruhban Mektebi de rahatlıkla 1964 öncesi şartlara kavuşabilir. Zaten kapatılması bir darbenin hemen ertesidir. Diğer taraftan Patrikhane’yi Fatih Kaymakamlığına bağlı sıradan bir makam olarak görmek de hatalıdır. Orada oturan patrik, 300 milyon Ortodoks Hıristiyan’ın ruhani lideridir. Patriğin, Osmanlı rejimindeki yeri, salahiyeti ve rütbesi iyice araştırılarak tarihî doğrulara göre hareket etmelidir.
Ankara, bundan böyle “komşularımızla sıfır ihtilaf” siyasetini yeniden gündeme taşıyabilir. Bu sulhü tarihteki çok büyük iki düşman Rusya ve İran’la gerçekleştirdik. Diğerleri yani Ermenistan, Irak, Suriye, Bulgaristan ve Yunanistan eski vilayetlerimizdir. Bunlardan bir kısmı 80, bir kısmı 180 sene önce ana gövdeden ayrılmış, bir kısmı dindaşımız, bir kısmı kültürdaşımızdır. Ermenistan’la ilişkilerimiz Azerbaycan odaklıdır ve bugün için beklemededir, Irak’la gidişat memnuniyet verici, Bulgaristan’la gayet iyi, Ukrayna ile iyi, Suriye ile bu devlette anayasa yapılıp halk meşru bir seçimle iradesini ortaya koyduğunda yeniden düzelme yoluna girecek görünüyor.
Yunanistan’a gelince. Bu komşumuzla ihtilafımız, eski ve katmerlidir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Akdeniz’deki sualtı aramaları sebebiyle devreye yeni nizalar girmiştir. Ayrıca bu devletle iyi veya kötü olmak, Güney Kıbrıs idaresine de etki etmektedir.
Barış, huzur ve dostluk gibisi yok.
Çok kültürlülük içinde paylaşma güzelliği tekrar keşfedilmeyi bekliyor.
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp