Top
Rahim Er

Rahim Er

rahim.er@tg.com.tr

04/07/2020

SOSYAL MEDYAYA ÇEKİDÜZEN ŞART!..

 
Bu mecraya kim, ne zaman "sosyal medya" adını verdi bilmiyoruz. Covid-19 salgınında bir kere nasılsa "sosyal mesafe" denince bunun tutup doğrusu olan "fizikî mesafe"nin unutulması gibi belli ki birileri, günün birinde mecrayı sevimlileştirmek, ona meşruiyet kazandırmak için olsa gerek adına "sosyal medya" dedi ve bu tarif tuttu.
Buradan hareketle medyayı yazılı, sözlü, görüntülü ve sosyal diye 4’e ayırmak mümkün. Kitap, gazete ve mecmualar yazılı, radyo sözlü, televizyon görüntülüdür. Sosyal medya ise kırkambar misali hepsini birden içine almaktadır. Diğerleri ömürlük, günlük, haftalık, saatlik vs. gibi zaman devirleriyle alakalı yayın iken sosyal medya internetin sağladığı umman zenginliği imkânla an’lıktır. İnternet, âdeta, tasavvuftaki tayyi mekâna sahiptir. Kıtaların aşılması için salise, yeter zamandır…
En fazla dört asır öncesine kadar beşeriyet, sadece kitabı biliyordu. Kitaptan sonra insanoğlunun hayatına ilk önce mecmua ve ceride/gazete girdi. 19. Asrın sonlarına doğru "alo" denebilmiş ses, plakla saklanır olmuştu. Aynı dönemlerde fotoğraf da keşfedilmişti. İleride bunlar birleşerek sinema ve televizyon kurulacaktı. Radyo ve televizyon, 20. Asrın ilk çeyreğinde insan hayatına girdi. 20. Asrın sonlarındaysa elektronik çağ başladı, internetle arz küre sayısız ağlarla kuşatıldı. Bilgisayar, bilgi mahzeni olmaktan çıkıp bilgi alışverişine döndü. Bu altyapıdan hareketle emperyalizm, alanını genişletme fırsatı buldu. "Yine mi emperyalizm, burada da mı emperyalizm?" denebilir. Unutmamalı ki "computer"in ilk keşfi, Amerikan ordusundadır, askerî cihazdır.
Bu elektronik zemin üzerinden isimleri malum sesli, sözlü, görüntülü sosyal medya ortamları boy verdi. Artık sınırlar kalkmış, zamanlar hesapsızlaşmış, gece-gündüz farkı kalmamıştı. Takipçi, beğenme, paylaşma, arkadaşlık, rt etme… gibi onlarca kelime ve kavramla yeni bir gayrı nizami dil, sanki bir yeraltı lisanı türemişti. Platformlar milyon kere milyon dolarlık değerlere kavuşurken onlara kapılanlar boy vermeyen suya girdiklerini fark etmeden karanlık sularda kulaç atıyor, sonunda yuvalar yıkılıyor, aileler dağılıyor, genç hayatlar çöküyordu. En mahrem şahsi bilgiler, fotoğraflar, hiç bilinmedik merkezlerde şeytani niyetlerle depolanıyordu. Emperyalizm, doymaz iştihasıyla doludizgin gidiyordu.
Evet, internet uygulamalarıyla bir taraftan bankaya, vergi dairesine gidip sıra beklemeden işleri iki tuşla yapmak mümkündü. Kısacık bir kayıt doldurmakla adrese satın alınan eşya, kıyafet, yemek geliyordu. Ama -dediğimiz gibi- öbür taraftan da dört çocuklu kadın veya erkek hiç tanımadığı ve kendisi gibi evli olan bir başka karşı cinsle evlenebiliyordu. Dahası elektronik, sun’i zekâ, o hâle geldi ki cep telefonu veya bilgisayar açıldığında insanın yaşadığı mekânı, herkese açması gibi camdan duvarlar içinde kalmaktadır. Bundan da beteri "kullanıcı" denen insan, neye ilgi duyuyorsa o tesbit edilmektedir. Şimdi daha da ileri bir safhaya geçildiğini düşünüyoruz. Tuzak merkezleri, elektronik cihaz üzerinden kullanıcının düşünce ve zevklerini ânında tesbit edip yönlendirme yapabilmekteler.
Maalesef burada da geç kaldık. O türlü adlardaki yazışma, resim, video ortamları vatandaşın hayatına yerleştikten sonra yerlileri yapıldı...
Hadise kısaca budur ve bu hayatın bir gerçeğidir:
Artık; aileler, devletten çok bu sosyal medyanın, çocuklar, ailelerden çok bu sosyal medyanın elinde, sevk ve idaresinde ve hâkimiyetindedir. Sosyal medyada tam bir başıboşluk yaşanmaktadır. Bilerek kurgulanmış bir başıboşluk. Alabildiğine nefsanilik hâkim. İnsanı, insan olmaktan çıkartacak her şey el altında. Ülkelerin fethi için artık ordular, tek şart değil. Casuslar şart değil, yatırımlar şart değil. Devletleşmiş baron merkezleri, belli şirketlerle bunu yapmaktalar. Nesiller, aidiyet yörüngelerinden ve ahlâk kayıtlarından rahatlıkla çıkartılmaktadır. Sosyal medya ile yüzde 30 fayda temin ediliyorsa mevcut bataklık yapısıyla yüzde 70 yıkım yaşanmaktadır. Bugünkü sosyal medya sapıkları, dün hela duvarlarına iğrenç yazılar yazanlarla aynı cinsten mahluklardır.
Hazine Bakanı Berat Albayrak’ın bir evladları daha olunca sevincini sosyal medya üzerinden milletle paylaşıp dua istemek gibi son derece tabiî bir hareketi üzerine kin, nefret ve ahlâksızlık bataklığına batmış birtakım kimselerin, hem anne-babaya ve hem de henüz doğmuş bir bebeğe fütursuzca, vicdansızca terbiyesizlikler yapmaları, "sosyal medya anarşisi”nin, "elektronik terör"ün mahsulüdür.
Yıllardır, yazıp-konuşarak bu tehlikelere dikkat çekiyoruz. Zaman zaman yadırgandığımız oldu. Şimdi haklı olduğumuz teslim edilse ne çıkar? Şu gerçek görülmelidir. Sn. Bakan’la zevcesi ve bebeği gibi her gün binlerce insan, sövüp-sayılarak, hakaret edilerek rencide edilmektedir. Çok kere yaptıkları, yanlarına kâr kalmaktadır. Albayrak ailesi, mevcut imkânlara sahip olmasalardı onlar da mağdurlar listesinde yer alacaklardı.
Bir gerçek daha var ki gerçeklerin gerçeğidir:
Bir anne-babayla onların bebeğine böyle bir muameleyi reva görmek -velev ki düşman bile olsalar- bizim hayatımızın hiçbir yerinde yoktur. Bugün var olduğunu görüyorsak emperyal, sömürgeci yıkım hareketleri sebebiyledir. Sosyal medyayı ajan silahı gibi kullanan güçler, yaşı 20’nin biraz altı ve biraz üstündeki gençleri bizden çalmaktalar?
Soru şudur:
Bu ülkede çocuklar çalınır, ahlâklar yıkılır, aileler dağılırken Aile Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, muhtar, öğretmen, imam, komşu, kanaat önderleri nerededir? Ne yaparlar, hangi tedbirleri alırlar, almışlardır?
Bu şerden bir hayr çıkmalıdır.
Sosyal medyaya çekidüzen verilmesi, sağlam tedbirler alınması, tehlikenin bütün cepheleriyle görülmesi şarttır. Nesillerimizin mankurtlaşmasına mâni olmalıyız.
Hürriyetlere dokunulmasın. Doğru, lâkin, başıboşlukla hürriyeti karıştırmamalı.
Hürriyet bir haktır; fakat o hak, kişiye her yetkiyi vermez. "İntihar etme hürriyeti" diye bir hürriyet yoktur.
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp