Top
Ragıp Karadayı

Ragıp Karadayı

ragip.karadayi.ihlas@gmail.com

29/05/2020

Hasankale, onda ayrı duygular uyandırırdı...

Bu şartlarda bakalım neler bekliyordu genç İbrahim Hakkı’yı...
 
Çocukluğunda tanıdığı ihtiyar kadın, âdeta kurulu bir zemberek gibi dilinin altında ne var ne yok sayar döker gönderirdi onun küçücük kalbine. Ana eksikliğini hissettirmezdi o mübarek kadıncağız. Buruşuk ve kuru dudaklarının arasında muhabbet, şefkat dolu kelimeler ezildikçe fersiz gözleri canlanır, bütün yüzüne sessiz bir huzur yayılırdı. Büyük bir saadet duyuyormuş gibi rahatlar, alnının kırışıklıkları tek tek düzelir, gülücükler dağıtırdı etrafa. O şartlarda onu karşısına çıkarmıştı Allahü teâlâ. Bu şartlarda bakalım neler bekliyordu genç İbrahim Hakkı’yı.
Asıl Hasankale; ismini aldığı kalenin eteklerindeki taş yapılar, câmiler, medreseler ve kaplıcalardan meydana geliyordu. Bütün Pasinler Ovası köylerine şifa dağıtırdı, bu kudretten çıkan sıcak sular… Eşsiz güzellikleriyle Hasankale; onda ayrı duygular uyandırır, farklı, hisleri harekete geçirir, farklı hayat şekilleri ilham ederdi.
Yüksek ve tahkim kale; harp senelerinin bıraktığı bir iz, bir hatıraydı mutlaka. Belki de doğrudan doğruya demir zırhlarını giyip tepelerine dikilmiş, pek eski devir cengâverlerini hatırlatıyordu birçoğuna… Hasankale, hep destansıydı ve bir o kadar da kahramanlık hikâyeleri akla getiriyordu. Şurası var ki kalenin vaziyeti de çok şeyler anlatıyordu anlayana. Daha uzaklardan bakılınca göze çarpan şey, yüksek kayalık ve bu kayalığa yapılmış devasa duvarlar…
Kaleden Pasinler Ovasına bakarken nice evliyaların, âlimlerin, beylerin, paşaların; ömürlerinin sonuna kadar adamlarıyla ekip biçtiği tarlaları hayal ediyordu İbrahim Hakkı. Acaba başka neler yaşamışlardı? Belki de çok farklı şeyler olmuştu. Herkesin gözü buralardaydı, çünkü bütün ova pek mümbitti… Böyle yerlerin talibi de çok olurdu.
Önünde uzayıp giden, dedelerinin at koşturduğu ve biraz evvel hayran hayran seyrettiği manzara; kalbini ferahlandırıyordu. İnsana bir kaçış veya kurtuluş arzusunu veren uzak köyler, bereket akan Aras Nehri, bahçeler, tarlalar, çayırlar, kapısında nöbet bekleyen servilerin sıra sıra dizildiği kabristan, küçük gösterişsiz kabirlerinde uyuyan mevtalar, hafızasında her birinin ayrı yeri ve kıymeti olan bütün o isimler, kendi çocukluğu ve geçmiş günlerini, merhum anacığının bitmez tükenmez şefkat dolu tebessümünü ve onu, ömrünün ve neşesinin baharında her an yanında olan, hayata, ilme dair ilham aldığı, çok şeyler öğrendiği, hepsinden de mühimi; İsmail Fakirullah hazretleri gibi bir gönül sultanını tanımasına vesile olan muhterem babacığı... 
Evet, hepsi orada, su seslerinin, kuş cıvıltılarına, koyun kuzu melemelerinin çocuk seslerine karıştığı bu eşsiz âlemde, el ele, yan yana, tıpkı hayalinde yaşadıkları gibi yaşıyorlardı da, o beklediklerini şimdi bulabilecek miydi? Dile kolay; koca sekiz sene… Ölenler, yeni dünyaya gelenler, eskiyenler, onların yerine konanlar, daha neler, neler… DEVAMI YARIN
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp