Top
Ragıp Karadayı

Ragıp Karadayı

ragip.karadayi.ihlas@gmail.com

23/01/2020

Yanıp tutuştuğu hocası şimdi tam karşısındaydı

İki kolunu iki tarafa açarak koşarcasına yürüdü, kuvvetle sımsıkı talebesine sarıldı.
 
 
Bayram; köy çocuğu olduğundan mı ne bu şekildeki kırlık yerlerini severdi. Buraları; Bursa’nın kalabalık şehir hayatından uzak olmasına rağmen insana ferahlık veriyordu. Bol güneş, temiz hava, zümrüt çayırlar, ağaçlıklar pek hoştu. “Hocam da böyle yerleri pek severdi. Onunla aynı duyguları taşımak ne saadet…” dedi, yürüdü.
Yapıları görünce duraksadı. Geniş bahçe içindeki derme çatma binayı, belli ki vaktiyle talebeler yapmış. Küçük kulübe şeklinde dervişler için ayrı yerler, fırın, at, koyun-kuzu ağılları, inek ahırları, binbir emekle yetiştirilmiş ağaçlar dikkati çekiyordu…
                    ***
Hâmid-i Veli hazretleri; kollarını sıvamış, eteklerini toplamış vaziyette kulübe görünümlü yere girdi, vakit kaybetmeden elinde bir ibrikle dışarı çıktı. Kapının önündeki düzlükte elindekini münasip bir yere koyup dolaştı. Bir şeyler beklediği aşikârdı. Tekrar durdu, bir an gökyüzüne baktı. Zayıfça, düz endamlı, uçları aşağı doğru kıvrık sakallı, avuçları nasırlı, belli ki çok çalışmış... Mütebessim kara gözlerinde hâlinden memnun bir ifade vardı. Kavuğu, yeni sarılmış gibi tertemizdi. Bir yandan ufukta bir şeyler arıyor gibi dikkatlice uzaklara bakıyor, bir yandan da kuşağını beline sararak sağlamlaştırıyordu. Nalınlarından, çıplak ayaklarını ileri geri çıkartıp tekrar soktu. Belli ki abdest hazırlığı yapıyordu. Aradan geçen seneler zarfında Hâmid-i Veli hazretlerinin ne kadar zayıfladığını yürüyüşünden, duruşundan anlamak mümkündü. Serin havayı derin derin soluyup iyice etrafını kontrol ettiğinde talebesi Bayram ile göz göze geldi.
O, gözlerine inanamadı! Senelerdir hasretiyle yanıp tutuştuğu hocası şimdi tam karşısındaydı… Rüya mı görüyordu yoksa! Gözlerini ovuşturup tekrar tekrar baktı. Evet, yanılmıyordu. Kaşlarının altından belli belirsiz heyecanlı, ürkek bakışlarını önce gözlerine; sonra göz ucundan süzercesine ellerindekine yöneltti… Bir destenin en güzel hâli olan gülden oluşan “elindeki pek manidar şeye değil kalbindekine talibim” dedi bakışlarıyla… Yüzünde hasret dolu bir gülümseme, ona doğru ilk adımını atacak olmanın heyecanıyla gülden yüzünü bezediği gülümsemeye doğru ilerliyordu şefkat dolu adımlarıyla…
Kalbi yerinden sökülecek gibiydi… Ellerini uzatmadan yüzündeki gülücükleri, kalbindeki güzellikleri almak istediğini hissettirmek istiyordu…
Hâmid-i Veli hazretleri, işaret parmağıyla onu göstererek “sen ha!” dedi iki kolunu iki tarafa açarak koşarcasına yürüdü, kuvvetle sımsıkı talebesine sarıldı. Sonra ellerini ovuşturarak:
- Sen nere, buralar nere Bayram’ım!
- Çağırdınız geldim hocam!
- Öyla ya! “Çağırılan yere erinme, çağrılmayan yere yerinme” derlerdi atalarımız! Ya Bayram’ım!
- Yoksa ne haddime!
- A Bayram’ım!
- Efendim hocam!
- İşte benim yeni dergâhım!
- !!!
- Nasıl buldun? Beğendin mi?
- Evet efendim! İçinde sizin olduğunuz mekân mutlaka güzeldir! DEVAMI YARIN
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp