Top
Ragıp Karadayı

Ragıp Karadayı

ragip.karadayi.ihlas@gmail.com

17/01/2019

“Mazlumlar da zalimler kadar cesur olmalı!"

"Pişmanlık Allahü teâlânın kulları için verdiği en önemli hususlardan biri..."
 
Suçlular da er geç yakalanır, hak ettiği cezalara çarptırırlardı... “Mazlumlar da zalimler kadar cesur olmalı. Yoksa dünyada ne nizam kalır, ne de huzur” diye düşünürken ağlayan eşkıyanın hıçkırıklarıyla kendine geldi Doğan. Yanına gitti. Kollarından tutup yukarı kaldırdı, kucakladı;
- Pişmanlık Allahü teâlânın kulları için verdiği en önemli hususlardan biri. Herkes yaptığı hataları göremez. Görse de geri dönemez. Sen zoru başardın, zoru.
Gülümsedi.
- Hocam Emir Sultan derdi ki; “Hata ve kusurlarından pişmanlık duymak kadar, uzaklaşmak da lazımdır.”
- Ben de ne diyorsan yapmaya hazırım.
Elindeki kamçısını, dizlerine vurarak yürümeye başladı.
- Bak arkadaş. Senin hâlinden bir şeyler sezinlemiştim. Onun için pek üstüne varmadım. Oldu olacak biraz daha bekle.
Eski eşkıya, şimdiki pişmanlık duyan adam;
- Niçin böyle uzatıyorsun efendim?
Birden elleriyle yüzünü kapayarak, hıçkırıklara boğuldu. Doğan Bey bir müddet anlı, şanlı eşkıyaya, sarp dağların, vahşi ormanların kralına baktı. Sayısını bilemediği onlarca insan katilinin, karşısında çocuk gibi ağlaması kanına dokundu. Omuzlarından tuttu.
- Burayı bilen var mı?
- Hayır.
- O zaman mesele yok. Hadi gidiyoruz.
Vakit kaybetmeden dışarı çıktı. Mağaranın ağzını koca kayalarla girilmez ve tanınmaz hâle getirdiler. Atlara atlayıp dolu dizgin sürdüler...
 
            ERKARA KURAL TANIMIYOR
 
Gülşahlar, cuma günü cümbür cemaat Dürdanelerin bahçesine gittiler. Burası, ilkbahardaki gibi yeşil ve rengârenk kalan ender yerlerden biriydi. Çünkü her mevsim çiçek açan güller ve bitkilerle donatılmıştı dört bir yanı. Uzayıp giden çeşitli ağaçların olgunlaşmış meyve yüklü dalları yerlere kadar eğilmiş, sebzeler ise yenmek için koparılmayı bekliyordu. Canlı ve taptaze kalmış bu güzel bahçe, Cennetin hayaline benziyordu âdeta.
Orhan Bey zamanından kalma bahçenin orta yerine kondurulmuş şirin konak, sakinlerine hizmet vermeye devam ediyordu. Sanki onca zaman fırtınası, asırlık çınar ağaçlarının arasındaki bu taş binanın, kırmızı kiremit kaplı çatısı üzerinden hiç esmemişti. Bahçenin orta yerinde, konakla uyumlu, usta sanatçıların elinden çıktığı her hâlinden belli mermer çeşmeden, ahenkli akan, bir ninni gibi durmadan çağıldayan bilek kalınlığındaki soğuk suyun içimine doyulmuyordu. Bahçe, çeşme ve çevresi çok güzeldi. İnsana yaşama tutkusu ve huzur veriyordu.
Coşkuyla şakıyan sayısız kuş cıvıltıları arasında, temiz, bakımlı, bol çeşitli meyve ağaçları altında, yemek, eğlenmek, geleceğe dönük beklentilerinden konuşmak, dertleşmek niyetiyle bey kızları bir araya gelmişti.
Yazdan kalan bu son günleri iyi değerlendirmeleri lazımdı. Yağmurlar bir başladı mı, ne zaman duracağı belli olmazdı. Dursa da, ne bu hava, ne bu bahçe kalırdı. Ocak başlarında, güngörmüş ninelerin anlattıkları Şahmeran, Tepegöz masallarını, Hazret-i Ali cenklerini, Battal Gâzi hikâyelerini dinleyerek, uyuyacakları uzun kış geceleri ise çok yakındı... DEVAMI YARIN
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp