Top
Ragıp Karadayı

Ragıp Karadayı

ragip.karadayi.ihlas@gmail.com

12/03/2019

Şefkat ve endişe karışımı bir duygu içindeydi...

Süleyman Çelebi, kibar, asil bir hanımefendi olan hayat arkadaşını üzmekten çok korkuyordu...
 
 
Kapı ağzında duran Matlube Hanım, buğulu gözlerle hayat arkadaşına baktı. Şefkat ve endişe karışımı bir duygu içindeydi. Çelebisinin çok sevdiği yemek, tatlı ve şerbetleri özene, bezene hazırlamış getirmişti. “Ne yapsaydı da ona yedirebilseydi? Doğan’ı bir gelseydi ne dertleri kalırdı, ne de tasaları. Belki bu durgunluk, üzüntü de biterdi” gibi nice duygularla elindeki dolu tepsiyi, Çelebi’nin yanı başına koyuverdi. Uyandırmaya kıyamıyordu bir türlü.
“Kaç gündür bir lokma geçmedi boğazından. Yalnız kalınca daha fena oluyor. En iyisi uyandırayım” deyip, kibarca kolundan çekiştirdi.
Kaz tüyü minderde yatan kedicik, yemek kokularını çoktan almış miyavlayıp duruyordu. Matlube Hanım, Tekir için hazırlamış olduğu tabağı önüne koydu, susturdu.
Bu arada Süleyman Çelebi de uyandı. Utandı, sıkıldı, mahcup oldu refikasına karşı. Ona nazlanıyor gibi görünmek istemiyordu. Hemen yalancıktan da olsa neşelenmeye çalıştı.
- Oo mis gibi kokular geliyor. Sultanım özene bezene yine neler yapmış bu yaramaz kocacığına?
- Boşuna kendini yorma efendim. Eski çamlar çoktan bardak oldu.
Ne siz eski Çelebi’m, ne de biz. Üzerimize öyle bir leke sürüldü ki neyle yıkasak bir türlü çıkartamıyoruz.
Süleyman Çelebi, sevgili eşinin dediklerini çok iyi anlıyor, istediği cevabı veremiyordu. Matlube Hanım, konuşmuşken söylenecekleri sıraladı art arda.
- Çelebi’m, kendini bu kadar helak etme. Sen ki deryayı salla geçen bir yiğidin kanını taşıyorsun. Ayağa kalk ve sözünle, sohbetinle, kaleminle, kelamınla edepsizlere haddini bildir. Biz seninleyiz. Doğan’ımız da ancak o zaman mutlu olur.
- !!!
Süleyman Çelebi, kibar, asil bir hanımefendi olan hayat arkadaşını üzmekten çok korkuyor, tarifsiz bir elem duyuyordu. Havayı biraz yumuşatmak ve sıkıntılarını yansıtmamak için ne kadar gayret etse de Matlube’nin gözünden kaçmıyordu huzursuzluğu.
Yazdıklarını okumak istedi Çelebi. Bir tomar kâğıdı karıştırdı, durdu. Bir türlü beğeneceği, okuyabileceği bir şey bulamadı. Bu hâl onu daha çok yıkıyordu. Matlube Hanım, fazla uzatmadan bir bardağa şeftali şırası doldurup uzattı;
- Belki, boğazın kurumuştur.
- Kuruyan, boğazım değildir Matlube’m… Aklım, zihnim kurumuş sanki…
Kâğıtlara tek tek bakmaya devam etti, aradığı yoktu.
- Yazdıklarım, nafile! Ne kafiyesi denk düşer, ne ölçüsü tutar…
- Canın sağ olsun efendim!. Başka keder olmasın.
- Bundan daha büyük keder mi olur? Dilim, kelâma… Kalem, kâğıda küsmüş sanki!
Süleyman Çelebi, okuyacak bir şey bulamayınca, kalktı. Oda çıkışına yöneldi.
Matlube Hanım, boynu bükük, üzgünce bakakaldı.
“Çelebimin sanki dili tutulmuş. Eskiden düz konuşmaları bile şiir gibi söyleyen efendim, şimdi kalemi, diviti eline alınca istediğini bir türlü yazamamanın kahredici sıkıntısını yaşıyor” diye düşünen Matlube Hanım, eski neşeli günlerini hatırladı.
Gözleri doldu. Sevdiği iki insan, Çelebi’si ve Doğan’ının yine sevdiği yemekleri yapmış, zevkle ve iştahla yemişlerdi. Aile pürneşe içinde gülüşürlerken Süleyman Çelebi o an yazdığı biri şiiri okumuştu... DEVAMI YARIN
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp