Top
Prof. Dr. Kemal inat

Prof. Dr. Kemal inat

kinat@sakarya.edu.tr

28/11/2020

Zirve öncesi Türkiye-AB ilişkileri ve Türkiye’nin Irini’ye cevabı

 
Son bir hafta içerisinde Türkiye-AB ilişkilerinde iki önemli olumsuz gelişme yaşandı.
Önce “tartışmalı” Irini Operasyonu çerçevesinde görev yapan bir Alman savaş gemisinin Libya’ya ticari ürün taşıyan Türkiye bayraklı Roselina-A isimli gemiye “hukuksuz” ve “provokatif” müdahalesi ve sonrasında Türkiye’nin AB, İtalya ve Almanya’nın Ankara’daki diplomatik temsilcilerini Dışişleri Bakanlığına çağırıp protesto notası vermesi gerginliği yaşandı.
Ardından Avrupa Parlamentosu, daha önce defalarca yaptığı gibi, Türkiye’ye karşı “taraflı” ve “düşmanca” bir karara imza attı. Bağlayıcılığı olmasa da, iki hafta sonra yapılacak AB liderler zirvesinde alınacak kararları etkileyecek şekilde, Türkiye’ye karşı yaptırım uygulanması çağrısı yapıldı.
Her iki gelişmenin de, Avrupa’daki Erdoğan ve AK Parti karşıtı kesimlerin Türkiye’ye karşı çok sert kararlar çıkmasını istedikleri liderler zirvesi öncesinde yaşanması bir tesadüf olmasa gerek. Yine bu girişimlerin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kendimizi başka yerlerde değil, Avrupa'da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz” açıklamasının hemen ardından gelmesi de düşündürücü.
Avrupa’nın Türkiye’ye yönelik yaklaşımı analiz edilirken en fazla dikkat edilmesi gerekli nokta, bu konuda yekpare bir politika ve tavrın olmadığı gerçeğidir. Nasıl Avrupa ülkeleri Türkiye’ye yönelik politikalarını şekillendirirken bir farklılaştırmaya gidiyorlar ve ülkemizdeki bütün aktörlere aynı gözle bakmıyorlarsa, bizim de Avrupa ile ilişkilerimizde bu farklı bakışları dikkate almamız gerekir.
Bazı Avrupa ülkelerinin Türkiye politikası çok müdahaleci ve sertken bazılarının daha iş birliği odaklı olduğu görülüyor. Bunun yanında Türkiye konusunda en sert politika izleyen ülkelerde bile bu politikayı sorgulayan ve Ankara ile ilişkilerde iş birliğini öne çıkaran rasyonel kesimlerin var olduğunu da unutmamak ve onlarla iş birliği yollarını aramak gerekiyor.
Ancak 2000’lerin ikinci yarısından itibaren, gerek Almanya ve Fransa gibi AB ülkelerinin Türkiye’nin üyeliği konusundaki karşı çıkışları ve gerekse Türkiye’nin daha fazla bağımsızlığı öne çıkaran politikası nedeniyle Ankara ile Brüksel arasında yaşanan sorunların Avrupa’daki Türkiye karşıtı çevrelerin sayısını artırdığını da ifade etmek gerekir.
Bu gerçekler ışığında son gerginlik konularına değinmek gerekirse, her iki olayda da AB zirvesi öncesinde Türkiye ile ilişkileri gerginleştirip zirveden Türkiye konusunda ağır yaptırım kararları çıkmasını isteyen çevrelerin parmağı olabileceğini bilmek ve ona göre davranmak gerekir. Türkiye kuşkusuz gerek Libya gerekse Kıbrıs konularında kendi haklı çıkarlarının gereğini yapmaya devam edecek, ama bunu yaparken AB’yi bir bütün olarak karşısına almaktan kaçınacak ve Avrupa’daki provokasyon peşindeki aktörlerin haksız karar ve eylemlerini göz önüne sermeyi sürdürecektir.
Bu yüzden, Irini Operasyonu çerçevesinde yaşanan gerginlikte Türkiye uluslararası hukuku esas alan bir yol izliyor.
Ankara öncelikle, Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti (UMH) ile gerekli görüşmeler yapılmadan oluşturulan Irini Operasyonu’nun meşruiyetini sorgulayan bir açıklama yaptı. Zira BM Güvenlik Konseyinin Libya’ya silah ambargosu uygulanması konusundaki 2292 sayılı kararı, üye devletlerin “tek başlarına ya da bölgesel iş birliği” çerçevesinde “UMH ile gerekli görüşmeleri yaparak” silah ambargosunun uygulanmasına yönelik olarak Libya’ya giden ya da bu ülkeden ayrılan gemileri inceleyebileceklerini düzenliyor.
İkinci olarak, çarşamba günü yapılan MGK toplantısında bu meselenin görüşülmesinin ardından Dışişleri ve Millî Savunma Bakanlıkları arasında oluşturulan çalışma grubunda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasında değindiği “sahadaki verilecek cevabın” ne olacağı netleşmeye başladı. Buna göre Türkiye, 2292 sayılı Güvenlik Konseyi kararında kararlaştırılan silah ambargosunun denetlenmesi konusunda kendi savaş gemilerini sahaya gönderecek. AB’den farklı olarak Ankara’nın bu adımı, Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararına uygun olarak UMH ile gerekli görüşmeleri yaparak atacağına kuşku yok. Bu şekilde Türkiye hem Hafter tarafına silah taşıyan gemileri engellemeyi hem de Batı Libya’ya ticari malzeme götüren Türk bayraklı gemilerin Roselina-A’nın yaşadığına benzer tacizlerle karşılaşmasını denetlemeyi amaçlıyor.
Üçüncü olarak Türkiye, yapılan incelemede boya ve insani malzeme taşıdığı anlaşılan Roselina-A’nın meşruiyeti tartışmalı Irini Operasyonu’na mensup bir savaş gemisi tarafından hukuksuz bir şekilde uzun süre yolundan alıkonulmasının yol açtığı ekonomik ve siyasi zararların giderilmesi için gerek diplomatik gerekse hukuksal yolları kullanmaya kararlı görünüyor. Zira söz konusu eylem yol açtığı ekonomik zararın yanında, Türkiye’nin prestijine zarar vermeyi amaçlayan bir girişimdi.
Fransa’nın Hafter’e silah desteğine göz yuman Almanya’nın Türkiye’nin ticaret gemilerine karşı müdahalesi başka nasıl tanımlanabilir ki?
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp