Top
Prof. Dr. Kemal inat

Prof. Dr. Kemal inat

kinat@sakarya.edu.tr

16/01/2021

Dış politika açısından Saadet Partisi-AK Parti karşılaştırması -II-

Bir önceki yazıda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Saadet Partisi açılımı üzerine bu parti ile AK Parti’nin dış politika yaklaşımlarını karşılaştırmaya başlamıştık.

Kaldığımız yerden devam edelim...
Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları sorunu ve Libya konularında olduğu gibi, Kıbrıs ve Azerbaycan konularında da her iki partinin oldukça benzer politikalara sahip olduğu görülüyor.
Kıbrıs konusunda Genel Başkan Temel Karamollaoğlu’nun “Orta Doğu’da başka ülkeleri bölüp yeni devletler oluşturma peşinde olanların Kıbrıs’ta KKTC’nin bağımsızlığına son verecek şekilde iki devleti birleştirmeye çalışmalarını eleştiren” açıklamalarına baktığımızda, AK Parti iktidarı döneminde Kıbrıs konusunda gelinen noktanın Saadet Partisi’ni memnun etmesi gerekir. Zira Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun açıklamaları Türkiye’nin iki devletli çözüme yöneldiğini gösteriyor.
Ayrıca Karamollaoğlu’nun, gerek eski KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın Şubat 2020’deki The Guardian’a verdiği bir röportajda “İkinci bir Tayfur Sökmen olmayacağım” şeklindeki sözlerine “sadece gafletin değil, yeri geldiği zaman ihanetin bile işaretidir” ifadeleriyle gösterdiği sert tepki gerekse ekim ayında yapılan seçimlerde Ersin Tatar’ın Cumhurbaşkanı olmasından duyduğu memnuniyeti açıklaması dikkate alındığında da Saadet Partisi’nin Kıbrıs konusunda AK Parti ile çok benzeşen bir politikaya sahip olduğu görülür.
Ermenistan’ın sivil Azerbaycan yerleşim yerlerini füzelerle vurması, Karabağ’ın özgürleştirilmesine yönelik Azerbaycan ordusunun harekâtı ve Minsk Grubu’na yönelik eleştiriler konularında da Saadet Partisi’nin AK Parti ile çok benzeşen bir söyleme sahip olması bu meselede de iki partinin ortak çalışma konusunda sorun yaşamayacağını gösteriyor...
Gelelim iki partinin kısmen ayrıştıkları Batı ile ilişkiler, İran ve Irak sorunları konularına.
ABD ve AB ile ilişkiler konusunda Saadet Partisi’nin AK Parti’den daha sert bir çizgiye sahip olduğu görülüyor. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Batı’dan gelen müdahale ve baskıların yoğunluğuna bağlı olarak zaman zaman sertleşen söylemleriyle bu konuda Saadet Partisi’nin çizgisine yaklaştığını da ifade etmek gerekir. Yine de genel olarak AK Parti’nin, hükûmet sorumluluğundan dolayı Batı ile ilişkiler konusunda Saadet Partisi’ne göre daha “rasyonel” bir politika yaklaşımı içerisinde olduğu görülüyor.
Karamollaoğlu’nun, “NATO’nun saldırdığı ülkeler hep Müslüman ülkeler. Bizi düşman gören anlayışın içinde nasıl olacağız? Çıkalım demiyorum ama oturup yeniden konuşalım”, “Neden şu anda AB bakanlığı kapatılmıyor? AB bakanlığı aynen İngiltere’nin yaptığı gibi AB’den çıkış bakanlığı olarak isimlendirilsin” ve “İngilizler bile biz Brüksel’den idare edilmek istemiyoruz diyor, ben de istemiyorum. Biz otururuz, ayrıcalıklı bir ülke olarak AB içinde onlarla irtibat sağlarız, ticaret, yatırım yaparız, geliriz, gideriz, farklı siyasi konuları ele alırız” şeklindeki sözleri muhtemel bir ortaklık durumunda Saadet Partisi’nin AK Parti’yi Batı ile ilişkilerde daha sert tavır alma konusunda zorlayabileceğine işaret ediyor ancak bir iktidar ortaklığının Saadet Partisi’ni bu konuda daha “rasyonel” bir çizgiye zorlaması ve iki parti arasında sorun çıkmama ihtimali de mümkün.
Bu arada Saadet Partisi’nden ABD ve AB ile ilişkilere dair birçok krizde AK Parti’ye destek veren açıklamalar geldiğinin de altını çizmek gerekir. Genel Başkan Karamollaoğlu’nun “Hükûmetin, S-400'ler ile ilgili tavrını doğru buluyorum. Eğer bize bugüne kadar dost kabul ettiğimiz ülkelerden bir saldırı meydana geldiği takdirde kendimizi koruyacaksak, böyle bir yeni sisteme ihtiyaç var” ifadeleriyle bu konuda ABD’den gelen baskıya karşı çıkması bunun örneklerinden biridir...
Bir diğer örnek ise Türk bayraklı Roselina-A isimli ticaret gemisinin bir Alman Firkateyni tarafından Libya açıklarında hukuksuz bir şekilde durdurulup aranmasına yine Karamollaoğlu’nun “Bu durum Avrupa Birliği’nin çifte standartlı yaklaşımını bir kere daha ortaya koydu. Eğer AB de bölgede barış ve huzuru hakikaten sağlamak istiyorsa, bunu Türkiye’yi yok sayarak gerçekleştiremeyeceğini idrak etmek zorundadır” sözleriyle tepki göstermesiydi.
İran, Irak, Suriye ve İsrail sorunlarında iki partinin yaklaşımlarının karşılaştırılmasını da bir sonraki yazıya bırakalım...
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp