Top
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci

Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci

ekrem.ekinci@tg.com.tr

21/01/2019

SÜRGÜNÜN SON ŞÂHİDİ

* “Etrafımdaki herkes ağlıyordu. Nezle olmuşlar deniyordu. 6 yaşındaydım. Anormal bir şey olduğunu hissettim...” Böyle diyordu ailesiyle sürgüne gönderilen Bilûn Hanımsultan...
 
* Osmanlı hânedanından olduğu için sürgün edilen Bilûn Hanımsultan, Beyrut’ta 101 yaşında vefat etti. Sürgünü yaşayan son hanedan ferdi idi...
 
 
Sultan Hamid’in çok sevdiği biraderi Burhaneddin Efendi genç yaşta veremden öldü. Yegâne çocuğu İbrahim Tevfik Efendi’yi Sultan Hamid kendi çocuğu gibi büyüttü. Ömrünü sürgünde sefalet içinde tamamlayan Tevfik Efendi’nin de 7 çocuğu vardı.
Büyük kızı Fatma Zehra Sultan (1895-1965), 1917’de Plevne gazilerinden Şam Vâlisi Sakızlı Kâzım Paşa’nın oğlu diplomat Selâmi Süleyman Bey ile evlenmişti. Selâmi Bey, ailede herkesin sevdiği iyi huylu bir damat idi.
Ertesi sene kızları Bilûn Hanımsultan dünyaya geldi. Bilûn (Bülûn), Farsça köle manasına gelir. Tevazu maksadıyla böyle isimler koymak âdettir. Nizârî divanında da geçen bu ismi, Kâzım Paşa koymuştu.
 
Nezle olmuşlar
 
Ailenin saadeti uzun sürmedi. 1924 tarihinde, halifelik kaldırılıp, Osmanlı hânedanı sürgün edildi. Fatma Sultan, zevci, 6 yaşındaki kızları Bilûn Hanımsultan ve çocuğun dadısı Hadice Vedia Kalfa ile gurbete çıktılar. Bilûn Hanımsultan sürgüne çıkışlarını şöyle anlattı:
Herkes ağlıyordu. Büyükannem, büyükbabam, geride kalan insanlar, hep ağlıyordu. Bana da diyorlardı ki herkes nezle olmuş. Çocuktum ama, hissettim ki bir şey var!”
Bilûn Hanımsultan derdi ki: “2-3 gün mühlet verdiler. Kimse nereye gideceğini bilmiyor. Soracak, danışacak zaman yok...” Onlar da vapurla Köstence’ye, oradan Bükreş’e gittiler. Burada 6 ay oturdular. Paraları bitince, yanlarında getirdikleri kıymetli eşyaları yok pahasına satarak geçindiler.
Bilûn Hanımsultan anlattı: “Ayrılırken, iki sepet gümüşü, bin liraya sattık. Bunları arabayla götürürlerken ağladım. Dadım, sepetten bir tepsi olsun almak için yalvardı; ama kabul etmediler; başımıza iş getirir dediler. Kaç kişi olurlarla olsunlar, her aileye 1000 lira vermişlerdi. Bu para ile bir aile nasıl idare eder? Ben olsam almazdım. Keşke vermeyeydiler” derdi.
 
Kalp dayanır mı?
 
Dışarı para çıkartmak o zaman çok zordu. Kâzım Paşa, arada bir para gönderdi. Sonra Paris’e geçip 1 sene; ardından Nice’te 1,5 sene kaldılar. Kâzım Paşa, Filistin’deki mülkünün başına gidip oturmalarını teklif edince kabul ettiler. O zaman burası İngiliz işgalinde idi.
Çok güzel bir Akdeniz şehri olan Hayfa’da Alman Kolonisi denilen mıntıkada oturdular. Fatma Sultan, burada oğlu Yavuz Bey’i doğurdu (1928) ki hayattadır. Bilûn Hanımsultan, Hayfa’da 17 yaşına kadar Dame de Nazareth mektebine devam etti. Almanca yanında, Fransızca da öğrendi.
Bilûn Hanımsultan, “İngiliz nereye gitse, ayağı uğursuzdur, bir mesele çıkar. Ne zaman Hindistan’a gittiler, darmadağın oldu. ‘Parçala-hükmet!’ prensipleridir” derdi. İngilizler çekilip, mıntıkanın Yahudi kontrolüne geçeceği anlaşılınca rahatları kaçtı. 1939’da ailenin çoğunun yaşadığı Beyrut’a geçtiler. Herkesin sevdiği neşeli Fatma Sultan’ın evi, aile mensuplarının buluşma yeriydi. Damad Selâmi Bey, 1945’te vefat etti.
Hanımların sürgünü 1952’de kaldırıldı. Her fırsatta “İstanbul! Boğaziçi!” diye inleyen Fatma Sultan hemen döndü. Kırgınlığını hâlâ muhafaza eden Bilûn Hanımsultan hemen gitmedi. 1965’te annesiyle İstanbul’a gitti. Fatma Sultan, İstanbul’da kaldığı otelde kalpten vefat etti. Sultan II. Mahmud Türbesi hazîresindedir.
 
İki sürgün
 
Bilûn Hanımsultan, vatansız yaşadı; hiç Lübnan vatandaşı olmadı.1940’ta Kudüs’te Hasan Cârullah ile evlendi. 1948’de boşandı. Bu mevzuda asla konuşmazdı. Çünkü, söylemek istediğini söylerdi, istemediğini değil.
Lübnan’da iç savaş çıkınca (1975), Beyrut’u terk etmesini tavsiye edenlere, “İki defa sürgün yaşadım. Üçüncüsü için çok yaşlıyım” dedi ve şehirde kaldı. Tepelerinde bombalar patlarken yaşadılar. Şöyle anlattı:
“Bir gün yürüyüşe çıkmıştım. Beyrut fenerine işaret veriyor diye bomba attılar. Bir dakika evvel ben oradaydım. Allah korudu.”
1989’da yerleşmek maksadıyla İstanbul’a gitti; ama kızı Nâhide Hanım’ın vatandaşlık talebi sebepsiz reddedilince çok kırıldı; ağlayarak Beyrut’a döndü. Hiç evlenmeyen kızıyla yaşadı.
Sürgünü yaşayan hânedan ferdlerinden en son vefat eden Bilûn Hanımsultan olduğu gibi; en çok yaşayan ferdi de odur. 17 Ocak’ta 101 yaşında çok sevdiği Beyrut’ta vefat etti. Ertesi gün cuma namazının ardından Bâşûra kabristanına Türk sefirinin de iştirakiyle defnedildi. Allah rahmet eylesin.
 
İnanayım mı?
 
Açık sözlü, ciddi, ama yerine göre esprili bir hanımdı. Kendisine bu muameleyi reva görenlere olan hıncıyla yaşadı. “Sürgün? Çirkin bir kelime… Osmanlılar bunu hak etmemişti” derdi. Memleketine kırgın olduğunu her fırsatta söyler; “Doğrusunu isterseniz, vatandan bir şey anlamadık ki” derdi.
Birkaç ay evvelki son görüşmemizde bile, hâlâ kırgın olduğunu beyan edip, “Niye böyle yaptılar? Ellerine ne geçti? Sonra her şeyi ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Hiçbir şey söyleyemem, ne iyi ne kötü, susayım daha iyi” demişti. “Şimdi sizleri seven çok” dedim de, “İnanayım mı?” diyerek yüzüme baktı. “İnşallah pastırma yazı gibi güzel günler gelir” dedim; “Ona hiç ümidim yok. Olan oldu; daha kötüsü olmasa” diye cevap verdi.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp