Top
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil

Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil

asimsirgil@yahoo.com

19/07/2019

İktidarda “Mor Çatı” mı var?

Hak ve bâtıl, belâya varınca mücadele;
İki çapraz çizgiyle çözüldü muadele.
Üstad Necip Fazıl Kısakürek Bey tartışmaların alevlendiği zamanlarda işte böyle muhteşem bir beyti ile bütün bir mücadeleyi noktalardı. Çözümü gösterir, hakkı yerli yerine oturturdu.
Bazen tarafların kendini belli etmesi ne kadar önemlidir. Safları gördüğün zaman kimin haklı kimin haksız olduğunu anında anlarsın. Onun için yanında ve safında olanlara dikkat etmelisin.
Kendini öyle sorgulamalısın!
Sultan II. Abdülhamid Han’ın bu hususta şaşmaz bir mihenginden bahsedilir.
O, mühim bir karar vereceği zaman, yaverlerinden birini çağırır ve “Git, bakalım Rus elçisine sor, şu konuda ne düşünüyor” dermiş. Yaveri gider, Rus elçisi ile muhabbet sırasında o konuyu da açar, fikirlerini dinler ve ardından gelerek Abdülhamid Han’a nakledermiş. Padişah bundan sonra tamam dermiş şimdi tam tersini yapın!
Burada ders çıkarılacak nokta elbette Rus elçisi Osmanlının menfaatine olacaksa olumsuz, Rusya’nın menfaatine ise olumlu konuşacaktır. Padişah da ona göre tavrını belirlemektedir.
Şimdi bu iki noktayı neden anlattım? Bu millet “İstanbul Sözleşmesi” ve 6284 no.lu kanundan artık gına getirmiş durumdadır. Aile yapımızı çökerttiğini, dinimizi temelinden sarstığını görmekte ve endişelerini dile getirip bu meş’um sözleşmenin bitirilmesini istemektedir.
Ancak milletin feveranını hakkıyla gündeme taşıyabilen yoktur. Bu konuda en ciddi tenkitleri yıllardır Sema Maraşlı Hanım yapmıştı.
Benim ve Yusuf Kaplan Bey’in yazısı ve twitleri bir anda gündemi sarstı. Milletten görülmemiş olumlu tepkiler geldi.
Biz bilhassa KADEM’in faaliyetlerini öne çıkardık. Zira KADEM, yanlış ve hatalı işlerinin ötesinde İstanbul Sözleşmesi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projelerinin dalgakıranı durumunda idi. Çünkü bu projeleri destekleyen gerideki 95 derneğin çoğunun arkasında hep Soros vardı.
İşte birileri hemen konuyu Soros ve KADEM ilgisine getirerek sulandırmaya çalıştı. İftira dediler. Birileri de KADEM’in yanındayız mesajları verdiler.
Bakınız bu konuyu asla sulandıramazsınız. Zira bu sözleşme ve projeler milletin yuvasını yakıyor, ailesini yıkıyor, evlatlarını mahvediyor.
Birileri ise bunları görmüyor, hatta zil takıp oynuyor. Kim bu zil takıp oynayanlar?
Caner Taslaman, Ahmet Hakan, Karar gazetesinden Elif Çakır vs... Bunlar ardı ardına KADEM’in yanındayız dediler ve destek çıktılar.
Sebep ne? Zira İstanbul Sözleşmesi, KADEM sayesinde ayakta duruyor. Mor Çatı Kadın Sığınağı VakfıKADEM ve İstanbul Sözleşmesi sayesinde Meclis'e girip faaliyette bulunabiliyor. Onlarca LGBT’li dernek bu sözleşmeye dayanarak aile yapımızı sinsi sinsi kemiriyor.
Artık “Ey KADEM'ciler”, demiyorum. Zira KADEM Başkanı Saliha Okur Gümrükçüoğlu yanına sayın Cumhurbaşkanımızın kızını da alarak basın açıklaması yaparken, İstanbul Sözleşmesi’ni biz çıkarmadık diyerek suçu Reis’e yıkmasıyla düşünce yapısını da göstermiştir. AK Parti’ye en büyük zararı kendisinin vermekte olduğunu ispatlamıştır. Benim sözüm Sayın Sümeyye Hanım'a. Milletin nefretini kazanmak yolunda son sürat ilerleyen bu İstanbul Sözleşmesi’ne karşı net tavrınızı gösteriniz. Bu KADEM’den çıkınız. Yoksa gerçekten Reis’e büyük zarar verdiğinizi ve siz oradasınız diye, Reis’e hürmeten söz söyleyemeyenler olduğunu biliniz. Sizi öne koyarak birilerinin rahatça AK Parti trollüğü yapmakta olduğunu lütfen artık görünüz.
Bunun için sadece KADEM’i destekleyenlere bakmanız ve onların altına gelen yorumlara göz gezdirmeniz yeterlidir!
Tabii bir de gerçekten doğruları savunduğunu bildiğim ve inandığım bir kısım AK Parti yetkililerine sesleniyorum:
Hakkı ne zaman dile getireceksiniz. Aile yapısını mahveden bu sözleşmenin kalkması için tarihî misyonunuzu ne zaman ifa edeceksiniz?
Bu konunun fecaatini bilen ve takdir eden Memur-Sen, haklı bir taleple İstanbul Sözleşmesi’ne son verilsin derken, Mor Çatı Kadın Sığınağı yetkilileri de şöyle efeleniyordu:
“İstanbul Sözleşmesi tartışmaya açılamaz!..”
Evet, bu ülkede kim iktidarda bilelim.
AK Parti mi yoksa Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı yetkilileri mi?
 
 
KADEM’deki bu korku neden?
 
Bu ülkede son yıllarda garip bir söylem yerleşti. Şayet uzmanı değilsen bir mesele hakkında doğru da olsa fikir yürütemezsin!
Sanki coğrafya uzmanı değilsen Uzungöl’ün hangi bölgede olduğunu bilemezsin.
Gıda mühendisi değilsen yemeğin lezzeti hakkında fikir beyan edemezsin.
Spor yorumcusu değilsen “yahu bu Slimani golcü falan değil” diye hüküm veremezsin.
Evet, ben hayatımda böyle cahilce bir yorum görmedim. Birisi doğru bir ifadede bulunuyor ama muhatabı hemen senin mesleğin ne, titrin ne, sen konuşamazsın diyerek ahkâm kesiyor.
Oysa muhatabın hükmü yanlışsa ve sen de bu konuda bir şeyler biliyorsan doğrusunu söylersin veya doğru kaynaklara yöneltirsin. Yapmazsa da artık kendisi bilir dersin.
İşte İstanbul Sözleşmesi tartışmaları Anadolu’da bazı KADEM yetkililerinin ne düşüncede olduğunu göstermesi bakımından da faydalı oldu. Bunlardan bir tanesi Konya temsilcisi Kübra Karçaaltıncaba Solak idi. Sema Maraşlı Hanım’a attığı tweet tam bir cehalet örneği idi.
Sema Maraşlı Hanım yıllardır İstanbul Sözleşmesi’nin aile yapımıza verdiği zararı irdeleyen bir hanım kardeşimiz. Bu konuyu en fazla araştıran, neticelerini gösteren değerlendiren bir araştırmacı. Kendisini hem tebrik ediyor ve hem de bu konuda ondan çok istifade ettiğimi belirtmek istiyorum.
Bu Konya temsilcisi hanım, Sayın Maraşlı’ya bir taraftan güya bilmediği konularda ahkam kesmemesini istihza ile belirtirken diğer taraftan daha felaket bir şekilde sonunda “Sen git Kur’ân okut” ifadesini kullanabiliyor.
Söz altundur gönül levhinde derc et,
Teraziye vur ondan sonra sarf et.
Demişler. Söz söylerken yeri, maksadı son derece önemlidir.  Bu hanım Kur’ân-ı kerim okutmanın önem ve ehemmiyetinden bahsederken birilerine bu işi tavsiye etmiyor.
Sözünü ve işini beğenmediği, aşağıladığı bir hanıma ifadesinin sonunda, “sen git Kur’ân okutmakla meşgul ol”, “konferans vereceğin yerde kızlara Kur’ân öğret” demek Kur’ân-ı kerimi okumayı ve öğretmeyi hafife almak aşağılamaktır. Mevzumuz Kur’ân-ı kerim öğretmek midir ki böyle bir mukayesede bulunulsun. Yoksa muhatabın, Kur’ân-ı kerim öğretmeyi mi hafif görmektedir?
Yazıklar olsun… Kur’ân-ı kerim okumak ve okutmanın önemi konusunda burada meseleye girmeyeceğim ama “Biz Kur’ân’a ve Peygamber’e göre aile yapısını savunuyoruz” diyenlerin maksadı, kızdıklarında hemen nasıl da açığa çıkıveriyor!
Bu bayan kendisini öyle güçlü görüyor ki, “Alanı olmadığı konularda konuşan tarihçiler de sussun!” diyerek bizlere de aba altından sopa göstermeyi ihmal etmiyor.
Herkes sussun, sadece diş hekimi sosyolog hanım konuşsun öyle mi?
Şunu unutmayalım ki yapıcı ve yol gösterici tenkitten ancak hatalı işler yapanlar ve bunu bile bile işleyenler korkar. Aksi hâlde teşekkür edilir. Anlamıyorum KADEM’de bu korku ve rahatsızlık neden?
 
 
Bir gerçek ve bir tiyatro oyunu!
 
Dr. Tahsin Ünal Bey’in, “Türk’ün Sosyo-Ekonomik Tarihi” adlı eserinden bir pasaj:
Milletin beka ve hâkimiyetlerinin kaynaklarından biri de onun gökler kadar engin, kayalar kadar sert bir ahlâk, bir iman ve bir karı koca sadakatine sahip, erkeklerin mert, kadınların iffet ve ismet sahibi olmasıdır. 15 sene Türk tarihini tetkik ederek tarih yazmış olan Amerikalı bir tarihçi "Türklerin yıkılmadan birbiri arkasında devletler ve imparatorluklar kurmalarının sebebini onların sağlam aile yuvaları kurmalarında aramalıdır. Gerçi onlar İslâmî devirde 'üçten dokuza kadar şart olsun. Hanım ben seni boşadım' dediler mi, ailelerinden ayrılabiliyorlardı. Fakat karakter sahibi bir Türk erkeğinin ağzından bu bir çift sözü çekip çıkarabilmek için, dört camız gücü lazımdır” demektedir. Ahlâkî metanet ve sağlam karakter denilen budur...
Şimdi de bir tiyatro oyunu yazalım!
Evlenecek çiftler nikâh memurunun bulunduğu masada yerini aldılar. Davetliler kalabalık. Nikâh memuru ailenin öneminden bahsederek çiftleri karı koca ilan edecek ve davetliler de alkış tutacaklar.
Ancak o gün nikâh memuru, gelin adayına dönerek haklarını da sıralamaya başladı:
“Bak kızım! Şayet bu beyin sana ters bakarsa; yaptığın yemeği beğenmezse; hatta seni yemek yapmaya, çocuğuna bakmaya zorlarsa; gezdiğin erkeklere karışırsa, kadınlara saçı uzun aklı kısa falan derse sana şiddete başlamış demektir. Onu derhâl evden uzaklaştırma hakkına sahipsin. Boşanırsan tazminatın olacak, ömür boyu nafakan olacak daha neler neler olacak. KADEM, Mor Çatı vesair derneklerin üyeleri sana bunları gelip uzun uzun anlatacaklar hatırından çıkarma!”
Evet, bu sözlerden sonra ben artık damat efendinin hâlini merak ediyorum. Ne dersiniz ey KADEM yetkilileri bir araştırma yapalım mı?
Sakın Başkanınız da basın toplantısı düzenleyip, “Biz böyle bir şey talep etmiyoruz savunmuyoruz” demeye kalkmasın!
10 Temmuz 2019 günü KADEM Adana İl Temsilciliği, Adana Orman Bölge Müdürlüğü’nde kadınları toplayıp hangi haklarını hatırlattı söyler misiniz? Siz aileyi güçlendirmek adına mı yoksa “rahat bir yaşantı sizi bekliyor bu aile kahrını ne diye çekiyorsunuz” demek için mi varsınız?
Evli barklı hanımları toplayıp boşandıktan sonraki yasal haklarını hatırlatmak mıdır sizin göreviniz? Merak etmeyin boşanacak kadına, avukatları bunları fazlasıyla yerine getiriyorlar! Siz aileyi güçlü kılmaya bakın.
O toplantılarda dinimize göre erkeklerin kadınlar üzerindeki haklarından da bahsedebiliyor musunuz? Ancak İstanbul Sözleşmesi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projeleri onlara fırsat vermiyor değil mi?
 
 
TEFEKKÜR
 
Nice tahrîr edeyim vasfını derd ü elemin
Bağrı yufka kâğıdın gözleri yaşlı kalemin
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları