Top
Öcal Uluç

Öcal Uluç

ulucocal10@gmail.com

16/01/2021

G.Saray için Cengiz - Terim ve Çelebi formülü!..

Sarı-kırmızılı kulüpte, “liseci” takımı ile “başkanlık tutkusu ile yananları” mutlu eden bir “Başkan-Hoca gerilimi” yaşanmaktadır.
Bu gerilim, elbette Mustafa Başkan ve yönetimi kadar Fatih Hoca ve takımını da “olumsuz bir sürecin cenderesi içine sokmakta” ve Galatasaray Kulübü büyük zarar görmektedir.
Bugün gelinen noktada, “Gerilime o sebep oldu, bu sebep oldu” araması yapmanın ne zamanıdır, ne de taraflara faydası vardır!..
Mustafa Cengiz’in başarılı olmaması için elinden geleni ardına koymayanlar (İçte ve dışta), Fatih Terim’in başarılı olmaması için her türlü senaryoyu yazan ve sahneye koyanlar (İçte ve dışta) ellerini ovuşturarak, bu gerilimin “artarak sürmesini” için dua etmektedirler!
Biliyorlar ki, “aralarındaki gerginliğe içten ve gerçekten son verecek” adımları atarak el ele verdikleri zaman, Galatasaray için “gelen kara kışın her günü” güneşli olacaktır!..
Mustafa Cengiz ve Fatih Terim çok iyi bilmelidirler ki; “kendilerini yıkmak isteyenler” hem Galatasaray’ın içinde, hem Galatasaray’ın dışında “aynı” kişiler, “aynı” gruplardır. Bilinen bazı kulüp başkanlarından, bilinen “liseci takımı” ve “onları kullanan” sözüm ona “Galatasaray’ı kurtarmaya (!) talip olan” Galatasaray içi muhaliflere kadar!..
Bugün Cengiz Başkan ve Fatih Hoca, kulüp için çok değerli olan zamanın tek gününü heder etmeden “aralarındaki ‘bütün’ pürüzleri yok etmeli” ve bundan sonrasını “aralarına kimseyi sokmadan, beraberce” planlamalıdırlar.
Nereye kadar; Mustafa Cengiz Başkan’ın “seçimli genel kurulda yeni ve güçlü bir yönetim kurulu listesi ile” seçimlere girmesi ve “girer ve seçilirse”, Fatih Terim Hoca’nın “sözleşmesini uzatacak  üç yıllık opsiyonu kullanacağına” söz vermesine kadar!..
Başkan Cengiz, perşembe günü “şunları” söyleyerek, ilk ve büyük adımı atmıştır:
“Fatih Terim ile sözleşmeyi biz 2+3 yaptık. Sezon sonu bitmiyor. Opsiyon devam ediyor. Biz bu mukaveleyi beraber yaptık. Ben Hoca’mla devam etmek isterim. 33 sene kalayım, hepsinde onunla devam ederim. Hoca’mızın kulübümüze yaptığını inkâr eden çarpılır. Yönetim süremiz bu sezon sonu bittiği için bu şekilde olmasını istedik. Bizden sonra başka bir yönetim gelip iptal ederse ancak biter sözleşme.”
Fatih Hoca da “ekim ayındaki” o unutulması zor “Ben bundan sonra kimsenin ne arkasındayım, ne de yanında” sözünün “o günkü ortam içinde söylendiğinin” altını çizerek, “o sözün bugün geçerli olmadığına, yarınlarda da a geçerli olmayacağına” dair Başkan’ı ikna etmelidir!..
“Cengiz / Terim beraber süreci” bugünün Galatasaray’ının “mali / sportif / idari sıkıntılarından kurtuluşunun ilk şartı” gibi görünüyor!.. Biliyorum ki, ikisi de “Söz konusu Galatasaray ise gerisi teferruattır” diyenlerdendir!..
Ve… Geliyorum,  yazımın başlığındaki “Çelebi” formülüne. Onu da “Çelebi formülü” başlığı ile okuyacaksınız.

Kurşunlar ve gözyaşları!..
Gaziantep FK ile “kendi ayaklarına kurşun sıkarak” ayrılan Sumudica, Gazianteplilerden ve Türkiye’den özür dilemiş ve gözyaşları dökmüş!..
Ne yazık ki, iş orada kalmadı, “ayağına kurşunları sıkarken” başlayan “kötü sonuçlar” da Gazianteplilere gözyaşı döktürmeye başladı!..
18 ayda inşa edilen o büyük ve sağlam gökdelen sallanıyor, şimdilik orta hasarlı… Temennim devam edecek hoca sarsıntıları ile hasarın “ağır” hasara dönüşmemesi… İşte “bu acı dönüşme olursa”, hesabı verecek olan da belli; Başkan Mehmet Büyükekşi; “Sumudica’dan nihayet kurtuldu; bakalım “yeni bulacağı” hoca ne yapacak?..

Çelebi formülü!..
Evet, geldim, ailesinin, dost ve yakınlarının, dahası elbette hekimlerin “Artık yoğun ve stresli başkanlık görevini noktala, evine ailene dön, sakin ve huzurlu bir süreci başlat” derlerse ve Mustafa Başkan’ı “aday olmamaya” ikna ederlerse, “Galatasaray’da ne yapılmalı” sorusunun cevabına…
Diyeceğim odur ki; “Galatasaray başkanlığı gibi ‘bulunmaz bir etiketi’ yakalarına takmak isteyenler” var. İçlerinde “yanan tutuşan ihtiraslılar” da var. Ama benim de bir önerim var!..
G.Saray mali bakımdan da, sportif bakımdan da “büyük sıkıntılar yaşıyor”, hem de “büyükler içinde en iyi mali performansa sahip olmasına” rağmen…
Eğer “Cengiz, başkan adayı olmazsa”, yerine gelecek olan Başkan’ın “ülkenin dünyada en çok tanınan kulübünde hem mali, hem sportif ve hem de idari rotada bayrağı ilerilere taşıyabilecek bilgi ve tecrübeye sahip olması” gerekir!.. Benim önerim; “Işın Çelebi’nin, Galatasaray Başkanlığı için aday olmaya ikna edilmesi ve onun da kabul etmesidir!..” “Gerçek ve halisane Galatasaraylılığı” bir yana, gerek “ekonomi bakanlığı”, gerek “Galatasaray yöneticiliği” sırasında yaptıkları, “yapacaklarının teminatı olacaktır!..”

Sahalarımızdaki sahtekârlara ders olmalı!
Yıllardır  Djokoviç ve Federer ile beraber dünyanın en büyük üç tenisçisinden biri olan Nadal’ın bir maçındaki görüntüyü anlatıyor, sevgili kardeşim Hıncal Uluç:
“… Adını bile bilmediğim ama seyre doyamadığım bir minik kız... 10 yaşında falan… Eurosport hoş bir şeye başladı. Program aralarında ‘Eurosport tarihinden anılar’ diye bir dakikalık falan enstantaneler koyuyorlar. İşte onlardan biri.
Karşıdan sert bir vuruş geliyor, çizgi arkasında bekleyen Nadal'a… Ayni sertlikte çeviriyor ve nerdeyse 90 kilometre hızla gelen top, hakem kulesinin dibinde ayakta bekleyen o minik, en fazla on yaşındaki top toplayıcı kızın yüzüne çarpıyor. Zıplıyor yerinden, sonra hemen görev yerinde dimdik duruyor gene… Nadal durumu görünce kıza koşuyor. Sarılırken yakın çekime giriyoruz. O tatlı yanak kıpkırmızı olmuş… Nadal'ın o yanağı öpmesi yavaş çekim…”
Evet, o maçı seyretmiştim ve o sahnede gözlerim nemlenmişti… Amma…
Sevgili Hıncal, “yıllardır yazdığın” ama son haftalarda hemen hemen üç günde bire indirdiğin, TV ekranlarında öfke ile anlattığın “futbol sahalarımızdaki sahtekârlar için” de bir cümle neden yazmadın, “bu anlatımın” sonunda…
Mesela… “Bir 10 yaşındaki küçük kıza bakın, o şiddette gelen tenis topu yüzüne çarpıyor ama ayakta ve top toplayıcılığa devam… Ama bizim ‘rakibin değmeden yüzünün yanından geçen dirseğinin havasından yerlere düşüp kıvranan’ koca koca anlı ve de şanlı futbolcularımıza bakın, utanmıyorlar” cümlesi eksik değil mi?..

Şaka!..
Anlaşılan bu hafta sevgili kardeşim Hıncal Uluç’a epeyce bir telif ücreti ödeyeceğim…
Cuma günkü yazısında “kalecilere penaltı atışlarında ne yapmaları gerektiğine ve duran toplarda arka direk ilişkisi üzerine” dersler vermiş…
“Korner  / arka direk ilişkisi üzerine”  diyor ki; “Kornerlerde niye ön direğe adam koyuyorsunuz da arka direk boş? Bu hafta arka direkten boş kaleye kaç gol izledik. Yahu ön direk gözünün önünde zaten. Gördüğün yere takviye koyuyorsun da görmediğin arka direği niye boş bırakıyorsun? Hiç kafan çalışmıyor mu?. Yahu zaten santrforun bile kafaya gelmiş kornerde. Senin takımdan 8, 9 kişi var, etrafında. Biri de ‘arka direk’ dibinde olsa, ne kaybedersin, kaleci efendi?..”
Sevgili Hıncal, yıllardır bunları yazıp geldin, hep. Ama ortada bir gerçek var; “bugünün kalecilerinin hocaları” da geçmişin kalecileriydi ve “senin uyarılarına rağmen” ne yazık ki, “arka direği boş bırakarak” goller yerlerdi!.. “Böyle” olur “öyle” hocaların talebeleri!..

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp