Top
Nebi Miş

Nebi Miş

nmis@sakarya.edu.tr

19/11/2019

Başörtüsüne yönelik İslamofobik saldırılar

Geçtiğimiz hafta içinde İstanbul Karaköy’de bir kadın, başörtülü kızlara saldırdı. Yetmedi hakaret etti, yumrukladı.
Aynı hafta içinde Beşiktaş’ta yine başörtülü bir öğretmene başka bir saldırı düzenlendi.
Bu saldırılar, münferit saldırılar değil. Marjinal ya da akıl sağlığı yerinde olmayanlar tarafından gerçekleştirilmiş de değil. Ani bir öfke patlamasının sonucu olan, diğer sıradan saldırı türlerine benzer hiç değil.
Sadece son birkaç ayda başörtülü ya da giyim kuşamı mütedeyyin gözüken onlarca insana saldırı gerçekleşti.
Cumhuriyet bayramında metroda, sarıklı ve cübbeli bir kişinin marşlarla sözlü olarak taciz edilmesi ve üzerinde baskı oluşturulmaya çalışması sıradan, bireysel bir saldırı vakası değildi. Tacizde bulunlar geniş bir grubu oluşturmaktaydı.
Medyada gündem olmayan daha onlarca benzer saldırı var. Sosyal medya, İslam karşıtı saldırılarla dolu.
Bastırılmış ve ertelenmiş olan ancak yerel seçimlerden sonra siyasi iklimin değişmeye başladığı düşüncesinden hareketle, mütedeyyin kesimlere yönelik saldırılar yeniden yükseldi.
Eskiden başörtüsü başta olmak üzere, İslami olan hayat tarzlarına yönelik saldırılar, devletin bazı kurumları, bürokratları ve bunlara ilaveten okumuş yazmış sözde aydınları ve basın organları tarafından toptan gerçekleştirildiği için münferit olanlar kıyıda köşede kalırdı.
Belki de, İslami hayat tarzına ve İslami olana zaten kurumsal saldırılar gerçekleştirildiği için sokaktaki şiddet eylemleri çok öne çıkarılamıyordu. Şiddete maruz kalan, hakkını koruyacak merciler olmadığından susmak zorunda kalıyordu.
Son senelerde güçlü bir iktidarın varlığı ve siyasi iklimin müsait olmadığından dolayı bu tip saldırılar azalmıştı. İslamofobik yaklaşımlar bastırılmış durumdaydı.
Devletin kurumları ve bürokratları belki değişime uğradığından, belki de korkularından, İslami olanla ilgili, geçmiş dönemin dışlayıcı pratiklerini açıktan yapamıyorlar.
Yani daha açık bir ifade ile, bu dönemde hiç kimse başörtülü olanlar için “ikna odası” kurmaya cesaret edemez. Böyle bir zihne sahip olanlar, farklı hayat tarzlarına alışmak için belki kendileri için “ikna odası” kurmak zorunda kalmışlardır.
Münferit olmayan bu saldırıların giderek artması, siyasi iklimin değişmesi hâlinde, geçmiş dönemlere benzer şekilde, İslamofobik tavır, davranış ve pratiklerin bir anda yükseleceğinin bir göstergesidir...
             ***
İslam karşıtlığı ya da İslamofobi sadece Batı’ya özgü değildir. Türkiye’nin modernleşme serüveninde, neredeyse Batı'da olduğu kadar, önemli bir yere sahiptir.
Modernleşme pratikleri ile İslami olana olumsuz anlamlar yüklenerek, İslami olan çoğu kez bir tehdit algısının içine yerleştirilmiştir. Böylece İslam karşıtlığı üzerinden toplumun bir kesimi, düşmanlaştırılmıştır.
Bu ayrımcılık, kurucu öteki olarak sadece toplumsal alanda “makbul vatandaş”ların kim olduğunun tespiti için işlevselleştirilmemiştir. Aynı zamanda, bir yönetim mantalitesi olarak siyasal fonksiyonlar için kullanılmıştır.
Halktan oy  alamayanların iktidarlarının devamı ya da çıkar alanlarının korunması için hayat tarzları üzerinden İslam karşıtlığı hep sürdürülmüştür. Bu karşıtlık, kurumsal yapılar üzerinden dışlayıcı ve ayrımcı politikalar ve iktidar alanlarının korunması için kullanılmıştır.
Makbul vatandaş olarak kodlanan kesimlerin kendilerinin ayrıcalık derecesi, İslami olanla aralarına koydukları mesafeyle ölçülmüştür. Bu mesafe zamanla karşıtlığa kadar gitmiştir.
Dolayısıyla, Türkiye’de İslam karşıtlığının, sanılanın ötesinde, tarihî bir geçmişi vardır. Sonuç olarak, İslam karşıtlığı ya da İslamofobi ile toplumsal mücadele şarttır. İslamofobik saldırılar, bireysel olarak kodlanıp geçiştirilemez. Geçiştirilmemelidir de...
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp