Top
Nebi Miş

Nebi Miş

nmis@sakarya.edu.tr

05/12/2019

NATO’nun geleceği değil, kuruluş misyonu tehlikede

NATO 70 yaşında. 29 üyesi var. Soğuk Savaş’ın bitmesinden bu yana 28 yıldır kendi geleceğini tartışıyor. 12 üye ile kurulan, 16 üye ile Soğuk Savaş dönemini tamamlayan örgüt, geleceğini ararken bir taraftan da üye sayısını artırarak kendi geleneksel sınırlarının ötesinde “güvenli bölgeler” oluşturmayı hedefledi.
Son birkaç senedir NATO’nun üyeleri arasında yapılan tartışmalara bakıldığında, bu 28 senelik dönemde kendi geleceğini ararken, NATO’nun esas kuruluş misyonunu unuttuğu anlaşılıyor.
Genel olarak, NATO’nun Sovyet tehdidine karşı, ortak savunma örgütü olarak kurulduğu söylenir. Kuruluş amacı ve hedefi de Varşova Paktı ülkelerinden gelecek tehdit üzerinden ifade edilmiştir.
Ancak bu, meselenin sadece bir yönünü oluşturur. NATO’nun ilk Genel Sekreterliğini yapan Lord Hasting Ismay örgütün kuruluş amacını; “Amerika’yı içeride, Rusya’yı dışarıda ve Almanya’yı aşağıda tutmak” şeklinde açıklar.
Doğrudur, soğuk savaş döneminde de Almanya’nın kontrol altında tutulması, Fransa ve ABD arasında, “Avrupa’nın Avrupalılara ait olması” gerektiği üzerinden örgüt içinde “etki etme” ve “ağırlık hissettirme” üzerinden yaşanan rekabet hep vardır. Daha basit bir ifade ile Fransa’nın başını çektiği Avrupacılarla, ABD-İngiltere’nin öncülük ettiği Atlantikçiler arasında devamlılığa sahip bir mücadeleden bahsetmek mümkündür.
Atlantikçiler ve Avrupacılar arasındaki mücadelede, Almanya ve Fransa’nın ilişkileri de bugüne kadar her krizde yeniden sınanmak zorunda kalmıştır.
Bu sürtüşme yüzünden de NATO’nun kurucularından olan Fransa 1966’da örgütün askerî kanadından ayrılmış ve daha yeni sayılabilecek bir tarihte, 2009 yılında, tekrar geri dönmüştür.
İttifaklar ortak amaçlarla sürdürülür. Soğuk Savaş’ın ardından NATO, her zirve toplantısında geleceğe yönelik ortak amaçlar için yeni görevler buldu.
Nisan 1999 Washington Zirvesi’nde, 1992’den itibaren tartışılan “alan dışı savunma konsepti”“alan dışı müdahale”yi içerecek şekilde yenilendiğinde, NATO’nun geleceğinin daha da parlak olacağı söyleniyordu.
Soğuk Savaş sonrası dönemde, NATO için yeni tehditler; etnik çatışma, ekonomik sarsıntılar, siyasi düzenlerin yıkılması, kitle imha silahlarının artarak yayılma riski gibi başlıklardı. Hatta siyasal baskıları bile yeni tehdit unsurunun içinde saymışlardı.
NATO bu yeni kimlikle sadece üyelerinin savunmasına odaklanmayacaktı. Gerekli gördüğünde uzak coğrafyalara da kendisine tehdit gördüğü çatışmalara da müdahale edebilecekti.
Bu yeni bakış misyon, süslü süslü ifadelerle “ortak savunma sistemi”nden “ortak güvenlik sistemine” geçildiği şeklinde ifade ediliyordu.
NATO sonraki zirvelerinde tehdit algısının sınırlarını genişletmeye devam etti. Terörizm, organize suçlar, sabotajlar, insan kaçakçılığı, kontrol dışı kitlesel göçler, doğal kaynakların dolaşımının engellenmesi birçok başlığı kapsama alanına aldı. Bu yeni tehditler için mobilize ve esnek savunma girişimleri başlattı.
NATO tehdit algısını genişlettikçe, üye ülkeler arasındaki tartışmalar ve fikir ayrılıkları derinleşti. Karar almada oy birliği ilkesi şartı, üye sayısı artan NATO’nun birçok konuda inisiyatif almasını da engelledi.
En nihayetinde, dış politika önceliklerinde yaşanan farklılıklar, NATO üyelerinin  terörizmle mücadele konusunda bile ayrışmalarını beraberinde getirdi. Örneğin, 1952’den bu yana NATO’nun en önemli üyelerinden biri olan Türkiye’nin güvenlik endişelerini yeterince dikkate almadılar. Terör örgütü PYD’yi desteklemekten geri durmadılar.
Londra Zirvesi öncesi, Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” sözü, en çok yine Avrupalıları rahatsız etti. NATO’suz bir Avrupa’nın, yeniden İkinci Dünya Savaşı öncesi rekabetine dönebileceği yorumları yapıldı.
NATO’suz bir Avrupa’nın bırakın sınır ötesinden gelebilecek tehditlerle mücadele etmesini, kıtanın kendi iç güvenliğini  devam ettirmede bile zorlanacağı endişesi yükseldi.
Tartışmaların hızla derinleşmesi, Avrupalılara yeniden NATO’nun kuruluş amacını bir kez daha hatırlattı. Londra Zirvesi’nde de “ortak yük paylaşımı” konusunda üzerlerine düşen görevi yerine getirecekleri sözünü verdiler.
İttifakın geleceğini sorgulayan Macron gibi siyasetçilerin sorumsuz davranmasını önlemek için de “NATO'nun siyasi boyutunu güçlendirme” kararı aldılar…
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp