Top
Meryem Aybike Sinan

Meryem Aybike Sinan

meryemaybike@gmail.com

31/07/2019

Dava/sızlanır!

Beş on sene evvel “öne sürülerek savunulan düşünce” anlamına gelen “dava” sözcüğünün yüksek bir itibarı vardı. Toplumda da bu kelimenin hatırı sayılırdı hani…
Uzun yıllar dava ve mefkûre sıklıkla birbirinin yerine kullanıldı ve insanlara heyecan muştuladı. Kıymetli tarihçimiz Osman Turan’ın “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi” kitabını okuyanlarda Türk tarihi hakkında ciddi bir tasavvur geliştiğini ve özellikle “mefkûre” sözcüğünün kendine hayli itibarlı bir alan bulduğunu söylemek mümkün.
Derken yazılarıyla, görüş ve düşünceleriyle insanları “dava” ve “Mefkûre” kavramları etrafında kümeleyen önemli şahsiyetler çıktı sahneye. Bizim mahallede Ahmet Kabaklı, Seyyid Ahmet Arvasî, Dündar Taşer, Dilaver Cebeci, Ayhan Songar, Yavuz Bülent Bâkiler, Gürbüz Azak gibi mefkure adamları konuşup yazıyordu. Öbür mahallelerde ise diğer yazar ve çizerler…
Bugünün aydını da ilginçtir! Yazarı, çizeri, gazetecisi, hocası üç ay milliyetçi, üç ay liberal, üç ay İslamcı, üç ay ise ne iyi satarsa, yükselişe geçerse, daha doğrusu Allah ne verdiyse kabilinden bir savrulma yaşıyor ne yazık ki! Esasında bu durum seçmene de sirayet etmiştir. Bugün seçimlerin böyle şok sonuçlar vermesi tesadüf değildir! İnsanlar özellikle de yeni kuşaklar her düşünceye, her oluşuma, her yeniliğe açıklar. Bu kesimler için artık hiç kimse vazgeçilmez değil!
Peki bu netice itibarıyla istenilen, arzu edilen, sağlıklı bir durum mudur?
Kesinlikle bu durum gelecekte, ülkenin faydasına olacak bir durum değildir. Ne istediğini ne düşündüğünü bilmeyen, geçmiş ve gelecek telakkisi olmayan bir insanın büyük davası da olmaz! Gündelik siyasi heyecanlar arasında bocalayıp durulur.
Oysa beş on sene önce insanların inanacakları, yürüyecekleri bir idealleri, mefkûreleri, ülküleri vardı. Partilerin de bir ideolojisi… Zaten bugün ideolojisi olan partilerin daha uzun ömürlü olduğunu hepimiz biliyoruz.
Sosyal medyada takip ettiğimiz birçok siyasi var ve ne yazık ki bazılarının paylaşımlarını incelediğimizde ne gündemle ilgili ne “dava” ile ilgili ne de hâl ve mazi ile ilgili bir paylaşımlarını görebiliyoruz!
Bu siyasiler daha çok nerede gezdiklerini, kiminle çay kahve içtiklerini ve hangi açılışta kurdele kestiklerini paylaşmanın ötesine geçemiyorlar! Milletvekilleri milletin vekili olmanın yanı sıra ilgili partilerin de temsilcileridir. Partilerinin ünsiyet kurdukları ideolojilerini -davaları her ne ise- mefkûrelerini seçmenleriyle konuşmak, tartışmak, yeni seçmenlere ulaştırmakla mükelleftirler! Veya biz öyle zannediyoruz! 
“Dava”, “ülkü”, “mefkûre” içi dolu ise anlam kazanır, insanlar bunu dillendiren kimsenin bunu içselleştirip içselleştirmediğine, benimseyip benimsemediğine özellikle dikkat eder.
Sosyal medyaya bakıyorsun, gazetelere, televizyonlara, çarşıya pazara bakıyorsun… Bir “dava” var ama ne davası?
İnsanlık davası mı, ekmek davası mı, mahkeme davası mı, yeme içme davası mı, filanca, falanca davası mı? Anlamak mümkün değil! Herkesin bir davası var olmasına da bizim bahsettiğimiz “dava” yok!
İşte bu sebepten dolayı o içine tarihimizi, medeniyetimizi, irfanımızı, kültürümüzü, edebiyatımızı, millî seciyemizi koyduğumuz, sevdamız dediğimiz, önüne baş koyduğumuz işte o DAVA/sızlanır! Yürek duyar/sızlanır!
Dava bir insanın, kimliğinin, kişiliğinin de tecellisidir. Bizim millî seciyemizdeki yegâne “dava” Türk-İslam ülküsüdür!  “Ezan dinmez, bayrak inmez” diyenlerin başka davası da yoktur!
Esasında “dava” konusunda Üstat Necip Fazıl Kısakürek noktayı koymuş:
“Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakarya’nın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük? 
Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük!"
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp