Top
23/08/2019

Unuttuğumuz zafer Vadi-üs Seyl

Ne hikmettir bilinmez, Türk milleti büyük zaferlerini hep ağustos ayında kazanır. Malazgirt, Kosova, Otlukbeli, Çaldıran, Mercidabık, Ridaniye, Kocatepe hakkında az çok bir şeyler biliyoruz.
Ancak yine ağustos ayında kazanılan Vadi-üs Seyl zaferi gözden ırak kalmış nasıl olduysa.
Ne yalan söyleyeyim ben de duymamıştım. Meğer ne hayati bir savaşmış devletimiz adına.
Efendim sömürü düzenini ilk keşfeden ve tatbik eden Portekizliler olur, yer yer pastayı İspanyollarla paylaşırlar. Henüz 1418’de Kral Henri (Nevagador) Afrika’nın batısını hedef gösterir. Devasa kalyonlarla gelir baskınlar yapar, yakaladıklarını zincire vurur, ambarlara tıkarlar. Genç erkekleri madenlerde tarım alanlarında çalıştırır, kadınları keyfleri için kullanırlar. Garip ama Papalık bu zulmü açıkça alkışlar.
Önce Atlantik’ten başlar, Azor ve Madeire adalarını ele geçirdikten sonra ilk denizaşırı ticaret merkezini (feitoria) Arguin Adası’nda kurarlar (1445).
Ellerinde iki cazip malları vardır; akasya zamkı ve insan. Arguin’den her gün 800 köle yollanır Lizbon’a. Bu kirli ticaretin 3.5 asır sürdüğünü düşünürseniz karşınıza milyonlarla mağdur çıkar.

KÂŞİFLER KATİLLER
Bize mektep kitaplarında kâşif diye tanıtılan Álvaro Fernandes, Bartolomeu Diaz, Pêro da Covilhã, Afonso de Paiva, Vasco da Gama ve Macellan birer katildir aslında. Kurulacak kanlı sömürü çarkı için zemin hazırlarlar. Onlara “bandeiras” denmektedir o yıllarda.
Nitekim Batı Afrika kıyılarını takip ederek Gine-Bissau’ya ulaşırlar.
Afrikalı lakaplı V. Afonso Tanca’yı zapt edip Fas’ın kuzeyine sarkınca, Müslümanların deniz ticareti aksar. Onlar da büyük kervanlar düzenler sahra üzerinden gelip gitmeye başlar. Portekizliler onları da taciz eder alana sızmaya çalışırlar.
Kral Alfonso Gine’de ticaret tekelini beş yılığına Fernão Gomes adlı bir tüccara bağışlar. İmtiyazı kapan uyanık az zamanda çok altın kaldırmanın yollarını arar. El Mina (Maden) limanında Arap ve Berberi tacirlerle el sıkışır, kavgayla geçirecek zamanı yoktur zira.
Ancak sonraki Kral II. John Elmina Kalesi’ni yaptırır, bölgeye asker yığar. Paylaşmak yoktur kitabında.
Portekizliler’in hırsı kabarmıştır, Kongo Irmağı’na kadar uzanır, Angola ve Sao Salvador merkezli müstemlekeler kurarlar (1482).

DÜNYA AVUÇLARINDA
Bilahare Altın Sahili’ni zapt ederler. Bartolomeu Diaz Ümitburnu’nu dolaşınca Hindistan görünür ufukta. (1488).
Pêro da Covilhã ve Afonso de Paiva’a karayolu ile Habeşistan yolunu arar. O günlerde Avrupa’da “Prester John” adlı bir efsane vardır. Güya Hıristiyan bir krallık kurulmuştur Afrika’da.
Derken Vasco da Gama deniz yoluyla Doğu Hindistan’a ulaşır. Portekiz valileri Francesco d’Almeida ve Alfonso de Albuquerque Mısır ve Osmanlı ordusuna saldırır. Goa, Malaka, Hürmüz, Diû ve Seylan’ı ele geçirir baharat ticaretiyle parayı bulurlar.
Yetmez, Çin Macao’da bir koloni kurarlar. Angola (Luanda), Mozambik, Mombasa’ya çöreklenir, Müslümanlara karşı Habeş Hıristiyanlarına destek olurlar.
Albuquerque üniformalı bir korsandır, Hint Okyanusu’nu haraca bağlar. Kendisinden lisans (cartaz) satın almayan ticaret gemilerine hayat hakkı tanımaz. Kaptanı seren direğinde sallandırır, mallarına el koyar.

TAA SUMATRA’YA
Hasılı Kızıldeniz’den Endonezya’ya kadar yayılır. Doğu Akdeniz üzerinden yürüyen baharat ticaretinin yönünü değiştirmeyi başarırlar.
Düşünün üç beş gemi silahlı haydut yollar ve Brezilya gibi koca bir ülkenin sahibi olurlar. Brezilya dünyadaki kullanılabilir tarım arazilerinin % 20’si demektir kabaca.
Fransız ve Hollandalı denizcilerin Brezilya kıyılarında dolaşmalarından rahatsız olur, Martim Afonso de Sousa kumandasındaki donanmayı devriyeye çıkarırlar. Brezilya onları altın ve elmasla tanıştırır ayrıca! En az bir o kadar da şekerden kazanırlar.
Kanada sahillerine kurdukları balıkçı kasabalarında ise balina yağı çıkarırlar.
Mahallî iktidarları birbiriyle tokuşturup güçten düşürür, bir kısmına ateşli silah verip vergiye bağlarlar. Acımaları yoktur, mazlum insanların kimyasını bozar, yerlileri alkol, fuhuş ve frengiyle tanıştırırlar. Öyle çok altın kazanırlar ki gümüşün bile kıymeti harbiyesi kalmaz.
Neredeyse Dünya ellerindedir. Eh bir de Kuzey Afrika’ya inip Akdeniz’de tutunurlarsa sırtları yere gelmez bir daha.

FİNALE ÇEYREK KALA
Nitekim bekledikleri fırsat karşılarına çıkar. Şöyle ki:
Kanuni devrinde Cezayir, Osmanlıya katılmıştır. Fas sultanı II. Muhammed, Osmanlının yayılacağı endişesi ile Cezayir üzerine yürür. Vali Kazdağlı Salih Paşa onları bir avuç Mehmetçik ile karşılar ve bozar. (5 Ocak 1554- Sebû) Ertesi gün de Fes şehrine girer, Sultan Merakeş’e kaçar. Salih Paşa dört ay sonra çekilip Cezayir’e döner, firari Melik gelir oturur tahtına.
Ancak bize karşı çok tavırlıdır, Osmanlı Padişahlarını Halife-i Müslümin olarak tanımaz, hutbelerde adlarını okutmaz. O günlerde muhafız birliği komutanı olan Türkmen asıllı Salih Kâhya, bir şey arz edecekmiş gibi yanına yaklaşır ve kafasını uçuruverir bir anda.
Sizi bilmem ama benim Ömer Halisdemir geldi aklıma.
Salih Kahya işi sürüncemede bırakmaz dost isimlerden Emir Abdullah’ı geçirir başa.
Ancak garibim fazla yaşamaz, ölünce yerine oğlu geçer ki o da mesafelidir İstanbul’a.

GÂVURDAN DOST  
Yeni Sultan ne amcalarını dinler ne de ağabeysi Abdülmelik’in ikazlarına kulak asar. Gider Portekizlilere yanaşır, saltanatını sağlama alır aklı sıra.
Küffar zaten bahane aramaktadır 80 bin askerle yola çıkar. Yanlarına 360 top alırlar. İspanya Kralı II. Felipe altı bin atlı ve elli gemilik bir armada ile destek verir onlara.
O günlerde valilik yapan Ramazan Paşanın ise 13-14 bin adamı vardır. Yerli halktan da katılanlar olur, ancak talimli değildirler, muharip denemez onlara.
Prens Abdülmelik din gayreti olan bir insandır, garibim çok endişelidir, Portekizlilerin gücü ortadadır zira. Eğer yurdu işgal edilirse sıkıntılı günler yaşayacaklardır bundan sonra.
Uzatmayalım iki ordu Vadi-üs seyl’de karşılaşırlar. Açın haritayı bakın, Ksar-el Kebir denilen noktada.
Asker ve ateş gücü yüksek olan Haçlılar kazanacaklarından emindirler. Ramazan Paşa’nın emrinde ise düşmanın üçte biri kadar nefer vardır anca.
Batılılar muharebeye “3 Kral Savaşı” derler. Portekiz kralı ve Fas sultanı bir tarafta… Muhalif Abdülmelik diğer yanda.
Ramazan Paşa tam bir savaş kurdudur ve o gün kesin bir galibiyete imza atar. 40 bin haçlı öldürülür ki Portekiz Kralı Sebestian ve düşmanla uzlaşan Fas kralı da vardır aralarında.

SEBASTIAN'IN CESEDİ BİLE BULUNAMAZ
Vadi-üs seyl ile ilgili Türkçe pek bilgi bulamadım. Ancak Portekizliler zikrolunan savaşı (Alcácer-Quibir) resimlemiş, filmlerini çekmiş, operalar bestelemiş (Donizetti), oyunlarını yazmış (Paul Dresse), şarkılarını yapmış (Grup Quartedo), kitaplarını basmışlar.
Henüz 24 yaşındaki Don Sebastian’dan çok şey bekliyorlar olmalılar, bir kısmı öldüğüne de inanmıyor hâlâ.
Sebastian, Portekiz Prensi João Manuel ile Avusturya asıllı soylu Joanna’nın oğlu olup Kutsal Roma İmparatoru Charles V’nin torunu olur ayrıca.  
Babasının ölümünden iki hafta sonra Sentenças’ta doğar (1554), henüz kundakta iken Portekiz tahtının varisi olur ve ona Sebastian gibi alışılmadık bir isim koyarlar.
Avrupa’nın ünlü hekimi  Fernando Abarca Maldonado doğmunda bulunmuştur, burcuna bakar ve parlak bir istikbal görür güya. Kadınları da etkileyeceğini söyler ve çok çocuğu olacaktır kehanetine bakılırsa.
Sebastian zeki, hareketli ve cesur bir çocuktur. Büyükannesi Catherine tarafından büyütülür. Cizvitlerin arasında yetişir, iki keşiş başını bekler onu “günahlardan” uzak tutarlar.

KİMİ ALSA ACABA?
Evlenme çağına gelince bütün Avrupa onu konuşur. Kimi Fransa Kraliçesi Catherine’nin küçük kızı Valois Margaret’le evlenmesini bekler, böyece Medici ailesinin de gücünü arkalayacaktır.
İmparator Maximilian’ın kızı Elisabeth Habsburg’u da yakıştıranlar az değildir. Kuzeni, İspanya kralı Philip II’nin kızı Isabella Clara Eugenia de vardır sırada.
Sebastian, tahta oturunca tıp ve eczacılık okuyan talebelere burs verir. Hastaneler kurar, yetimhaneler açar. Vebadan çok korkmaktadır zira.
Çiftçileri korur kollar, borç verir, tohum desteği sağlar. Adalete sistem getirir, avukatları da yetkilendirir ve gecikmeler için para cezası koyar.
Her yere asker göndermez Brezilya’da Fransızlara karşı Temiminós Kızılderilileri şefi Araribóia’yla ittifak yapar mesela.
Halkın gönlünü kazanmak için Castro Verde’deki Bazilikayı yaptırır. Şair Luís de Camões başyapıtı “Os Lusíadas’ı” ona sunar. Nunes, “Petri Nonii Salaciensis” operasını yazar uğruna.
Ve iş gelir dayanır kahramanlığa. Fas’a girmek kolay olacak ve büyük şöhret sağlayacaktır ona.  
Portekiz ordusu zaten güçlüdür, Hollanda, İspanya ve İtalya’dan paralı askerler getirtir ayrıca. Fas kralı da müttefikidir, ki o bile Türklere yeter, rakamlara bakılırsa. Askerden bol bir şey yoktur, gönüllüler bizi de yazın diye yalvarmaktadır âdeta.
Düğününü zaferden sonra yapmalıdır, evet iki sevinç bir arada.
Akıbetini biliyorsunuz: Facia!
Cesedi dahi bulunamaz. Hayranları ‘Sebastianizm’ diye bir akım çıkarır onun dönüp geleceğine inanırlar.
Uyuyan Kral sisli bir sabah rücu edecektir sözümona, adı Encoberto (gizlenen) ve Desejado (istenilen) kalır halk arasında.
Bazı sahtekârlar da “tamam ben döndüm” deyip tahta talip olurlar.

PANİK KARGAŞA
20 bini kaçar teknelere binerler telaşla. Muzaffer krallarını beklerken perişan kaçaklarla karşılaşan gemiciler paniğe kapılır. Pusuda yatan Sinan Reis fırsatı kaçırmaz, Haçlı donanmasını bozar, nice kadırgaları batırıp yakar, nice denizciyi sudan toplayıp forsaya çakar.
Türklerin gemi kaybı yoktur 360 topun yanı sıra büyük ganimet kaldırırlar.
Abdülmelik zaferi beklemiyordur, o kadar sevinir ki, kalbi bu neşeyi kaldıramaz. İnna Lillah...
Portekiz asillerinin neredeyse tamamı imha edilir. Artık, bırakın süper güç olmayı, istiklalini bile muhafaza edemez, İspanya’ya bağlanırlar.
Fas Sultanlığı ikinci defa Osmanlıya tabi olur. Sınırlarımız Atlas Okyanusu’na ve Nijer nehrine erişir o günden sonra.
Peki ya sömürgeler?
Kısa bir süre sonra İngilizler ve Hollandalılar çöreklenir bahtsız topraklara.
Akbabalar iştah ile beklemektedir kenarda.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp