Top
01/09/2019

Sömürülen sömürene fark atıyor

Eskiden İngiltere’ye şimdi ise Çin’e bağlı olan Hong Kong’da 1980 itibarıyla kişi başı millî hasıla her iki ülkeyi de geçiyor.

Hong Kong kendi hukuk sistemi, bayrağı, resmî dili (Kanton Çincesi ve İngilizce) ve para birimi olmasına rağmen bağımsız bir ülke değil.
Ya ne?
Özerk bölge.
Eskiden İngiltere’ye bağlıydı, şimdi Çin’e.
Yüz ölçümü, sadece bin 106 kilometrekare. Yani en küçük vilayetimiz Yalova’dan biraz hallice...
Ancak dağlık tepelik, meskûn mahal sınırlı alan içinde. Arsalar altın gibi kıymetli, binaların alayı dikine.
Hâli vakti yerinde olanlar bile 40 metrekarelik evlerde oturuyor. Esnaf onuncu katta tezgâh açmış, şehir karınca yuvasına benziyor.
2 asır evvel adı “He-Ong-Kong” olarak geçiyor. Yani “Tütsü Kokulu Liman!”
O zamanlar şirin bir balıkçı köyüymüş, şimdi New York’u andırıyor.
Mâlum Uzak Doğu mutfağı baharat ve sarımsaksız yapamaz. Bulduklarını yerler, protein var mı? Var. Salla gitsin tavaya.
Eh sokaklar dar, binalar da yüksek olunca… Böö dedirten bir ufunet hâkim oluyor havaya.
Nüfus 6.5 milyon, bir miktar Endonezyalı, Filipinli de var aralarında.

ŞEYTANIN BİLE AKLINA...
Bize sömürgeci dense hakaret kabul ederiz, oysa İngilizlerin “müstemleke bakanlığı” var. Menfaat için yapmayacakları yok, her taşın altından çıkarlar.
Çin’de çay ile tanışıyorlar ve tiryakilik hızla yayılıyor. Britanya’ya mal yetiştirmenin imkânı yok, ne yollasan gidiyor.
Bunu bir başka ürün ile dengelemeleri lâzım. Ne olabilir acaba? Düşünüyor, taşınıyor ve buluyorlar sonunda. “Afyon!”
Evet, milyarlık Çin’i uyuşturucuya alıştıracaklar. Hindistan’da üretecek, gemi gemi yıkacaklar Hong Kong’a.
Zaten esrarın yabancısı değiller, kolay olacak görünüşe bakılırsa.
Planladıkları gibi yürüyor ve Çin’deki her üç kişiden biri bağımlı oluyor. Pekin geç de olsa afyon ticaretine karşı tedbirler alıyor. “Kafa yapıcı” otlarla parayı bulan East India Company’nın 20 bin sandık malını yakıyor. Firmanın patronları William Jardine ve James Matheson savaş baltalarını çıkarıyor, körükle gidiyorlar yangına.
Neticede iki ülke birbirine giriyor (1839). Çin daha kalabalık ama İngilizlerin ateş gücü fazla. Nitekim 1. Afyon Savaşı’nı kazanıp Pekin’i oturtuyorlar masaya. (1842 Nanking Anlaşması)
Tavizler veriliyor ki Hong Kong adasını “muvakkaten” İngiltere’ye devretmek de bulunuyor maddeler arasında.
Sonra 2. Afyon Savaşı patlıyor. Çin yine yeniliyor, mister “şurayı imzalayacaksın” buyuruyor. Kowloon Yarımadası da İngilizin eline geçiyor.
Ne kadar? 99 yıllığına.

ÇAĞDAŞLAŞTINIZ AMA!
Hasılı İngiltere Pasifik’te önemli bir ticari üs ediniyor. Burası bir nevi serbest bölge, mal ve para transferi için kolaylıklar sağlanınca tacirlerin teveccühüne mazhar oluyor.
Hong Kong’da İngilizler birinci sınıf vatandaş, Çinliler emir eri gibi kullanılıyor. Ayırımcılık kayırıcılık? Var elbet, hem de fazlasıyla.
Hatta restoranlara “köpek ve Çinli giremez” tabelaları asılıyor. Avrupalılar villalarda yaşıyor, yerliler izbelerde, bodrumlarda.
İngilizler siyaseti ustalıkla kullanıyor “ama biz de sizi uygarlaştırıyoruz” diyorlar halka. Yerliler onlar gibi giyiniyor, onlar gibi konuşuyor, yazı, takvim, müzik, derken kıyafetler de değişiyor. Zırıl zırıl taklit, eldiven, şapka...
İngiltere “kültür emperyalizmi” sayesinde işini yürütüyor, ordu besleme külfetinden kurtuluyor.
1889’da Çin’e bir künde daha atıyor, artı 50 yıl ekleniyor, Hong Kong hesabına.
Churchill’e göre Hong Kong kale gibi sağlam, kimse adımını atamaz adaya. Ancak Japonlar kolayca giriyor 2. Cihan Savaşında.
ABD bombardımanı olmasa bir daha dönmeyecek Birleşik Krallığa.

SENİN NEYİNE POLİTİKA?
Peki, 1949 Çin Devrimi etkili olmuyor mu?
Olmaz mı? Komünist ihtilalin tesiri ziyadesiyle hissediliyor. Şöyle ki; Bir milyon zengin Çinli pılısını pırtısını toplayıp Hong Kong’a kaçıyor. Hem nüfus artıyor, hem para. Bunlar iş bilen insanlar, renk getiriyorlar çarşıya.
Kore Savaşından sonra Batı Bloku, Çin’i tecrit ediyor. Zaten Mao kapalı bir rejimden yana, halkı hapsediyor köyüne obasına.
Bin yıl evvel kıtalar ötesine ipek ve seramik satan sanatkârlar kabuğuna çekiliyor, dünyadan bihaber yaşıyor. Gariplerin en büyük hayali, bir bisiklet sahibi olmak ileri yaşlarda.
Yıllarca Çin - Batı ticaretine aracılık yapan Hong Kong da iktisadi sıkıntılar yaşıyor.
68 kuşağının yumruk kaldırdığı yıllarda solcular sokağa dökülüyor. Ancak İngilizlerin göründüğü gibi centilmen olmadıklarını anlıyorlar, direniş güçle bastırılıyor.
Koloniyel Vali demokrasiyi askıya alıyor; “Siz sömürgesiniz, haddinizi bileceksiniz. Olmasın bir daha!”

FIRILDAK YAP, PARA KAP
Siyaset yasaklanınca millet teselliyi üretmekte arıyor.
El kadar ülkede ağır sanayii kurulmaz ama ıvır zıvır yapabilirler pekâlâ. Sermaye var mı? Var. Liman var, tecrübe var. Hazır giyim, oyuncak, plastik eşya ile parayı buluyorlar sonunda.
1980 itibarıyla kişi başı millî hasıla İngiltere’yi geçiyor. (2018 rakamı 50 bin dolar) Hong Kong borsası işlem hacmiyle tur bindiriyor Batılı akranlarına. Ezber bozan bir durum, sömürülen sömürene fark atıyor ilk defa.
Hong Kong milliyetçileri Pekin Baharını dikkatle izliyor, para yolluyor, destek oluyorlar soydaşlarına. Hatta Çin’e geçiyor, direnişçilerle omuz veriyorlar Tienenman Meydanında (1989). Rejim tarafından kara listeye alınan gençleri hür dünyaya kaçırıyorlar ayrıca.
Evet bunlar olabilir, Londra politikasına uyuyor zira.

ORANTISIZ GÜÇ KING KONG

Kızıl Çin de Komünizmin çare olmadığına anlıyor, serbest pazar ekonomisine geçiyor. Gerisini biliyorsunuz, uyuyan dev silkinip kalkıyor.
Elinde sadece 50 milyon mahkûm var, boğaz tokluğuna çalıştırıyor, kim rekabet edebilir ki onunla. Kasalar dolarla doluyor, ABD basıyor, onlar biriktiriyor.
İnsan ömrü için 99 yıl hayli uzun, gelgelelim devletler için çok kısa. Nitekim sayılı gün bitiyor, 30 Haziran 1997’de Londra, Hong Kong’dan çekiliyor, buyurun saha sizin diyor Pekin tarafına.
Ancak giderayak seçim izni veriyor halka, anında polilitize oluyorlar, 22 parti kuruluyor. Görünüşte sağcılar da var, solcular da. Reyini kime versen, Britanya kazanıyor o başka..
Bakalım Çin nasıl uğraşacak bunlarla?
Hong Kong’un Pekin hâkimiyetine girmesi ile “tek Çin” politikası konuşulmaya başladı. Taiwan diken üstünde, sıra bizde mi acaba?
Bölge kâğıt üzerinde 50 yıl yarı özerk kalacak. Hukuku, lisanı, parası, tedrisatı değişmeyecek, yabancı sermaye girip çıkacak.
İyi de Çin’in insan hakları karnesi facia. Suçluların iadesiymiş, nasıl endişe duymasınlar bu durumda?

MAOCU KAPİTALİSTLER
Pekin şimdilik “iki sistem tek ülke” diyor, bir sonraki adım “tek sistem, çok kültür” olacak. Bilahare ağırlığını koyacak, pürüz mü çıkardın, çöküp gırtlağına boğacak.
Çin henüz dişini göstermedi, Hong Kong’daki nümayişleri sükûnetle izliyor. Oysa Doğu Türkistanlıların belinden dipçiği eksik etmiyor. Ne kadar insan hakkı varsa (inanç, ibadet, gelenek, seyahat) görmezden geliyor, camileri yıkıyor, zindanları dolduruyor. Rejim müfettişleri Uygurların Kazakların evlerinde yatıp kalkıyor, karısına kızına sulanıyor.
Kendisi Komünizm’den rücu etti ama milyonlarca Türk’ü toplama kamplarında Marksist eğitimden geçiriyor. Türkiye’deki Çinkolikler de çılgınca alkış tutuyor.
Günümüz Çin’i kapitalistin önde gideni. Çok uluslu şirketler ülkede istedikleri gibi at oynatıyor. Bir kırbaçları eksik. Taşeronlar forsa gibi adam çalıştırıyor.
Kirlenen nehirler, hastalıklı nesiller, zehirli hava, kimin umurunda?
Emekmiş, alın teriymiş, sınıf mücadelesiymiş duy da inanma. İşleri güçleri para...

 

 

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp