Top
25/10/2020

Nitelikli bir eğitim reformu için nereden başlamalı?

Doç. Dr. Mustafa Şeker
 
Dikkat edilirse “öğretim reformu” değil, artık “eğitim reformu” konuşulmaktadır. Demek ki istenen şey sadece başarı değildir. Öğretimde yarış esaslı yaklaşımın yanına duygularınızı da koyamazsanız; çok başarılı fakat çevresine karşı duyarsız, dünyada yapılan katliamlara sessiz, açlıktan ölen toplumlara umursamaz nesiller yetiştirirsiniz.
 
Ülkemizde en başarısız olunan alan eğitim olmakla birlikte, eğitim içinde de en başarısız olduğumuz nokta din eğitimidir. Osmanlının din eğitim ve öğretim anlayışının yok sayma derecesinde ihmal edilmiş olması bunda tesirlidir.
 
Pozitivist, rasyonalist ve materyalist eğitim anlayışı ülkemize çok şey kaybettirmiştir.
 
 
 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarından sonra son günlerin en hararetli tartışmalarından biri “eğitim reformu” üzerine yapılmaktadır. Ülkemizde artık kangrenleşmiş bir hâl alan eğitime neşter vurma zamanı gelmiştir. Bu konuda hiçbir çatlak sese kulak asmadan ihtiyacımız olan eğitim reformunu hayata geçirmek mecburiyetindeyiz. Eğer bu treni kaçırırsak vebali altında ağır biçimde eziliriz ki bunun hesabını ne siyasetçiler ne de ilim adamları verebilir. Dahası bu vebali, ne dünyanın en güçlü askerî sistemini kurmakla ne de en müreffeh ekonomisini hayata geçirmekle ödeyebiliriz. Askerî, ekonomik ve sosyal hayattaki icraatlar mutlaka birileri tarafından geç de olsa hayata geçirilir. Ama geleceğimizin teminatı olan nesillerin ihtiyacı olan bir eğitim reformunu hayata geçirmek acaba kimlere nasip olur? Zira bu toplum birkaç neslini daha sözde eğitim uygulamaları ve kandırmacalarıyla heba etmek istemiyor. Artık deneme-yanılma yoluyla uygulanıp tedavülden kaldırılan tabansız eğitim reformları ile harcayacak zamanımız kalmamıştır. “Aman denemekte ne beis var?” diyenler çıkabilir fakat başarısız olursak şimdiye kadar yaptığımız gibi bir 50 yıl daha bekleriz. Zira pandemi safhası bütün tanımları ve alışkanlıkları sıfırlayacak gibi görünüyor.
 
ZORLU BİR SAFHA OLACAK
 
Eğitim reformu mevzuu zorlu bir süreçtir. Her kafadan ses çıkacak, sorumlular bunaltıcı saldırılarla karşılaşacaktır. Fakat ya bu işi layıkıyla başarmak için yola çıkacağız ya da pes edeceğiz. Şimdiye kadar denenen fakat başarılı olunamayan reformlar, eski model vasıtaya modern kaporta giydirmeye benzemiştir. Bu sebeple motor bütün aksamından ses verirken kaportanın gösterişli tasarımı muhatabını hedefe ulaştırmamıştır. Fakat ifade ettiğimiz gibi bu iş için babayiğitler gerekiyor. Gözünü hedeften ayırmayan hedefine tam odaklanmış babayiğitler!
Peki, bir eğitim reformu ne için yapılır? Çocuklarımızın en modern silahlar üretip katliamlar yapan yetenekli uzmanlar ya da en modern teknolojiyi üretip insanlığa zulmeden teknokratlar olmamaları için öğretim safhasında acaba neler yapılmalı ki nitelikli bir eğitim reformu hazırlanmış olsun? Dikkat edilirse “öğretim reformu” değil, “eğitim reformu” aranıyor. Demek ki burada istenen şey sadece başarı değil! Öğretimde yarış esaslı yaklaşımın yanına duygularınızı da koyamazsanız çok başarılı fakat çevresine karşı duyarsız, dünyada yapılan katliamlara sessiz, açlıktan ölen toplumlara umursamaz nesiller yetiştirirsiniz.
Peki, bu şuura sahip nesilleri kim, nasıl yetiştirecek? Kültürünün ve değerlerinin bütün teferruatlarına ve hakikatlerine vâkıf hangi öğretmenlerle bunu gerçekleştireceğiz? Eğitim fakültelerinde şimdiye kadar bu hassasiyetleri gerçekten olması gerektiği gibi verebildik mi? Kaç öğretmen adayı tarihinin, değerlerinin ve millî/manevi kimliğinin idrakinde?
 
İŞE NEREDEN BAŞLAMALI?
 
Eğitim reformunun muhteviyatı hususunda daha önceki yazılarımızda onlarca defa nereden başlanacağına vurgu yapmıştık. Hatta “Değer Sizseniz Değer Sizsiniz” adlı kitabımızın büyük kısmını eğitimde reform adına neler yapılması gerektiğine ayırmıştık. Şimdi bütün bunların hülasasını tekrar ele alalım. İşe nereden başlayacağız ve nasıl başaracağız? Bunlardan en önemlisi ile başlayalım.
1. Öncelikle reforma, bir eğitim sisteminin motoru veya kalbi sayılan felsefesinden başlamak mecburiyetindeyiz. Bir insanda kalp, bir vasıtada motor neyse, bir eğitim sisteminin felsefesi de odur. Zaten bütün eğitim problemlerimizin düğümlendiği yer burasıdır. Maalesef “yanlış iliklenen gömlek düğmesi” metaforuyla izah edildiği gibi cumhuriyetin ilk yıllarında John Dewey’in ülkeye davet edilerek eğitimin teslim edilmesi, her şeyin kökten sökülüp atılması demek olmuştur. Pozitivist, rasyonalist ve materyalist eğitim anlayışı ülkemize çok şey kaybettirmiştir. Bir an önce pozitivist anlayışlardan eğitim sistemimizi kurtarmak mecburiyetindeyiz. Ayrıca 2005 yılında yürürlüğe giren yapılandırmacılık modeli de pozitivist esaslar üzerine inşa edilmiştir. 2005 yılında ilkokul talebesi olan çocukların, her şeyi materyalist bir yaklaşımla sorgulama anlayışını hayat prensibi hâline getirdikleri müşahede edilmektedir. Bilimin sorgulanmasına bir itiraz yoktur fakat bilim dışındaki hakikatlerin de sorgulanması bugün “deizm” gibi karşılıksız çek benzeri anlayışların temellerinin atılmasına sebep olmuştur. Çünkü bu eğitim modelinde, temel bilgi altyapısı tam olarak verilememiş ve bilgiyle mücehhez hâle getirilememiş nesillerin geliştirdiği her şeye şüpheyle bakma yaklaşımı, şu an tarihini, kültürünü ve değerlerini de sorgulatmaktadır. Dewey ile atılan tohumlar, materyalist bir yaklaşımla elle tutulamayan gözle görülemeyen hiçbir şeyin varlığını kabul etmeyerek metafizik hakikatleri yok saymıştır. Böylece her şeyi tartışmalı hâle getiren anlayışları türetmiştir. Bu konuda acil tedbirler almak gerekmektedir. Çünkü din öğretilen kurumlar da şu an aynı pozitivist hegemonyanın istilası altındadır. Bu konuda tehlike zannedildiğinden daha da büyüktür. Zira deizm tehlikesinin odak noktası bu burasıdır. Okul öncesinden doktoraya kadar bütün eğitim kademelerimiz hatta din öğretilen kurumlarımız bu zehirli sarmaşığın istilası altındadır.
 
DİN EĞİTİMİ YETERLİ DEĞİL
 
2. Dışarıdan bakıldığında Türkiye’de dinî eğitimin yeterli biçimde verildiği intibaı meydana gelebilir. Fakat hakikat zannedildiği gibi değildir. Ülkemizde en başarısız olunan alan eğitim olmakla birlikte, eğitim içinde de en başarısız olduğumuz nokta din eğitimidir. Bu konuda hiç şüphe yoktur. 600 yıl dünyaya nizam vermiş Osmanlının din eğitimi ve öğretimi anlayışının yok sayma derecesinde ihmal edilmiş olması ve de bunun sağ iktidarlar eliyle farkında olunmadan yapılması, sosyoloji biliminin üzerinde durması gereken bir konudur. “Dindar nesiller” gayesinin maalesef gerçekleşmediği bir hakikattir. Çare ise Türk İslam devletlerinin en başta da Osmanlının din eğitim anlayışının aynen takip edilmesi ve hakiki rehberler eliyle dinin âlimlerin kitaplarından öğretilmesidir. Bu konu, din eğitimine odaklanmış kişiler tarafından şimdiye kadar yanlış anlaşılmış ve uygulanmıştır. Yani çalışmalar, modern metotlarla, dinin 1400 yıllık hakikati değiştirilmeden ve Edille-i Şeriyye hükümleri temel alınarak dinimizin muhteviyatına dokunulmadan, ecdadın takip ettiği usul ve kaideler takip edilerek yapılmalıdır. Çünkü yapılan araştırmalar takip edilen istikametin doğru olmadığını göstermektedir. Zira; 2019 yılında İstanbul Üniversitesi bünyesinde Hulusi Yiğit tarafından hazırlanan “İmam Hatip Lisesi Öğrencilerinin Yüksek Din Öğretimi Algısı”  adlı yüksek lisans tezinde “İmam Hatip lisesi eğitiminin yüksek din öğretimine hazırlayıcı özelliğinden uzak bir şekilde öğrencilerin sadece beşte biri ilahiyatta okumayı düşünebileceğini belirtmiştir” ifadesine yer verilmiştir. Bu hakikat maalesef başka araştırmalarla da mevcuttur. Öyleyse, ortaya çıkan bu durumdan imam hatiplerde, din eğitimi noktasında beklenen doyumun daha ileriye taşınması refleksinin olmadığı manası çıkarılabilir. Yani çocukların din öğrenme konusunda daha üst bir mertebe olarak ilahiyat fakültelerine girmek istememelerinin sebepleri de ayrıca araştırılmalıdır. Burada akla gelen soru şudur: İmam hatip programları ve eğitimciler eliyle takip edilen strateji, yöntem ve teknikler çocukları din öğretiminden mi soğutuyor? Çocuklar, dinî eğitim noktasında daha istekli olmaları gerekirken niçin bunun aksine bir tavır sergiliyorlar. İmam hatip okullarında verilen din eğitimi çocuklara ruhi doyum sağlamıyor mu? Bütün bu suallerin cevaplarının araştırılması gerekiyor. Toplumda karşılaştığımız eleştirileri de göz önünde bulundurursak bir hakikat var ki ilahiyat fakültelerinin “din öğretilen kurum” imajı toplum nezdinde artık yıpranmıştır. Bu konuda 1400 yıllık değişmez prensipleri edille-i şeriye merkezli ve ecdadın da takip ettiği usul ve metotlarla vermek mecburiyetindeyiz. Yoksa temel dinamiğini kaybetmiş, asırlarca muvaffakiyetinin şifrelerinin saklı olduğu temel noktayı yok saymış sayılırız ki vicdanlardaki bedeli hem bu âlemde hem de diğer âlemde ağır olabilir.
3. Milletimizin tarih boyunca var olan irfanı, hoşgörüsü, dayanışma ruhu ve ecdadından aldığı terbiyeyi geleceğe taşıma anlayışı bugün maalesef kaybedilmiştir. Bu konuda eğitimin payı nedir, sorgulanmalıdır.
4. Eğer bir yerde başarısızlık varsa geçmişte elde edilen başarıların sebepleri merak edilip araştırılır. Bu konuda tamamen retçi bir anlayış takip edilmez. Geçmişin de bugüne vereceği mesajlar olabileceği unutulmamalarıdır. Değişim, gelişme ve inovasyonun akıntısına tamamen takılıp geçmişini bütüncül bir ret anlayışıyla yok sayan anlayışların egosu, gelecekte büyük bedeller ödenmesine sebep olabilir. Bu sebeple Osmanlı eğitim sisteminde başarıyı getiren argümanların tecrübeli ve liyakatli bir ekiple irdelenmesi önem arz etmektedir.
5. Ayrıca eğitimde okulsuz eğitim arayışları içinde olan kişiler ve gençlerin ihtiyaçları da karşılanmalıdır. Kaynaklara göre bu konuda dünyada ciddi mesafe alındığı söylenebilir. ABD, Birleşik Krallık, Almanya, Japonya, Kanada, Belçika, Danimarka, Fransa, İtalya, Lüksemburg, Norveç, Portekiz ve İsviçre gibi ülkelerden evde eğitim uygulamaları ciddi oranlara ulaşmıştır. Şu an ABD’de evde eğitim gören çocukların sayısı 10 milyona yaklaşmıştır. Eğitim reformu yapılırken eğitime dışarıdan katılmak isteyenlerin beklentilerine de cevap verilmelidir ki bu gençler de toplumla entegre olabilsin.
6. Okullarda tesirli bir tarih eğitimi verilemediği için bu alandaki açlığı ve ihtiyaç duyulan şuuru; manipüle edilmiş, dizilerle vermeye çalışıyoruz. Bu şimdilik insanların hoşuna gidiyorsa da yanlış bir iz gelecekte başka problemlerin ortaya çıkmasına sebep olacaktır.
Bu konuda sıralanacak tedavi metotları bunlarla sınırlı değildir. Zamanı geldikçe ifade etmeye devam edeceğiz…
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp