Top
Fuat Uğur

Fuat Uğur

Fugur1864@gmail.com

30/11/2019

İstanbul’daki olası susuzluk kimin sorunu?

İstanbul’da yağışların beklenenden az, hatta kuraklık derecesinde olması, barajlardaki su seviyesinin yüzde 35’e kadar düşmesi, meteorolojinin de toprağı doyuracak ve barajları dolduracak bir yağmur müjdesi verememesi ben dâhil tüm İstanbulluları endişelendiriyor.
Bu satırları yazarken bile dışarıdan gelen ve şiddetini artıran yağmura “Haydi aslanım daha çok, daha çok” diye slogan atarak eşlik etmek istiyorum. Eğer yağmurlar beklenen seviyeyi yakalayamazsa önümüzdeki yaz aylarında bizleri korkunç bir susuzluk tehlikesi bekliyor.
Allah’tan, barajlara ek olarak, 2007 yılında o vakit Başbakan olan Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla Melen Çayı’ndan İstanbul’a döşenen iki isale hattı ile İstanbul’a günde suyun debisine göre ortalama 700 bin metreküpe kadar su pompalanıyor da bir rahatlama oluyor. Toplam tüketilen suyun dörtte birinden fazlası ve büyük bir katkı. Ama kuraklık olursa doğal olarak Melen Çayı da etkilenecek. Gerçi İBB tarafından barajlardaki suyun 6 ay yeteceği söyleniyor ama şu andaki yüzde 35’lik doluluk, eğer yeterli yağış gelmezse, bizi haziran ayının sonuna ya çıkarır ya çıkarmaz.
Üstelik Melen takviyesi olmasaydı süre üç aydı.
Burada şu soruyu yöneltelim hemen:
İstanbul’daki olası su sıkıntısının suçlusu 5,5 ay önce belediye başkanı olan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu mu?
Değil tabii. Çünkü İstanbul, su konusunda bildim bileli, yapılan tüm barajlara ve Melen Çayı desteğine rağmen yağışlara bağlı. 
Ama bu tespit İmamoğlu’nun sorumlu olmadığı anlamına gelmiyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ilk kez İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu 27 Mart 1994 yılından bu yana yağmur bereketi, bir-iki yıl korkuttuysa da İstanbul’un üzerinden kendisini hiç eksik etmedi.
Ekrem İmamoğlu CHP’nin adayı olarak başkan seçildiği yıl yeniden kuraklık yaşarsak artık neredeyse “İlahi takdir” diyeceğim acı acı. Yeniden diyorum çünkü Anavatan Partili Belediye Başkanı Bedrettin Dalan’ın hemen ardından 29 Mart 1989 yılında Sosyaldemokrat Halkçı Parti(SHP)den Nurettin Sözen başkanlığa geldiği yıldan itibaren, kentte tam 4 yıl, öyle bir kuraklık yaşandı ki İstanbullular âdeta kırıldı.
Çeşitli gazete ve televizyonlarda aktif muhabirlik yaptığım bir dönemdi. Neler söylenmedi ki o aralar “bilim İnsanları” tarafından. Yağmur bulutları sürüklemekten suni yağmur yağdırmaya kadar.
Sözen, Melen Çayı'ndan su getirtmeyi o vakitler zikretmeye başladı ve hatta Istranca Dağlarındaki suyun barajlara toplanması için projeler hazırlattı ama hayata geçirmeye başkanlık ömrü yetmedi. Allah’tan bir salgın hastalık filan çıkmadan o dönemi atlattık.
Sevgili Nurettin Sözen’i ben biraz talihsiz Bedevi gibi görürüm. Başına gelmeyen kalmadı. Susuzluk yetmiyormuş gibi bir de onun döneminde Ümraniye çöplüğü patladı ve 36 kişi hayatını kaybetti.
Ama Erdoğan başkan olur olmaz gökten âdeta bereket yağdı.
Şimdi yine bir CHP’li belediye başkanıyla aynı talihsizliği yaşama ihtimalini insan düşünmek bile istemiyor. Bu nüfusla sonuçları hayli yıkıcı olur çünkü.
İstanbul nüfusu da son yıllarda artış hızında düşme olmasına rağmen sürekli çoğalıyor. Düşünün, Melen isale hattının yapıldığı 2007 yılında İstanbul’un nüfusu bugünden 4,5 milyon daha azdı.
Öyle görünüyor ki İstanbul’un su problemini en az 40 yıl süreyle çözümleyecek olan Melen barajında da sorunlar var. Baraj gövdesinin beklenen 1 milyar metreküp suyu taşıması mümkün gözükmüyor. Anlaşılan 2,5-3 yıl gecikme yaşanacak en az.
Öyleyse önümüzdeki 3-4 yıl içinde kuraklık ihtimaliyle susuzluk yaşamamak için ÇÖZÜM nedir?
Örneğin İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu kentin en sorumlu kişisi olarak susuzluk ihtimaline karşı bir PROJE üretiyor mu?
Peki, burada “Madem Belediye Başkanı oldu İmamoğlu çözsün” deyip işin içinden çıkılabilir mi?
Sonuçta su meselesi sadece İmamoğlu’nun değil, devletin de sorunu.
Susuzluk demek salgın hastalık, kaos demektir.
O halde devlet şimdiden elini taşın altına koyup sorunun çözümünü tek başına Ekrem İmamoğlu’na bırakmamalıdır.
Bu yapıcı politikanın sahibine önemli siyasi getirilerinin olacağını şimdiden belirteyim de “Şeytan azapta gerek” yönteminin ne kadar zarar vereceğini herkes anlasın.
Halkın yüzde 70’i mobilize. Gençlerin yüzde 95’i. Her bilgi büyük bir hızla yayılıyor.
Daha önemlisi millet artık NEDEN-SONUÇ ilişkisini çok rahat kuruyor. “Öncekine veriyordun desteğini, şimdi neden kestin, ben senin halkın değil miyim?” diye sormaya başlıyor.
Ben söylemiş olayım.
 
FUAT UĞUR'UN DİĞER YAZISINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp