Top
Dr. C. Ahmet Akışık

Dr. C. Ahmet Akışık

c.ahmetakisik@gmail.com

27/03/2021

Dünya’nın Keşfedemediği İslam’da İnsan Hakları

 
 
 
İslam’a göre insanlar, hür ve günahsız ola­rak, temiz bir fıtratla ve İslam’ı kabule hazır bir yaratılışla dünyaya gelirler. Ancak içinde bulunduğu yakın çevre ve topluma göre bir inanışa sahip olurlar. Hristiyanlarda bu inanış, Müslümanların aksine, günahkârlık üzerine  dünyaya gelmeleri şeklindedir.
 
İnsanlar arasında şeref ve üstünlük; ırk, cinsiyet ve soya değil, takva ölçüsüne bağlanmıştır.
 
"Biz insanı en güzel sûrette (ahsen-i takvîm üzere) yarattık." (Tîn,4)
 
 
Yüce Allah, insanların dünya ve âhiret saadetleri için peygamberler ve kitaplar göndermiştir. Peygamberlerine uyanlar, mü’minler olarak her iki saadete de kavuşmuşlardır. Fakat uymayanlar; hakikati, saadeti, iyilik, güzellik ve huzuru, peygambere isyanda, tebliğ ettiği kitaba ve hükümlerine karşı gelmekte aramış, fakat çeşitli manevî sıkıntı, felâket ve huzursuzluklarla karşı karşıya kalmışlardır. Bir çıkış yolu aramışlardır. Ancak çıkışı, kitabı ve peygamberin sözlerini dikkate almadan -ilâhî vahyi kabul etmeyen- akılla çözmeye kalkmışlardır. Hatta vahyi dahi beşerileştirerek -Yahûdi ve Hristiyanlarda olduğu gibi- kitabı, kendilerine talimat veren bir metin olmaktan çıkarıp, hükümsüz bir hitap hâline getirmişlerdir. Bu durumda dinin ana rukünlerini değiştirecek olan reformların önünde bir engel kalmamıştır.
İslam dünyasına gelince, bu ülkelerdeki dinde Modernistler, aynı Batı’da olduğu gibi, İslam’ın ana rukünlerini sarsacak, onlarda şaibeler uyandıracak çalışmalara girişmişlerdir. Hadislerakaid, fıkıh, siyer derken iş, vahyin ve Kur’an’ın eleştirisine kadar gelmiştir. Gerçi Diyanet İşleri Başkanlığı, “Kur’an’ın ilâhî vahyi taşımadığı” ile ilgili hezeyanlara gereken cevabı vermiştir. Ancak İslam dinine saldırı, sadece bu yönden değil, çeşitli yönlerden geliyordu. Bunlardan biri de İslam’da insan hakları konusudur.
Biz de bir makale boyutu çerçevesinde bu konuyu ele almayı uygun gördük. Maddeler hâlinde sunuyoruz:
MADDE1: Müslüman, hakları belirleyen ve tevzi eden Allah’ın bir olduğunu kabul eder ve O’na, Peygamber’in tebliğ ettiği İslam’ın açıkladığı şekilde iman eder.
Allah, birdir. İnsanı ve kâinatta/evrendeki her şeyi, yüce Allah yaratmış­tır. Onun ilmi, kudreti ve iradesi her şeyi kuşatmıştır.
Ayet-i kerimelerde buyruluyor:
(Resûlüm,) de ki: O, Allah, birdir. Allah, Samed'dir (her şey, O'na muhtaçtır; O, hiçbir şeye muhtaç değildir.) O, doğurmamıştır (O'ndan çocuk olmamıştır) ve doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir (İhlâs sûresi, 1- 4).
Allah, insanı ve her şeyi yaratandır (Rahmân,3;Ra’d,16).
Allah’ın ilmi, her şeyi kuşatmış (Tâhâ,98) ve Allah, her şeye kâdirdir (En’âm,17).
Şüphesiz Rabbin dilediğini hakkıyla yapandır (Hûd,107). Allah’ın emri, bir şeyi dileyince, ona sadece “ol!” der. O da hemen olur  (Yâsîn,82).
Göklerde ve yerde/yeryüzünde ne varsa ve ne oluyorsa, hepsini yaratan yüce Allah’tır. Güneş'i, Ay’ı, yıldızları, galaksileri, samanyollarını yaratan; yer kabuğundaki fay hatlarını ve depremi oluşturan; yağmuru ve rüzgârı, sebepler dahilinde gönderen; insana ana rahminden ölümüne kadar fizik yapısında şekiller veren ve ona, bir ömür/ecel takdir eden, her şeyin yaratıcısı yüce Allah’tır. Bunları, dehre/zamana ve tabiî bir oluşuma bağlayarak “Allah’a inanıyorum” demek, her şeyi yaratan Allah’a geçek manada inanmak olur mu? Bu takdirde sorulur: Zaman, evren, tabiat ve içindekiler, kendiliğinden mi, oluştu? Hangi şey, bir yapıcısı olmadan var olabiliyor?
MADDE 2: Müslüman, Peygamberin bütün tebliğlerinin doğru olduğuna ve ancak ona uyunca Müslüman olabileceğine gönülden inanır.
Çünkü din, ona gönderilmiştir. Yüce Allah, vahyini bildirmek için onu seçmiştir.
Ayet-i kerimelerde buyruluyor:
Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana (Peygamberimeuyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. (Al-i İmran,31).
Kim, İslâm’dan başka bir din ararsa, o din, asla kabul olunmaz. Ahiret’te de o, hüsrana (sonsuz zarara) uğrayacaktır (Al-i İmrân,85).
MADDE 3: İnsanlar, sorumluluk yüklenecek şekilde güzel özelliklere sahip olarak yaratılmışlardır.
İnsan, varlıklar içinde en güzel biçimde yaratılmış; bitki ve hayvanlardan farklı olarak, akıl, irade ve muhakeme gücüyle donatılmış ve bunun sonucunda o, bazı görev ve sorumluluklara konu olmuştur. 
Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde buyruluyor:
Biz insanı en güzel sûrette (ahsen-i takvîm üzere) yarattık (Tîn,4).
Peygamber aleyhisselâm, Eşecc Abdi’l-Kays’a buyurdu:
Muhakkak ki, sende, Allah ve Resûlü’nün sevdiği iki haslet/özellik var: Hilm (halim, selim olmanın sonucu yumuşak davranış) veteenni (acele etmeden işin sonunu düşünerek ölçülü hareket etme). Bk.Tirmizî, Birr 66, (2012); Müslim, İman 25, (17).
MADDE 4: İnsanlar, günahsız olarak dünyaya gelirler.
İslam’a göre insanlar, hür ve günahsız ola­rak, temiz bir fıtratla ve İslam’ı kabule hazır bir yaratılışla dünyaya gelirler. Ancak içinde bulunduğu yakın çevre ve topluma göre bir inanışa sahip olurlar. Hristiyanlarda bu inanış, Müslümanların aksine, günahkârlık üzerine dünyaya gelmeleri şeklindedir.
Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde buyruluyor:
(Resûlüm,) sen yüzünü hanîf olarak (Allah’a yönelerek)  dine -Allah, insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise, ona- İslam’a çevir (ona davet et “Rûm,30”).
Her çocuk (tertemiz, günahsız, İslâm’ı kabul edebilecek bir) fıtrat/yaratılış üzerine doğar. Sonra onu anne ve babası, Yahûdileştirir veya Hristiyanlaştırır ya da Mecûsîleştirir. Bk. Buhârî, Cenâiz 80, 93; Müslim, Kader 22, (2658); Muvatta’, Cenâiz. 52, (1, 241); Tirmizî, Kader 5, (2139); Ebû Dâvud, Sünnet 18, (4714).
MADDE 5:İnsanın fizik varlığına dönük dayak, işkence, tecavüz ve öldürme gibi saldırılar, yasaktır.
İnsanın fizik varlığı dokunulmazdır; ona yapılacak her türlü saldırı, suç olup cezayı gerektirir.
Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde buyruluyor:
Kim, bir kimseyi -bir can karşılığı veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın- (haksız yere) öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim bir canı kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur (Mâide,32).
(Savaş, mahkeme ve terör gibi) haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın haram kıldığı bir cana kıymayın (İsrâ,33).
(Peygamber aleyhisselâm, Veda hutbesinde:) İşte, kanlarınız, mallarınız ve namuslarınız, yüce Rabbinize kavuşuncaya kadar, mukaddestir ve dokunulmazdır; bunlara tecavüz yasaklanmıştır.
 Allah'a yemin ederim ki, bu sözler muhakkak Resûlüllah'ın ümmetine vasiyetidir. Buna göre, burada hazır bulunan kimse, burada bulunmayana (ve gelecekteki nesillere) bunu tebliğ etsin: "Benden sonra birbirinizin boyunlarına vurarak(bunu meşru ve helâl sayarak) kâfirlere dönmeyiniz" (Buhârî, Hacc 133).
Kim bir köleyi/câriyeyi döverse, onun kefareti, onu azat etmektir (Müslim, Eymân,29).
Ebû Mes’ûd hazretleri anlatıyor: 
Ben değnekle bir kölemi dövüyordum. Arkadan bir ses: “Ebû Mes’ûd! Ebû Mes’ûd!” diyordu. Kızgınlığımdan önce sesi alamadım. Yaklaşınca, bir de gördüm ki, Hazret-i Peygamber aleyhisselâm. Şöyle buyurdu:
Ey Ebû  Mes’ûd! Şunu bil ki: -ben hemen değneğimi yere bıraktım- senin bu köleye gücünün yettiğinden çok daha fazla, Allah’ın gücü sana yeter.
Bunun üzerine ben: “Ya Resûlallah! Onu Allah için azat ettim” dedim. “Eğer öyle yapmasaydın, muhakkak ateş sana dokunurdu” buyurdu (Müslim, Eymân, 34-35).
İslam’da bu muamele, o dönemde köleye dahi yapılamazken ve dinimiz bunu yasaklamışken, bu gün -kadınlara, çocuklara ve güçsüz durumda olanlara- bazıları tarafından bunun uygulandığını görmek ve duymak, insanı dehşete düşürmektedir.
Bir kadın evindeki kediyi hapsetti, yedirmedi, içirmedi, hayvanın kendi kendine yiyecek bulması için onu salıvermedi, böylece ölümüne sebep oldu. İşle bu kadın, bu yüzden Cehennem'e gitti (Buharî, Enbiyâ, 54; Müslim, Sayd, 11).
Dünyada insanlara işkence edenlere, Allah, ahirette azap verir (Müslim, Birr, 33; Ebu Davud, Harac, 32).
Kim insanlara meşakkat ve zahmet yüklerse, Allah da Kıyamet gününde ona meşakkat yükler (Buhârî, Ahkâm 9).
MADDE 6: İnsanın manevî varlığını oluşturan kişiliğine yönelik her türlü, hakaret, iftira, gıybet ve aşağılama gibi saldırılar, yasaktır.
İnsanın manevî varlığını oluşturan şahsiyetine/kişiliğine, toplum­daki mevki ve onuruna yönelik, aşağılama, hakaret ve iftira gibi bütün saldırılar yasaklanmıştır.
Ayet-i kerimelerde buyruluyor:
Ey iman edenler! Bir topluluk, diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi (biriniz diğerini, kardeşlerinizi) ayıplamayın, birbirinizi kötü lâkaplarla çağırmayın (Hucurât 49/11).
Ey iman edenler! Zannın (başkaları hakkında kötü düşünmenin) birçoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Ondan tiksinirsiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul eden, çok merhamet edendir (Hucurât,12).
İnsanları arkadan çekiştirip, kaş göz hareketleriyle alay edenlerin (hümeze/dil ve lümeze/el, göz, dil ve işaretle alay edenin) vay hâline (Hümeze,1)!
MADDE 7: İnsanlar arasındaki üstünlük, takva iledir.
İnsanlar arasında şeref ve üstünlük; ırk, cinsiyet ve soya değil, takva ölçüsüne bağlanmıştır. İnsandaki takva derecesini de ancak Allah bilir.
Ayet-i kerimelerde buyruluyor:
Ey insanlar! Şüphesiz biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki, Allah katında en değerli ve en üstününüz, ondan en çok korkanınız (Allah’ın emirlerini yapıp yasaklarından kaçınan takva sahibi olanınız)dır. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır (Hucurât 49/13).
Rabbiniz bir, babanız da birdir; hepiniz, Âdem’in soyundansınız. Âdem ise, topraktandır (Ahmed, Müsned, Hadis No. 22391). Onun için kibirlenmeniz ve başkalarını küçük görmeniz, insanlığınıza yakışır mı?
Madde 8: Suçu kim işlemişse, ceza ona verilir.
Suçu kim işlemişse, o ceza görür. Böylece cezada kişi­sellik, temel bir kuraldır.
Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde buyruluyor:
Herkesin kazandığı, yalnız kendisine aittir. Hiç kimse başkasının suçunu yüklenmez (En’âm,164).
Kim bir kötülük yaparsa, onun cezasını görür (Nisâ,123).
Kim iyi bir iş yaparsa, kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa, kendi aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir (Fussılet,46).
Madde 9: Yargılama olmadan ceza verilemez.
Yargılama olmaksızın kimseye ceza verilemez. Kişi­sel ve yargısız infaz, yasaklanmıştır.
Ayet-i kerime ve Muvatta’da buyuruluyor:
Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin (dinî hüküm veren mercilere götürün) (Nisâ,59).
Şam ehlinden bir kimse, hanımının yanında bir erkek yakalamıştı. Erkeği de kadını da öldürdü. Halife Hazret-i Muâviye, katil hakkında hüküm vermekte zorlandı. Konuyu, Ali b. Ebi Tâlib’e sorması için Ebû  Mûsa el-Eş’arî’ye yazdı.    
Hazret-i Ali: Ben Ebu’l-Hasan’ım! Eğer katil, dört şahit getiremezse, ölüm cezasıyla cezalandırılır” buyurdu.  Bk. Muvatta’, Akdiye 18, (2, 737).  
Bugünlerde tartışma gündeminin ilk sıralarında yer alan İstanbul Sözleşmesi, şahitlik ve yargılama gibi dünya hukuk normları açısından bile gerekli şartları taşımadığı hâlde, bazı kesimlerce içerik olarak benimsenmekte ve müdafaası yapılmaktadır. Hukukta kurallar vardır. Bu kuralların uygulanmasında soy sop ve cinsiyet ayırımı yapılamaz. Şahit ve zanlıyı dinlenmeden, hiçbir delil ve belgeyi dikkate almadan, sadece kadının beyanına dayanılarak verilen bir ceza, tamamen zulümdür. Hukuk adına işlenen bir cinayettir.
Not: İslam’da İnsan Hakları konusunun ancak 9 maddesi işlenebildi.
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp