Top
Dr. C. Ahmet Akışık

Dr. C. Ahmet Akışık

c.ahmetakisik@gmail.com

19/12/2020

Hadislere İnanmayan ve Kaderi İnkâr Eden İlahiyatçılar Mu’tezilî Olduklarını Neden Gizliyorlar?

Dr. C. Ahmet Akışık
 
Kader, ileride yaratılacak şeyleri, Allahü teâlânın ezelde bilmesidir. Yüce Allah her şeyi, kudreti ve ilmi ile yaratıyor. İşte kader, bu ilimdir. Kader, hiçbir şey yaratılmadan önce, Allahü teâlânın ilim sıfatının mahlûklara olan bağlılığıdır. Kaderin, iyisi, kötüsü, tatlısı, acısı, hep Allahü teâlâdandır, O’nun yaratmasıyladır.
Kaza ve kader konusu, şu başlıklar altında ele alınabilir:
 
Ayet-i Kerime’lerde kader 
 
1. Şüphesiz biz, (hikmetimiz gereği) her şeyi bir kaderle (bütün varlık ve olayların bilgisinin Levh-ı Mahfûz’da yazıldığı gibi ölçülü ve düzenli) yarattık (Kamer,49. Bk. Beydâvî).
2. Allah, her dişinin neye gebe olduğunu ve rahimlerin neyi artırdığını ve neyi eksilttiğini (gebelik süresini) bilir. Her şey, O'nun katında bir “ölçü” (kader) iledir (Onu aşmaz ve ondan geri kalmaz “Ra’d,8”). Bütün Ehl-i Sünnet Müfessirleri, âyetteki “miktar/ölçü”yü kader ile açıklamışlardır.
3. Biz, hiçbir memleketi, bilinen (Levh-ı Mahfûz'da yazılı) bir zamanı olmadan helâk etmedik. Hiçbir ümmet (topluluk), vadesini (takdir edilen ömrünü) ne öne alabilir, ne de erteleyebilir (Hicr,4-5. Bk. Beydâvî).
4. O (Allah), her şeyi yaratmış ve yarattığı o şeyleri (bütün canlı ve cansızları) bir ölçüye (hikmet, denge ve nizama) göre (onun mukadderatını, kaderini) takdir etmiştir (Furkân,2. Bk. Râzî).
5. (Resûlüm,) de ki: "Bizim başımıza ancak, Allah'ın bizim için (Levh-ı Mahfûz'da) yazdığı şeyler gelir. O, bizim (yaratıcımız, rızık vericimiz ve koruyucumuz olan) Mevlâmızdır. Öyleyse Mü'minler, yalnız Allah'a tevekkül etsin (güvenip her şeyi O’ndan istesin)ler (Tevbe,51. Bk. Beydâvî).
6. Allah, her şeyin (hayır, şer, iman ve küfür’ün) yaratıcısıdır. (Fakat şer, kötülük, dalâlet ve küfürde rızası yoktur.) O, her şeye vekil (her şeyi dilediği gibi tasarruf eden)dir (Zümer,62. Bk. Beydâvî).
7. Hâlbuki (mutlak kudret sahibi Allah,) sizi ve amellerinizi (işlerinizi) O yarattı (ve yaratmaktadır “Saffât,96”). Öyle ise, başkasına değil, ancak O’na ibadet edin (Bk. Medârik).
8. Aranızda ölümü (hepinizin rızık ve ecellerini zaman, mekân ve şekil yönünden farklı farklı)  biz takdir ettik. (Bu hususta bizi kim engelleyebilir?) Biz önüne geçile(rek istediğini yerine getiremeye)cekler(den) değiliz (Vâkı’a, 60. Bk. Medârik ve Kurtubî).
9. Göklerde ve yerde (ibâdet edilmeye lâyık olan, ancak tek) Allah'tır.  Sizin gizlinizi de bilir, açığa vurduğunuzu da. Sizin (hayır ve şer olarak) ne kazanacağınızı (sonunda karşılaşacağınız sevap ve cezayı) da bilir (En’âm,3).
10. (Peygamberimi ve Kur’an’daki) âyetlerimizi yalanlayanlar, (küfür ve dalâlet) karanlıklar(ı) içerisinde (hak olan İslam’ı duymayan ve söylemeyen) sağırlar ve dilsizler (gibi)dir. Allah, kimi dilerse, onu şaşırtır. (Her kim, iradesini küfür yolunda, Allah’a ve Peygambere isyanda kullanırsa, Allah, onun “dalâlet”ini yaratır. Fakat dalâletinden râzı değildir.) Kimi de dilerse, onu sırat-ı müstakîme iletir (Kim de iradesini iman yolunda, Allah’a ve Peygambere itâatta kullanırsa, Allah, onu “hidayet”e kavuşturur (En’âm,39. “Râzî ve Kurtubî”.)
11. Gaybın anahtarları (kulların bilme imkânı olmayan sevap, ceza, ecel, rızık, deprem ve azabın inişi gibi bilgiler) yalnızca O'nun (Allah’ın) katındadır. Onları ancak O, bilir. Karada ve deniz(ler)de (canlı ve cansız) olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki, (yüce Allah) onu bilmesin. Yerin karanlıkları içinde (yerin bütün tabakalarında) hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki, apaçık bir Kitap’ta (Levh-ı Mahfûz'da) olmasın (En’âm,59. Bk. Beydâvî, Râzî ve Semerkândî).
12. Yeryüzünde (kıtlık, âfet, deprem gibi) ve kendi nefislerinizde (beden kazası, hastalık, ölüm gibi) uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-ı Mahfûz'da) yazılmış (Allah’ın ilminde) olmasın “Hadîd,22”.)
 
Ehl-i Sünnet’te kaza ve kader
 
Ehl-i Sünnet âlimleri, âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerce beyan edilen kaza ve kader konusunu, Eshab-ı kiram’dan gelen bilgiler çerçevesinde açıklayarak ümmete bildirmişlerdir. Bu konu, Müctehid âlimler tarafından şöyle formüle edilmiştir:
1. İmam-ı A’zam rahmetüllahi aleyh. Allahü teâlâ, eşyayı (var olan) bir şeyden yaratmadı. Allah, eşyayı oluşundan önce, ezelde biliyordu. O, eşyayı takdir eden ve hükmünü idare edendir. Allah’ın dilemesiilmi, kazası, takdiri ve Levh-ı Mahfûz’daki yazısı olmadan, dünya ve ahirette hiçbir şey olmaz. Ancak O’nun Levh-ı Mahfûz’daki yazısı, hüküm olarak değil, vasıf (şartlara bağlı) olarak yazılıdır.
Kaza, kader ve dilemek, onun nasıl olduğu bilinemeyen sıfatlarındandır. Yüce Allah, yok olanı yokluğu hâlinde yok olarak bilir; onu yarattığı zaman, nasıl olacağını bilir. Var olanı, varlığı hâlinde var olarak bilir; onun yokluğunun nasıl olacağını bilir. Allah ayakta duranın ayakta duruş hâlini, oturduğu zaman da oturuş hâlini bilir. Bütün bu durumlarda yüce Allah’ın ilminde, bir değişme ve sonradan olma bir şey olmaz. Değişme ve ihtilâf, yaratılanlarda olur. (İmam-ı A’zam “ö.150/767”, el-Fıkhu’l-Ekber.)
2. Ehl-i sünnet âlimlerinin açıkladığına göre, yüce Allah, her şeyi takdir etmiştir. Onların miktarlarını, hâllerini ve zamanlarını var edilmeden önce bilmiştir. Sonra da bunlardan ezelî ilmindeki şekli ile var olacağını bildiği şeyleri yaratmıştır. İster yüce âlemde, ister alt âlemde her şey, yüce Allah'ın ilimkudret ve iradesi ile sâdır olur. İnsan dâhil yaratıkların bunda herhangi bir etkisi yoktur. Bütün bunlar da yüce Allah'ın onlara bu işi kolaylaştırması, O'nun kudreti, tevfiki ve ilhamı ile gerçekleşir. O, her türlü eksiklikten münezzehtir. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur, Allah’ın dışında bir yaratıcı yoktur. (Kamer,49. Bk. Kurtubî)
3. Akâid-i Nesefî şârihi İmam-ı Taftazânî. Allah'ın, olacak her şeyi ezelde takdir etmesine “kaza”, takdir edilen şeylerin eksiksiz şekilde âlemde gerçekleşmesine “kader” denir. (Kader ve kazâ kelimeleri, birbiri yerinde de kullanılır. Kader yerine, kaza denir.)
Allahü teâlâ, kullarına irade vermiştir. Bu irade, külli değil, cüz’îdir. Bununla kulları, camiye de, meyhaneye de gidebilmektedir. Hatta Firavun gibi ilâhlık iddiasında bulunabildiği gibi, Peygamber’in da’vetini kabul edip sıddîk da olabilmektedir. İşte bu irade özelliği ile onlar, sorumlu olmaktadırlar. Rahmeti gazabını aşan yüce Mevlâmız, kullarına zatını ve sıfatlarını tanıtan, hidayet ve dalâlet yollarını gösteren ve onlara sorumluluklarını bildiren Peygamberler de göndermiştir.  İhsan, yardım, fazl ve kereminin Mü’minler üzerinde olduğunu da vahyetmiştir. Bütün bunlara rağmen, kulları, küfür, şer ve isyanı seçerlerse, her şeyi yaratan Allah, bu fiilleri yaratır. Çünkü O’ndan başka yaratıcı yoktur. Fakat yüceler yücesi Allah, bunlardan asla razı değildir (Ebû Hafs en-Nesefî “ö.537/1143”, Akâid-i Nesefî, Taftazânî Şerhi “Özet olarak”).
 
Hadislerde kader 
 
1. Sizin her birinizin annesinin karnındaki yaratılışı, sperm, alâka ve mudga saflarından geçer. Sonra Allah tarafından, görevlendirilen bir meleğe: “Onun amelini, rızkını, ecelini, bir de şakî (Cehennemlik) veya saîd (Cennetlik) olduğunu yaz” diye emredilir. Sonra kendisine ruh üflenir (Buhârî, Bed’u’l-halk, 6).
2. Cebrâil aleyhisselâm, insan suretinde gelip Peygamber aleyhisselam’a İslam, İman, İhsan ve Kıyamet ile ilgili bazı sorular sorar. Hepsini cevaplandırır. İman ile ilgili soruyu Peygamber Efendimiz, şöyle açıklar:
Allah'a, Allah'ın Meleklerine, Kitablarına, Peygamberlerine ve Âhiret gününe inanman, bir de Kadere; hayrına ve şerrine iman etmendir (Müslim, İman 1; Tirmizî, İman 4; Ebû Dâvud, Sunnet 17; Nesâî, İman 5;  İbn Mâce, Mukaddime 10; Muvatta’, Kader 1-2; Sünen-i Ahmed, Aşare-i Mübeşşere, 179 ve 186)
3. Her ümmetin bir mecusîsi vardır. Bu ümmetin mecusîsi de "kader yoktur" diyenlerdir. Onlardan kim ölürse, cenazelerinde bulunmayın, onlardan kim hastalanırsa, ziyaretine gitmeyin. Çünkü onlar, Deccal’in ordularıdır. Allah, muhakkak onları Deccal’e kavuşturacaktır (Ebû Dâvud, Sunnet 17.) Deccal, Kıyamet’e yakın çıkacak hakkı, batıl; batılı, hak gösteren kâfir bir kişidir.
4. Ümmetimden iki grup vardır ki, onların İslam’dan hiçbir payları yoktur. Onlar, Mürcie ve Kaderiyye’dir (Tirmizî, Kader 13). Mürcie, “iman etmiş kişiye, günahları zarar vermez” inancına sahiptirler. Kaderiyye/Mu’tezile de kaderi/yazgıyı kabul etmeyen, ona inanmayan itikadî bir fırkadır.  
5. İbn Mâce’deki hadis-i şerifler:
Kul, şu dört şeye inanmadıkça, iman etmiş olmaz: (1) Allah’ın varlığına, birliğine, ortağının olmadığına, (2) Benim Allah’ın Resûlü olduğuma, (3) Öldükten sonra dirilmeye  (4) Kader’e.  
Kim kader meselesinde az bile konuşma (tartışma) yapsa, Ahiret günü, bu konuşmasından dolayı sorumlu tutulur. Kim bu konuda hiç konuşmazsa, niçin konuşmadı diye sorgulanmaz.
(İman) Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın Resûlü olduğuma şehadet etmen ve kader’in hayrına, şerrine, tatlısına, acısına, hepsine iman etmendir. 
Birr (hayır, iyilik ve ihsan)dan başka bir şey, ömrü arttırmaz ve dua’dan başka bir şey, kader’i geri döndürmez. (Ehl-i Sünnet âlimleri bu kadere, kaza-i muallak/şarta bağlı kader/kaza, demişlerdir. Kaza-i Mübrem olarak kayıtlı olanlar ise, hiç değişmez ve silinmez “İ. Rabbanî, Mektubat, I/217. Mek.”. Bk. Allah, dilediğini siler, dilediğini sabit bırakır, ümmü’l- Kitap onun katındadır “Rad,39”.) Şüphesiz kişi, işlediği günah yüzünden de rızkından mahrum kılınır.
Sizden hiçbir kimse yoktur ki, onun Cennetteki veya Cehennemdeki yeri, takdir ve tesbit edilmiş olmasın! 
Herkes ne için yaratıldı ise, ona müyesser kılınır/o, kolaylaştırılır (İbn Mâce, Mükaddime 10).
 
Mu’tezile’de kader inancı
 
Mu’tezile mezhebi, Eshâb-ı kiram’ın yolunu takip eden Cumhûr-ı Müslimin’e muhalefet eden bir dalâlet fırkasıdır. Sünnî Müctehidler bu fırkayı, hadiste beyan buyrulan 72 (İbn Mâce, Fiten 17) bid’at ve dalâlet fırkaları içinde saymışlardır.
Mu’tezile’nin kader ile ilgili görüşleri, şu ilkelerle özetlenebilir:
1. Nasların (âyet ve hadislerin) kabul ve güvenirliği, “akl”a uygunluğuna (dünya ve Ahirette bilginin zarûrî olmasına ve fizikî âlemin şartlarını taşımasına) bağlıdır.
2. Akla uygun düşmeyen âyetler, manaları sarih olsa da te’vil edilir.
3. Akla uygun düşmeyen hadisler (nakilleri sahih görülse bile), kabul edilmez ve dinde delil olarak kullanılmaz. Reddi hâlinde akla uymadığı veya uydurma olduğu gerekçe olarak gösterilir.
4. İnsan, hür bir iradeye sahiptir. İyilik de, kötülük de kendisine âittir. Bu konuda Allah’ın müdahalesi düşünülemez. Aksi hâlde cebr/zorlama olur. Kötülüğün yaratıcısı, Allah değildir. Dolayısıyla kul, bütün fiillerinin yaratıcısıdır. Allah, bu fiilleri, önceden yazmış değildir ve bilmez. Ancak ortaya çıktıktan sonra bilir.
5. Allah’ın va’d (sevap ve cennet) ve va’îd (ceza ve cehennem) haberleriyle açıkladığı mükâfat ve cezayı vermeye mecburdur/zorunludur.
6. Şefâat, Kabir Azabı, Münker ve Nekir Suali, Mizan, Sırat gibi âyet ve hadislerle bildirilen gerçekler, reddedilir.
7. Büyük günah işleyen fâsık”, tevbe etmeden ölürse, sonsuz cehennemde kalır.
 
Modernist İlahiyatçıların kader inancı
 
Mehmet Okuyan. Orada (Mi’rac’ta) Hazret-i Peygamber’e cennet ve cehennem gösterildi. Kimlerin cehenneme gideceği belli. Bir de isim listesi çıkarmazlar mı? O rivayeti kim uydurdu ise, sevmediği adamları listeye almış. Herkese göre liste farklı. Kimlerin cennete, kimlerin cehenneme gideceği listelenmiş ise, biz burada neyin hayatını yaşıyoruz? Allah kimin Mü’min, kimin kâfir olacağını yazmıştır, deniliyor. Öyle bir yazı yok. Böyle bir din olabilir mi? Şeytan gibi yaşayıp, melek gibi ölünmez. Her şeyi böyle “alın yazısı”na terk etmenin bir anlamı yok. Kader, ölçü demektir. Bizim kaderimiz, irademizdirEvleneceği kimse, onun kaderi midir? Hayır, “yazılmıştır” kısmı yanlış (videosu var).
Mustafa İslamoğluKadere iman var demek, insanın özgür iradesi, yok demektir. Bu, Allah’a iftiradır. Kader, Allah’ın bize irade vermesidir. Onun için insan, iradeli eylemlerinden sorumludur. Yazgı, böyle bir şey yok. Kadercilik, şeytanın dinidir. İslamoğlu’na âit Kader Risalesi, Müctehid ve zâhid âlim Hasan-ı Basrî maskesi kullanılarak Müsteşrik ağzıyla yazılan kamuflaj bir sapkınlık ürünüdür (videosu var).
Abdülaziz Bayındır. Ezelde her şey, meselâ cennetlik ve cehennemlik olanlar yazılmışsa, o zaman bu dünyanın bir manası kalır mı? Resül göndermesi de manasız olur. Allah, ezelde her şeyi biliyorsa ve bu bilgiye göre gerçekleşme oluyorsa, Allah, niye insanları imtihan ediyor? Neticesi belli olan bir imtihanı, Allah, niye yapsın? Bana bir soru soruldu. “Allah, bir kimsenin kiminle evleneceğini bilir mi?” Ben de “bilmez” dedim (videosu var).
H. Atay başta olmak üzere, Mu’tezile itikadındaki hiçbir İlahiyatçı, Ehl-i Sünnet’in açıkladığı kadere inanmaz.
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp