Top
Yılmaz Özdil

Yılmaz Özdil

yozdil@hurriyet.com.tr

27/09/2022

Gökyüzünün altındaki en güzel yeryüzü

Beş altı yıl kadar önceydi sanırım, imza günüm için Aydın'a gittim, havada bozuk yumurta gibi tuhaf bir çürük kokusu vardı.

Tarihin babası Herodot'un “yeryüzünde en güzel iklimin bulunduğu yer, gökyüzünün altındaki en güzel yeryüzü” dediği şehirdir Aydın…

Çürük yumurta kokuyordu.

Nedir bu dememe gerek kalmadı, çünkü kimi görsem isyan edercesine şikayet ediyordu, “jeotermal santral” diyorlardı.

İstanbul'a döner dönmez ilk işim, bunu haber yaptırmak olmuştu.

Ve, ilk o zaman dikkatimi çekmişti… Jeotermal santrallardan şikayet eden vatandaşların haberi yayınlanır yayınlanmaz, hemen ertesi gün, malum gazetelerde jeotermal santralların faydalarını anlatan röportajlar çıkıyordu!

Bir yıl kadar sonra, bir televizyon programı için tekrar gittim Aydın'a… Nefes almamızı güçleştiren koku daha da ağırlaşmıştı.

Vatandaşlar kameraya göstermek için pankartlar hazırlamıştı, “jeotermal santralları istemiyoruz” diye çırpınıyorlardı.

Elimizden geldiğince duyurmaya gayret ettik.

Medyada jeotermal santralların olumsuz etkileriyle alakalı haberler arttıkça, hadise iyice çirkinleşmeye başladı, hukuk mücadelesiyle direnmeye çalışan vatandaşların üstüne bibergazıyla, tomalarla gitmeye başladılar, köylere giriş çıkışları bile yasaklamaya başladılar.

Üç beş yedi derken, durdurulmadı, aksine yol verildi, Aydın'da bugün 40'ın üstünde jeotermal santral var.

Netice?

Daha doğrusu neticelerden sadece biri demek lazım…

Bu yıl üretilen incirin yüzde 80'inde kalite sorunu var.

Yazmaya elim varmıyor ama, halk arasındaki tabirle “hurda” niteliğinde olduğu söyleniyor!

Aydın'da 7.5 milyon incir ağacı var.

40 bin aile incirle geçiniyor.

Oğlanların sünnet düğünüdür incir.

Kızların mürüvvetidir.

Ev, otomobil gibi gelecek planları bile incir hasatı üzerine kuruludur.

Aydın incirini dünyanın en kaliteli inciri yapan sebep, Herodot'un tee 2 bin 500 yıl önce söylediği gibi, Aydın'ın iklimidir, havasıdır, nem oranıdır, rüzgarıdır… Jeotermal santrallar işte bunu bozuyor.

İzmir çocuğu olarak kuru incir bağımlısıyım, hiç üşenmem her yıl eylül ayında sırf bu iş için İstanbul'dan Aydın'a giderim, kışlık kuru incirimi Aydınlı aile dostlarımızdan alırım, maalesef bizzat şahidim, incirimiz eski incirimiz değil. (Bu yıl bardacıkların da hiç keyfi yoktu.)

Jeotermal santral şakşakçıları, temiz enerji ürettiklerini, doğaya buhardan başka hiçbir atık salmadıklarını, buharın da temiz su olduğunu söylüyorlar.

Halbuki, jeotermal santrallar yeraltından ağır metalleri emiyor, havaya salıyor, ağır metaller çiy'le yağmurla bitkilerin üzerine, incir ağaçlarının üzerine iniyor, çatlatıyor, yarıyor, bozuyor.

Üstelik, şakşakçıların iddia ettiği gibi havaya bırakılan sadece su buharı bile olsa, o buhar bölgenin doğal nem oranını bozuyor, ekolojik dengeyi bozuyor, incirin kalitesini hurdaya çeviriyor.

Jeotermal santralların incire zarar vermediği, incir üretiminde azalma olmadığı, hatta artış olduğu söyleniyor.

Halbuki, üretim tek başına cevap değil.

Çünkü, her yıl daha fazla incir ağacı dikildiği için, üretim elbette artıyor, ama kalite her yıl düzenli olarak düşüyor.

Aydın'da yaşayan herkes gayet iyi bilir ki, eskiden incirin yüzde 20'si hurda olurdu, bugün yüzde 20'si anca kaliteli oluyor.

Kaliteliyle hurda arasında dünya kadar fiyat farkı var, kaliteli incir 60 liraya rahat rahat alıcı bulurken, perakende de 150 liraya kadar çıkarken, hurda 10 liraya zor gidiyor.

Bugün incir.

Yarın üzüm'de aynısı olacak.

(Jeotermal santralların, yani kısaca jes'lerin Aydın'da yarattığı tahribatın benzerini, Karadeniz'de hes'ler yüzünden yaşıyoruz.

İncirin kalitesini bozan kafa, hamsi'nin neslini tüketiyor.

Çünkü…

Sonbaharda ağaçların yaprakları dökülüyor, çürüyor, bu çürümüş yapraklar ormanlardan süzüle süzüle gelen derelerle denize taşınıyor, mikroskobik boyutlardaki planktonlar bu bitkisel yükle karnını doyuruyor, hamsi de planktonları yiyerek besleniyor.

Hes tabir edilen setler, dereleri kurutmakla kalmıyor, derelerin taşıdığı bitkisel yükü tutuyor, denize ulaşmasını engelliyor, planktonlar azalıyor, hamsi de yiyecek plankton bulamıyor.

Hesler yüzünden ekosistem bozuluyor, besin zinciri kopuyor.)

Hes denilen, jes denilen kavramlar, kontrolsüz/denetimsiz çoğalarak, temiz enerji masumiyeti altında canımız memleketimizin canına okuyor.

Gözü paradan başka hiç bir değeri görmeyen, sebep sonuç ilişkisini kuramayan, attığı adımın nereye varabileceğini kestiremeyen, hukuk tanımaz, bilime kulak asmaz zihniyet yüzünden, gökyüzünün altındaki en güzel yeryüzü avucumuzdan kayıp gidiyor.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları