Top
Yılmaz Özdil

Yılmaz Özdil

yozdil@hurriyet.com.tr

18/10/2019

Mektup

1923.

Yine böyle bir ekim günüydü.

10 bin kilometre uzakta, New York eyaletindeki Elmira şehrinde bir evde, 10 yaşında bir çocuk, babasının daktilosunun başına oturmuş, o çocuksu heyecanıyla mektup yazıyordu.

Gazi Mustafa Kemal Paşa

Angora, Türkiye

Sayın efendim,

Ben 10 yaşında Amerikalı bir çocuğum.

Türkiye ve yeni hükümetine büyük ilgi duyuyorum.

Siz ve bayan Kemal hakkında bir röportaj okudum.

Türkiye hakkında bir defterim var.

Şimdiden siz ve bayan Kemal hakkında birçok yazı ve resim topladım.

Lütfen bir Amerikalı çocuğa küçük bir not ve imzalı fotoğrafınızı gönderin.

Bir gün Türkiye'yi görebileceğimi umut ediyorum.

Saygılarımla,

Curtis LaFrance

Mektup, Ankara'ya ulaştı.

Mustafa Kemal okudu.

Çalışma odasına gitti, oturdu, cevap yazdı.

Mustafa Kemal'in ABD'ye yazdığı ilk resmi mektuptu.

Türkiye Cumhuriyeti Riyaseti,

hususi

Mister Curtis LaFrans'a,

Mektubunuzu aldım.

Türk vatanı hakkındaki alaka ve temenniyatınıza (iyi dileklerinize) teşekkür ederim.

Arzunuz vechiyle bir adet fotoğrafımı leffen (ilişikte) gönderiyorum.

Amerika'nın zeki ve çalışkan çocuklarına yegane tavsiyem, Türkler hakkında her işittiklerine hakikat nazarıyla bakmayıp, kanaatlarini mutlaka ilm ve esaslı tedkikata (hakkıyla anlayıp, araştırmaya) isnad ettirmeye (dayandırmaya) bilhassa atf-ı ehemmiyet (önem) eylemeleridir.

Hayatta nail-i muvaffakiyet ve saadet olmanızı temenni eylerim.

Türkiye Reisicumhuru

Gazi Mustafa Kemal

Henüz 10 yaşındaki Curtis, Amerikan bağımsızlık mücadelesinin kahramanı, yeni kıtaya özgürlük fikrini aşılayan Fransız aristokrat Lafayette'in soyundan geliyordu.

Fransız devriminin en güçlü karakterlerinden biri olan Lafayette, Amerikan bağımsızlık savaşı patlak verince Philadelphia'ya gitmiş, İngilizlere karşı Amerikalıların safında yeralmış, general olmuş, George Washington'la beraber İngilizleri söküp atmış, “iki dünyanın kahramanı” ilan edilmişti.

İşte böyle bir adamın soyundan gelen Curtis, özgürlük, bağımsızlık hikayeleriyle büyümüştü.

O küçücük yaşına rağmen “bağımsızlık” kavramının, dünyadaki en saygın yaşam biçimlerinden biri olduğunu biliyordu.

Amerikan gazetelerinde Türk Kurtuluş Savaşı'yla alakalı haberleri merakla okumuş, The Saturday Evening Post dergisinde yayınlanan Mustafa Kemal röportajını okumuş, okudukça hayran olmuş, yeni kurulan şehir “Angora”yı çok merak etmişti.

Ulaşır mı ulaşmaz mı, ciddiye alınır mıyım alınmaz mıyım diye düşünmeden, yukardaki mektubunu yazmıştı.

75 yıl geçti.

Tamı tamına 75 yıl boyunca Türkiye'nin bu mektuptan haberi olmadı.

Çünkü, Mustafa Kemal bu mektubu, fırsattan istifade propaganda yapmak için, Türkiye Cumhuriyeti'nin reklamı olsun diye yazmamıştı.

Ne gazetelerin haberi olmuştu, ne de Amerikan konsolosluğuna duyurulmuştu.

10 bin kilometre uzaktaki 10 yaşındaki bir çocuğun samimi duygularına, samimi bir cevap vermişti, hepsi buydu.

Curtis büyüdü, Yale Üniversitesi'nde okudu, makine mühendisi oldu, Columbia Üniversitesi'nde işletme yüksek lisansı yaptı, Çek cumhuriyetine gitti, Prag'ta Charles Üniversitesi'nde Slav dilleri üzerine eğitim alırken, İkinci Dünya Savaşı patladı, ülkesine döndü, aile şirketinin başına geçti, fabrika kurdu, itfaiye kamyonları üretti, Avrupa'dan Afrika'ya onlarca ülkeye ihracat yaptı, çok zengin bir işadamı oldu, Newport Sanat Müzesi'nin, Tarih Kurumu'nun, Newport Müzik Festivali'nin, Redwood Kütüphanesi'nin en büyük sponsoru oldu, yılın hayırseveri ödülü aldı.

85 yaşındayken, ABD'de yaşayan Saliha Sulander isimli Türk vatandaşıyla tesadüfen tanıştı. Sohbet sohbeti açınca, Mustafa Kemal'in kendisine yazdığı mektuptan bahsetti.

Saliha hanım kulaklarına inanamıyordu, acaba ben mi bilmiyorum diye araştırdı, hayır, mektuplaşmadan kimsenin haberi yoktu.

Amerikan Life dergisi 1959'da bu mektupları yayınlamıştı ama, dünyadan haberi olmayan sayın basınımızın haberi olmamıştı.

Saliha Sulander derhal Türk büyükelçiliğine gitti, bu mucizevi tesadüfü anlattı.

Elçilik görevlilerimiz Curtis'e ulaştı, mektup incelendi, netleştirildi, Ankara haberdar edildi.

Yıl 1998'di.

Bülent Ecevit'in talimatıyla, kültür bakanımız İstemihan Talay tarafından Türkiye'ye davet edildi.

Curtis, kızıyla birlikte Ankara'ya geldi.

“Polatlı diye bir yer olduğunu biliyorum, resmi davetlerden önce Polatlı'ya gitmek istiyorum” dedi.

Herkes merak etti tabii, hay hay gidelim ama, niye Polatlı?

Meğer, Curtis henüz iş hayatına yeni başladığı dönemde Polatlı belediyesi'ne itfaiye aracı satmıştı iyi mi… Gittiler Polatlı'ya, 40 sene önce sattığı itfaiye aracı hâlâ kullanılıyordu.

Aslında, Türkiye'ye ilk gelişi değildi.

1960'tan itibaren defalarca gelmişti, Ankara'yı İstanbul'u İzmir'i gezmişti, tekneyle Ege ve Akdeniz kıyılarımızı dolaşmıştı.

Her gelişinde Anıtkabir'i ziyaret etmiş, kendisine ömrü boyunca ilham veren Atatürk'ün kabri başında saygı duruşunda bulunmuştu.

Ama bu defa farklıydı, bu defa Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmi davetlisi olarak Ankara'daydı.

“Hayatımın en duygulu anını yaşıyorum” dedi.

Mustafa Kemal'in kendisine gönderdiği mektubu, Anıtkabir müzesinde sergilenmek üzere Türkiye'ye armağan etti.

Anıtkabir'deki törende kısa bir konuşma yaptı.

“1938'te Atatürk'ün öldüğünü duyduğumda 25 yaşında bir delikanlıydım, niye ağladığımı kimse anlamamıştı” dedi.

2012 yılında, 99 yaşındayken vefat etti.

Curtis'in uykusunda vefat ettiği gece, 10 Kasım'dı!

Curtis'le Mustafa Kemal mektuplaşırken…

İstanbul'da Mary doğdu.

Amerikan konsolosluğunda ticaret ataşesi olarak görev yapan Julian Gillespie'nin kızıydı.

Türkiye Cumhuriyeti'nde dünyaya gelen ilk Amerikalı'ydı.

16 yaşına kadar Türkiye'de yaşayan Mary, 1981 yılında, Atatürk'ün doğumunun yüzüncü yılında, hatıralarını şöyle anlattı.

“Maçka'da oturuyorduk. Yaz aylarında Florya'ya giderdik.

Yüzerdik, piknik yapardık.

Atatürk'ün Florya plajındaki köşkü, bize çok yakındı.

Hiç unutmuyorum, yedi yaşındaydım…

Mustafa Kemal Atatürk yanımıza geldi.

Babam ve orada bulunan Amerikalılar kendisini saygıyla selamladılar.

Babam, beni ve kardeşimi Atatürk'e takdim etti.

Bizler küçük olduğumuz için O'nun büyüklüğünü kavrayabilecek durumda değildik, bizimle oynamasını, oyuncak fincanlarımızla çay içmesini istedik, kumdan pastalar yapmıştık.

Atatürk bizim oyuncak fincanlarımızı aldı, çay içer gibi yaptı, kumdan pastaları yiyormuş gibi yaptı, çok güzel olmuş diye iltifat etti.

Çok sevinmiştik.

O'nu denizde yüzerken gördüğümüz zaman el sallardık, gel bizimle oyna diye çağırırdık.

Bir defaki gelişinde ağlıyordum, niye ağlıyorsun diye sordu, bebeğim hasta dedim… Atatürk gitti, elinde siyah çanta olan biriyle geri geldi, doktor getirdim dedi!

Doktor steteskopla oyuncak bebeğimin göğsünü dinledi, nane şekerini ilaç olarak verdi.

Şimdi bu büyük adamın biz çocukları kırmadan arkadaşlık etmesini düşününce, O'na olan saygım ve hayranlığım sonsuz hale geliyor.”

Hollywood burada olsa, yüz kere filmini çekerlerdi.

10 bin kilometre uzaktaki Amerikalı çocuk, Mustafa Kemal'le mektup arkadaşı oluyor, Türkiye Cumhuriyeti'nde dünyaya gelen ilk Amerikalı çocuk, Mustafa Kemal'le oyun arkadaşı oluyordu.

1933…

Türkiye Cumhuriyeti onuncu yaşını kutlarken, Roosevelt, ABD başkanı seçilmişti.

Mustafa Kemal, milli mücadeleye daima yamuk bakan ABD başkanları Coolidge ve Hoover dönemlerinde temas ve mesafeyi korumuştu, ciddi manada ilişki kurmamıştı.

Roosevelt seçilince, hamle yaptı.

Roosevelt pul meraklısıydı.

Hem de öyle böyle değil, dünyanın en önemli pul koleksiyonerlerinden biriydi.

Mustafa Kemal özel olarak hazırlattı, Türk posta pullarından zamksız bir seriyi Beyaz Saray'a gönderdi.

Üç kuruşluk pul, paha biçilmezdi.

Roosevelt derhal teşekkür mektubu yazdı.

Sürpriz hediyeden aldığı hazzı koleksiyoner heyecanıyla tarif ediyordu…

Azizim Cumhurbaşkanı,

Çok kısa süre içinde gerçekleştirmiş olduğunuz harikulade eseriniz (Türkiye Cumhuriyeti) karşısında duyduğum heyecanı dile getirmek isterim.

Nadir olan istirahat zamanlarımda, bana göndermek lütfunda bulunduğunuz Türk Posta Pulları Koleksiyonu'nu seyretmekteyim.

Pullar üzerinde resmedilmiş olan manzaraları bir gün kendi gözlerimle görmeyi ümit ediyorum.

Samimi saygılarımla ve güzel temennilerimle,

vefakarınız,

Franklin D. Roosevelt

Mustafa Kemal'in duygusal zekası, Türkiye'ye hiç ayak basmamış olan ABD Başkanı'na posta pullarımız üzerinden Türkiye seyahati yaptırıyordu.

Roosevelt aynı bakış açısıyla karşılık verdi.

Maddi değere değil, Mustafa Kemal'in kişisel merakına odaklandı.

Üzerine ay-yıldız işlenmiş “müzik dolabı” gönderdi.

Şişli'deki Atatürk Müzesi'nde sergileniyor.

Türkiye-ABD ilişkileri, işte bu mektuplarla kuruldu.

Eşit, saygılı, insaniydi.

Ve, yine bir ekim ayı…

ABD başkanı, Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanına mektup yazdı.

“Ekonominizi yok etmek istemem, ki yaparım” diyor.

“Terör örgütüyle otur anlaş” diyor.

“Dünyayı hayal kırıklığına uğratma” diyor.

“Senin bazı sorunlarını çözdüm” diyor.

“Eğer dediklerimi yapmazsan, tarih seni şeytan olarak görür” diyor.

“Uysal ol” diyor.

“Aptallık etme” diyor.

Türkiye, Türkiye olalı, böylesine aşağılanmamıştı.

Trump'a dengesiz hıyar filan diyerek, kendi kendimizi mutlu edebiliriz ama, gelin, daha işe yarar bir şey yapalım…

Amerikalı çocukların ilham aldığı, ABD başkanlarının hürmet ettiği Cumhuriyet'ten, bu hazin Cumhuriyet'e nasıl savrulduğumuzu tekrar tekrar düşünelim.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları