Top
Ümit Zileli

Ümit Zileli

ümit zileli@korkusuz.com.tr

24/09/2022

“Avukat olman ne ifade ediyor?”

Sanırım 90’ların sonuydu…

Televizyon haberlerinde polisin bir öğrenci eylemine müdahalesini izliyordum. Hiç de hoş görüntüler değildi, gencecik çocuklar biber gazı ve cop altında çeresizce kaçmaya çalışıyor, gencecik kızlar saçlarından sürükleniyordu… O zaman henüz o söylem icat

edilmiş miydi anımsamıyorum ama olanlar tam da öyleydi:

Orantısız güç!

Dehşet içinde izlerken, bir polisin copunu kaldırmış, yerde yatan bir kızcağıza indirmesine ramak kala bir başka polisin arkadaşına müdahale ettiğini gördüm, aynı anda da şöyle bağırıyordu:

Dur, yapma, basın var yapma!

O polis bunun üzerine copunu indirdi, kızın kolundan tutup ilerideki otobüse doğru ite kaka götürdü… Yaklaşık çeyrek asır önce yaşanan bu olay, o günlerde basının, televizyonların şöyle ya da böyle bir etkisi olduğunu gösteriyor diye düşünüyorum…

Düşünüyorum, çünkü “orantısız güç” yıllar içinde giderek artan bir ivmeyle egemen oldu toplum üzerinde; öğrencisinden işçisine, memurundan öğretmenine, çiftçisinden esnafına, sanatçısına ülkenin neredeyse tüm meslekleri bu güçten nasibini aldı!

Hatta, dokunulmazlığı olan milletvekilleri de bu durumdan epey yüksek oranda paylarını aldılar! Bunu, şu şekilde de ifade edebiliriz.

İnsanlar anayasal hakları olan, izin almak zorunda olmadıkları, yalnızca bildirimde bulunmalarının yeterli olduğu “gösteri ve yürüyüşlerde” bile cop, biber gazı, basınçlı su ile orantısız gücü iliklerine kadar yaşadılar!

Ancak, bırakın anayasal hakkı, gösteri ve yürüyüş hakkını, gele gele valilik ya da kaymakamların “güvenlik gerekçesiyle” yasak koyduğu konserlere, basın açıklamalarına kadar geldik!

Yeni Türkiye’de anayasanın değil, “Tek adam” rejiminin kuralları geçerliydi artık!

Tek adam rejiminde bir günün hikayesi!

Yukarıda anlattıklarıma, yalnızca bir günde yaşananları örnek göstereceğim…

Ekrem İmamoğlu aleyhinde Yüksek Seçim Kurulu Başkan ve üyelerine hakaret ettiği iddiasıyla açılan davanın her ne hikmetse sürekli ertelenen duruşmalarından sonuncusu önceki gün Anadolu Adliyesi’nde yapılacaktı…

Yine ertelendi!

Duruşma daha ertelenmeden Kartal Kaymakamlığı’nın “toplanma, basın açıklaması yapma, ve gösteri yürüyüşü” yasağı kararı geldi!  Adliyenin önünde adeta olağanüstü hal uygulaması vardı. Etraf polisten geçilmiyordu! CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, durumu şöyle açıkladı.

Sandıkta yapamadıklarını, yargı yoluyla yapmak gibi bir arzuları var!

Aynı sıralarda, Cumartesi Anneleri’nin 700’üncü hafta eyleminde gözaltına alınan, aralarında kayıp yakınlarının da bulunduğu 46 kişinin Çağlayan Adliyesi’nde duruşması vardı. Kayıp yakınlarının yapmak istediği basın açıklaması burada da engellendi.

Zaten Kağıthane Kaymakamlığı da “kamu güvenliği” gerekçesiyle “ toplantısı ve gösteri yürüyüşlerini” yasaklamıştı! Sonrası, bilindiği gibiydi:

Polisin sert müdahalesi!

O yanıt bu rejimin gerçek yüzünü gösteriyordu!

Aralarında SOL Parti üst düzey üyelerinin, davanın avukatı Meriç Eyüboğlu’nun, 12 Eylül döneminde gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren’in kardeşi, DİSK Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren’in de bulunduğu en az 16 kişi gözaltına alındı.

Gözaltına alınanlardan biri de eski ÖDP Başkanı, SOL Parti üyesi Alper Taş’tı. Televizyon ekranında hayretler içinde izledim; Alper Taş, sürüklenerek, darp edilerek götürüldü polis otobüsüne doğru. Burada yere yatırılıp ters kelepçe takılınca SOL Parti İstanbul İl Başkanı ve Taş’ın avukatı Deniz Demirdöğen müdahalede bulundu ve şöyle dedi:

Ben avukatım. Ters kelepçe yapamazsın. İşkence yapamazsın…

Avukata doğru koşarak gelen bir sivil polis ise şu yanıtı verdi:

Avukat olman ne ifade ediyor?

Ardından, avukata “Çek git” diye bağırıp yerine döndü!

Gerçekten her şeyi ortaya koyan müthiş bir yanıttı! Sağ olsun sayesinde öğrenmiş olduk;  Türkiye de herhangi bir yurttaşın o yurttaşın avukatının, bir siyasi parti liderinin, bir gazetecinin, toprağını savunan bir köylünün, hakkını arayan bir çalışanın hiçbir şekilde bir hakkı yoktu, varsa da hiçbir şey ifade etmezdi!

Bunun adına da evrensel dilde yalnızca “Faşizm” denirdi!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp