Top
Ümit Zileli

Ümit Zileli

ümit zileli@korkusuz.com.tr

06/03/2019

Bu ülkeyi kadınlar kurtaracak!..

Bu hafta tüm dünyada kadınlara ait!..
Çünkü bu hafta 8 Mart Haftası… Çünkü 8 Mart Dünya Kadınlar Günü.. Ve artık bir güne sığmıyor, dünyanın pek çok yerinde hafta süresince etkinlikler yapılıyor… Aslında evrensel adı Dünya Emekçi Kadınlar günü! Niçin 8 Mart diyeceksiniz, anlatayım…
Emekçi kadınların daha iyi bir yaşam, eşitlik, seçme ve seçilme hakkı mücadelesi aslında 1600'lü yıllara kadar uzanıyor. Ancak dünyada ilk büyük eylem ABD'nin New York kentinde 8 Mart 1857 tarihinde yapıldı… Bir dokuma fabrikasında çalışan 40 bin işçi, 16 saatlik günlük çalışma süresinin 10 saate indirilmesi ve ücretlerde artış yapılması talebiyle greve gitti… Kadın işçilerin örgütlediği bu grev, o güne kadar görülmemiş büyüklükte bir eylemdi.
Güvenlik güçleri eylemi durdurmak için kadın işçilere saldırdı ve fabrika sahiplerinin de desteğiyle binlerce işçiyi fabrikaya kilitledi. İşte bu sırada çıkan yangında içeride kilitli kalan işçilerden 129'u yanarak can verdi!.. Amerikan basını bu olaya sayfalarında neredeyse hiç yer vermemişti ancak işçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katılmış ve bu tören de büyük bir protestoya dönüşmüştü!..
Aradan uzun yıllar geçti; kadın direnişi dünyanın her yerinde yükseliyordu, Mesela Yeni Zelanda 1893 yılında, Avustralya 1902'de kadınlara seçme ve seçilme hakkını tanıyordu… Avrupa'da ise bu hak kadınlara ilk olarak Finlandiya'da 1906 yılında verilecekti!.. Ancak kadınların aşması gereken daha çok engel vardı…

Kadın kazandı, dünya kazandı!..

Uluslararası anlamda ilk Emekçi Kadınlar Günü 19 Mart 1911'de gerçekleşti.
Almanya, İsviçre, Avusturya ve Danimarka'da on binlerce kadın eylem yaptı… Bir sonraki yıl Fransa, Hollanda ve İsveç de kadınların mücadele gününü kutlamaya başladı. Ancak bu kutlamaların yapıldığı Fransa'da mesela, kadınlar seçme ve seçilme hakkına ancak 1944 yılında kavuşabildi… Bu tarih İsviçre'de ise 1974 yılı olacaktı!..
Yine İngiltere'de mesela kadınların neresinden baksanız 200 yıla yayılan mücadelesi kadınların 1919 yılında kısmen, 1928 yılında ise tamamen seçme ve seçilme hakkına kavuşmasını sağladı…
Kadınlar Rusya'da Emekçi Kadınlar Günü'nü 1913'te, Çarlık döneminin en karanlık zamanlarında kutladılar… Her şey yasaktı ancak kadınlar illegal de olsa etkinlikler yapmayı başardı. Bu, despot iktidarın ömrünü tamamlamakta olduğunun, yeni bir düzene doğru yol alındığının en önemli işaretiydi…
-Kadınlar 5 yıl sonra Sovyetler Birliği'nin ilk yılında, 1918'de haklarını aldılar!..

Cumhuriyette kadın olmak!..

Peki ya Türkiye'de?..
Kadın, Anadolu topraklarında yüzyıllarca acı çekti!.. İkinci sınıf bile değil, üçüncü, dördüncü, beşinci sınıf olarak hor görüldü, eve kapatıldı, çalışmasına izin verilmedi… Saray haremindeki kadın da, fakir evindeki kadın da aslında aynı kaderi paylaşıyordu; biri şatafat içinde, diğeri sefalet içinde!… Büyük şair Nazım Hikmet, İstiklal Savaşı'nda kadınlarımızı anlattığı o muhteşem şiirinde bu durumu, şu müthiş dizelerle anlatıyordu:
-Gece aydınlık ve sıcak/ ve kağnılar tahta yataklarında/ koyu mavi humbarlar çırılçıplaktı/ ve kadınlar/ birbirinden gizleyerek/ bakıyorlardı ayın altında/ geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine./ Ve kadınlar/ bizim kadınlarınız/ korkunç ve mübarek elleri/ ince küçük çeneleri, kocaman gözleriyle/ anamız, avradımız, yârimiz/ ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen/ ve soframızdaki yeri/ öküzümüzden sonra gelen/ ve dağlara kaçırıp uğruna hapis yattığımız/ ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki/ ve kara sabana koşulan ve ağıllarca/ ışıltısında yere saplanan bıçakların/ oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan/ kadınlar/ bizim kadınlarımız…
Yüzyıllarca tıpkı koca şairin anlattığı gibi yaşadılar… Ta ki, Kurtuluş Savaşı'na kadar!.. Sonrası en büyük destanlara konu olacak parlaklıkta, ışıl ışıl bir mucizeydi!.. Büyük Devrimci Mustafa Kemal, daha devrimlere yıllar varken şöyle diyecekti:
-Dünyada hiçbir milletin kadını, milletini kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadınından daha fazla çalıştım diyemez!..
Anadolu kadını bu yüceltici sözlere çok sevindi doğal olarak… Ancak kadını asıl yücelten, erkekle eşitleyen, özgürleştiren devrimler bir kaç yıl sonra geldi. Kadın iş dünyasına adım attı, sanat dünyasında yer buldu. 1930'da belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını elde etti. 1935 yılında ise TBMM'de 19 kadın milletvekili olacaktı!..
Buraya kadar çok güzel! Ancak tarihin bir cilvesi olsa gerek, insanoğlu kolay kazandığı, yukarıdan altın tepsi içinde sunulan hakları maalesef anlayamıyor, özümseyemiyor, içselleştiremiyor!.. Direnerek, uğrunda mücadele ederek kazandıklarını ise göze göz, dişe diş koruyor!..
Ne yazık ki, ülkemizde de birinci şık egemen oldu!.. Kadınların önemli bir bölümü verilen hak ve özgürlüklere yanaşamadı bile… Bunda devrimlerin yarım kalmasının da etkisi büyük kuşkusuz ancak yine de bugün gelinen noktaya bakınca, kadının iş dünyasındaki konumuna göz atınca insanın içi cız ediyor!..
Kadını eve kapatmak, üretimden uzaklaştırmak, ikinci sınıf konuma hapsetmek isteyen kafa epey yol almış görünüyor. Ancak inanıyorum ki, kadın yine kazanacak, haklarını mutlaka korumanın yolunu açacak…
-Çünkü ancak kadın kazanırsa Türkiye özgürleşir!..

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp