Top
Ümit Zileli

Ümit Zileli

ümit zileli@korkusuz.com.tr

01/12/2022

Kendi ülkende köle olmak!

Yıllar önceydi, kafamı iyice karıştıran bir haber okumuştum…

Bir yerde bir yanlış, hem de fena halde bir yanlış vardı ama nerede?.. Haber şöyleydi:

İngiltere, Rus Gazprom şirketinin ülkedeki en büyük gaz sağlayıcı Centrica’yı devralmasını önlemek için ülkedeki satın alma sistemini değiştirmeyi düşünüyor. Ticaret ve Endüstri Bakanı Alan Johnson, “stratejik” olarak nitelenen enerji şirketinin Rus Gazprom’a satışının engellenmesi için yeni yasa hazırlığı başlattı.

Nasıl, sizin de kafanız karıştı değil mi?!.. Neymiş; Rus şirketi İngiliz enerji şirketini satın almak için teklif vermiş, başta Ticaret Bakanı olmak üzere İngiliz milleti ayağa kalkmış!. Neden?. Çünkü şirket stratejikmiş!

– Peki, hani ya liberalizm?

Hani devletin küçülmesi? Hani “babalar gibi” satış? Türkiye en değerli varlıklarını peşkeş pardon özelleştirme adı altında ele güne ikram ettiğinde sırtını sıvazlayıp “işte piyasa ekonomisi budur” nutukları çekenler, kendileri söz konusu olduğunda niçin en koyusundan “devletçi” kesiliyordu acaba?.

– En stratejik alanlardan biri kabul edilen iletişim alanında, milyonlarca aboneye sahip Telsim’i İngiliz Vodafone şirketi satın almamış mıydı?!..

Batılı dostlarımız bunu hep yapıyor!..

Çin, ABD’de orta büyüklükte bir enerji firmasını almaya kalkınca liberalizmin sarsılmaz kalesi Amerika ayağa kalktı!.. Gerekçe neydi?. Satılacak şirket “stratejik”ti, güvenlik gerekçesiyle yabancıya satılamazdı!..

Fransa’nın süt-yoğurt firması Danone, bir Amerikan şirketine satılacak diye Fransız halkı ayaklanmıştı!.. Stratejik olması bir yana, eninde sonunda bir yoğurt firması olan Danone’un satılmasına Cumhurbaşkanı, “O bizim milli gururumuz” sözleriyle karşı çıkmıştı!

– Peki, bizim gururumuz yok muydu?!

Namuslu bir kalemin kehaneti!

Dünyanın namuslu ekonomi uzmanları çok uzun yıllardır emperyalizmin bu çok basit ve bir o kadar da çirkin oyununu, gayet anlaşılır bir şekilde açıklıyorlar…

Gelişmiş ülkeler bu gelişmelerini kendi sanayilerini, tarımlarını gümrük duvarları ve kotalarla koruyarak sağlamışlardı. Ama aynı ülkeler, gelişmekte olan ülkelere “piyasa ekonomisi” yoluyla sızarak henüz zayıf durumdaki sanayileri, tarımı, bankacılık sistemini, işletmeleri silindir gibi eziyor ve özelleştirme adı altında ülkelerin tüm zenginliklerine kayıtsız şartsız el koyuyorlardı!

– İşte acımasız ama sapına kadar gerçek buydu!..

O namuslu ekonomi uzmanlarından biri olan Güngör Uras, uzun yıllar önce Milliyet gazetesindeki köşesine yazdığı, yüreğimi kanatan yazısında başımıza gelecekleri yani sonumuzu şöyle anlatıyordu:

– Kamunun elinde ne var ne yok sattık… Şimdi gayrimenkulleri satıyoruz. Özel sektör, elinde ne var ne yok yabancılara satmaya hazır. Biz Türk insanı olarak nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz? Osmanlı’nın son dönemini anlatanlar bize derlerdi ki: “Ülkede sanayi ve ticaret tamamen yabancıların elindeydi. Türkler sadece yabancıların yanında ırgat olarak çalışırlardı…

Uras, geçtiğimiz yıllarda kendi ülkelerinde hekimlik, öğretmenlik, mühendislik yapan çok sayıda Filipinli, Moldovalı, Bulgar vatandaşının 150-200 dolara Türkiye dahil bir çok ülkede en ağır işlerde çalıştığını ama ekonomileri düzelmeye başladığı için artık ülkelerine döndüklerini anlattıktan sonra şu çağrıda bulunuyordu:

– Sayın vatandaşlarım… Sayın halkım… Bu ülkede artık Türk insanının yapacağı iş kalmaz oluyor… Yavaş yavaş az buçuk İngilizce öğrenmeye ve bavullarınızı hazırlamaya başlayınız… Dünya pazarında Filipinlilerin, Bulgarların, Moldovalıların bıraktığı işleri yapmak bize düşecek… Cidde havaalanının helalarını 150 dolar maaşa temizlemeye bizim bankacılarımız, avukatlarımız, doktorlarımız, bizim halkımız talip olacak. Buna mecbur olacak!..

İşte sonumuz buydu, kendi ülkemizde ırgat olmak… Utanmaz mısınız!

O utanılası durumları bile geride bıraktık!..

Güngör Uras bugünleri göremedi, sonsuzluğa karıştı…

Bugün yaşasaydı, iktidarın Cumhuriyet’in ürettiklerini iğneden ipliğe “özelleştirme” adı altında peşkeş çekişine, üstüne dış borcumuzun 650 milyar doların da üzerine sıçradığına tanıklık etseydi ne yazardı acaba?!.

Bugün, elimizde satılacak pek bir şey de kalmadı; Cumhurbaşkanlığı’na bağlanan Varlık Fonu’nun, elimizde kalan son varlıklar üzerinden yana yakıla borç aradığı günlerden geçiyoruz!

Ne sanayimiz kalıyor, ne tarımımız kaldı ne hayvancılığımız… İşçi sendikalarıyla işveren, asgari ücret “13 bin TL mi, 8 bin TL mi olsun” kavgasında!

Oysa açlık sınırı 8 bin TL’ye dayandı, yoksulluk sınırı ise 25 bin TL’yi aştı!

Yetenekli gençlerimiz, varlıklı kesimler öbek öbek kaçıyorlar ülkeden… Ülkeyi terk edenlerin sayısı yüzbinlerle ifade ediliyor. Yerlerini Suriyeli, Afganlı, Sudanlı mülteciler dolduruyor… İşsizlik oranı gençlerde yüzde 40’ları aştı!

– Yoksa, kendi ülkemizde dibine dek kölelik midir kaderimiz!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp