Top
24/09/2022

Tarih ibret dersleriyle doludur!..

Şimdi anlatacaklarımı 30-35 yaş kuşağının altındakiler bilmez.

Bilenlerin de sonuna kadar sabırla okumalarını rica ediyorum.

Tam 40 yıl önce……

Herkesin varlığından haberdar olduğu, ama güvenlik güçlerinin girer gibi yapıp giremediği Soğukoluk cehennemine, kameraman arkadaşım Tuncay Ural ve sesçi kardeşim Yalçın Pala ile girdik. Evet korumasız üç TRT görevlisiydik. Ülkede sıkıyönetim olmasına rağmen İskenderun'a geldiğimiz ilk gün, yerel medya tetikçilerince tehdit edilmiştik.

Cehennem derken hiç abartmıyorum.

★★★

Lüks otomobillerle büyük kentlerin varoşlarında dolaşan, zengin görünümlü, yakışıklı, “jokey” denilen ırz düşmanlarının, evlenme vaadiyle kandırdıkları küçük yaştaki kızları, meşrubatlarına uyku ilacı kattıktan sonra getirdikleri, içine düşenin bir daha çıkamadığı bir fuhuş cehennemiydi.

Kızların yaşları nüfus müdürlüğünde rüşvetle büyütülüyor, çalışma izni rüşvetle alınıyor, jandarma denetime geldiğinde rüşvetini alıp, (dürüstleri tenzih ediyorum) hiçbir yasa dışılık yokmuş gibi, işlem yapmadan İskenderun'a dönüyordu.

Ani baskınlarda da yaşı küçük kızlar, dönen duvarların ardındaki mağaramsı “zulalarda” saklanıyorlardı.

Rüşvet çarkı taa Ankara'ya kadar uzanıyordu.

Yörede fuhuş için çalışan 30'dan fazla otel, motel ve gazino vardı.

Kendilerini oraya getiren “jokey” lerle evleneceklerini hayal eden zavallı kızlar, genellikle bekaretlerini petro-dolar zengini Araplara teslim ediyorlardı. Etmeyenlere işkence yapılıyordu.

★★★

İskenderun'a gider gitmez sıkıyönetim komutanına çıkıp, kirli çarkı anlattım. Namuslu, dürüst daha önce o rüşvet bataklığına saplanmamış görevlilerden bir ekip hazırlamasını ve bizden başka hiç kimsenin, baskın yapılacağından haberinin olmamasını rica ettim. Her şey istediğimiz gibi gelişince, bir gece ansızın Soğukoluk'a gidiverdik.

★★★

Görünüşte her şey normaldi. Kızların yakalarındaki kartlara göre hepsinin yaşları 18'den büyüktü. Tam ayrılmak üzereydik ki bir kadın kulağıma küçük kızların saklandığı zulaların yerlerini fısıldadı. Söylediği yere gidip duvara bir omuz attım. Duvar dönmeye başlayınca bir omuz daha, bir omuz daha Derken, karanlıkta balık istifi dizilmiş kızların gözleri ışıldadı. Jandarmalar mağaramsı yerden çok sayıda kız çıkardı. Bir başka otelde de yer karolarının üstünde zıpladığımda bu kez orası dönmeye başladı. Alttaki mağarada da yığınla kız olduğu belirlendi…

Olayı belgelemiş, cehennemi görüntülemiştik.

Sıkıyönetim kurtarılan kızları ailelerine teslim etti.

★★★

Sonradan öğreniyorum ki, biz hazırlık yaparken fuhuş baronları, İskenderun Devlet Hastanesi'nin kantininde toplanıp, önce bizi parayla satın almayı düşünmüşler. Birileri sesçi Yalçın'ın ağzını yoklamış. O da “Ben bu teklifi Uğur Dündar'a götüremem. Yüreğiniz yiyorsa siz götürün” deyip terslemiş. Sonra da “Onu satın alacak babayiğidi analar henüz doğurmadı” diyerek kulaklarına kar suyu kaçırmış.

Rüşvet hesabı tutmayınca bu kez ölüm planı hazırlamışlar ama sıkıyönetim olduğu için cesaret edememişler.

Neyse güvenlik önlemleriyle Adana Şakir Paşa Havalimanı'na geldik. Kameraman Tuncay'la İstanbul uçağına bindik. Yalçın da filmleri, başında durarak yıkatmak için Ankara'ya uçtu. Esenboğa Havalimanı'ndan kent merkezine gitmek üzere Havaş otobüsüne binince, yanına bond çantalı biri oturmuş. Adam Yalçın'a dönüp usulca, “Çanta para dolu. O film kutularının kapaklarını aç kapa, yak filmleri, bu çanta senin olsun” deyip, ağzına kadar banknot dolu çantanın içini göstermiş. Yalçın da film kutularının olduğu torbayı başına geçirmek üzereyken adam can havliyle otobüsten atlayıp tabanları yağlamış.

★★★

Filmler banyo edilip İstanbul'a geldi. Heyecanla montaj masasına takıp seyrettik. Her şey istediğimiz gibiydi.

O tarihlerde askeri birliklerin koruması altındaki TRT İstanbul Televizyonu'nda Program Müdürüydüm. Filmleri odamdaki çelik dolaba kilitledik. Odamın kapısını da kilitleyip çıktık. Tam televizyon binasından ayrılmak üzereydik ki içime bir kurt düştü. Çocuklara “Ben rahat değilim gidip o filmleri alalım, ben eve götüreyim” dedim. Döndük ve kutuları yine torbaya doldurup eve götürdüm.

Sabah geldiğimde ne göreyim?

Odamın kapı kilidi kırılmış, çelik dolabın kilidi kırılmış, çekmecelerimin kilitleri kırılmış, filmler aranmış. Bütün bunlar sıkı korunan televizyon binasında olmuş!..

★★★

Soğukoluk'ta yıllardır dalgalanan ve hiçbir gücün indiremediği kanunsuzluk bayrağı “Olay” programının yayınlanmasıyla indi.

Şimdi bu cennet yurt köşesi sayfiye yeri olarak kullanılıyor. Devletin el koyduğu otellerin bazılarında da emekli kamu görevlileri tatillerini geçiriyor.

★★★

Turgut Özal'lı yıllar……

Altın ithali henüz serbest bırakılmamış.

Ama Kapalıçarşı'dan istediğiniz kadar İsviçre damgalı külçe altın satın alabiliyorsunuz!

Peki bu altınlar Türkiye'ye nasıl geliyor?

Bu trafiği de ortaya çıkardık.

Tespitlerimize göre; Türkiye'den giden uyuşturucular Batı ülkelerinde satıldıktan sonra, paralar İsviçre'de toplanıyor, ya hayali ihracat dövizi olarak Türk bankalarına indiriliyor, ya da külçe altına dönüştürülerek Sofya'ya gönderiliyordu. Külçeler Sofya'dan İstanbul'a gelen otobüslerin zulalarına yerleştiriliyor. Güzergah boyunca gereken yerlere rüşvetler dağıtıldığı için hiçbir kontrol yapılmıyor ve koliler dolusu külçe altın İstanbul'a kadar güvenli biçimde geliyordu.

Bu trafiği Zürih Havalimanı'nda altın kolileri uçaklara yüklenirken görüntülemeyi başardık ve Kapalıçarşı'ya kadar devam ettirdik.

Haber adeta bomba etkisi yaptı.

Korkunç bir kara para trafiğine çomak sokmuştuk.

Tabii hemen ölüm tehditleri başladı.

Hürriyet gazetesinin mangal yürekli Genel Yayın Yönetmeni merhum Çetin Emeç beni derhal Antalya'ya gönderdi. Bir haftayı evime, gazetenin bürosuna bile haber vermeden otelde saklanarak geçirdim. Dönüşümde medyada zırhlı araca binen ilk muhabir oldum. Çetin Bey, hafta boyunca aracı hazırlatmıştı ama bir türlü şoför bulamıyorduk. Hangi şoföre teklif yapılsa “Uğur Abiyi severim ama kim vurduya gitmek istemiyorum. Çoluk çocuğum babasız kalmasın” diyordu. Neyse Şehremini yiğitlerinden Arslan Kızılkan kardeşim görevi kabul etti de, zırhlı araçla gidip gelmeye başladık.

★★★

90'lı yılların başı.

Yangın söndürme tüplerinde büyük bir kontrol boşluğu olduğunu, tüplerin çoğuna, söndürücü kimyevi madde yerine kum ve kireç konulduğunu ortaya çıkardık.

Yıllardır sektörde vurgun yapmaya alışmış üç kağıtçılar ballı kazançlardan olunca, oturduğum apartmanın önüne bomba süsü verilmiş yangın söndürme tüpü bıraktılar. Mahalleli bunun gerçek bir bomba olduğunu zannedip paniğe kapıldı. Bizim binaya çıkan sokaklar kordon altına alındı. O yıllarda bomba imha ekipleri her ilçede yoktu. Polisler halatın bir ucunu tüpe, diğerini de polis otosunun tamponuna bağladılar ve aracı hızla hareket ettirdiler. Tüp tangır tungur sürüklenince, bomba olmadığı anlaşıldı ve herkes rahat bir nefes aldı.

O tarihlerde bekardım.

Akşam apartmandaki komşularım teker teker gelip “Uğur Bey biz sakin yaşayan insanlarız. Rica etsek dairenizi satıp başka bir yere taşınır mısınız? Bugün çok korktuk” dediler!..

★★★

Aradaki ufak tefek ama hepsi tehlike dolu sayısız olayı atlıyorum.

Tansu Çiller siyasete atılır atılmaz, önde gelen gazetecilere kendisi ve eşi Özer Uçuran Çiller'le ilgili yolsuzluk ihbarları yapılmaya başlandı. Biz de belgeleyebildiklerimizi ARENA'da haberleştirdik. Hatta Antalya Beldibi'ndeki Hazine arazisine pansiyon görünümü altında lüks bir otel kondurduğunu ortaya çıkarıp, Hazine'nin (Milli Emlak) o taşınmaza el koymasını sağladık. ABD'deki mal varlıklarını yerinde görüntüledik.

Tabii Özer Çiller bu haberler karşısında boş durmadı.

Önce bazı güvenlik yetkililerini devreye sokup uyarılarda bulundular. Ayrıca gizli sahibi olduğu öne sürülen bir gazete ve televizyon kanalında günün 24 saati 7 sülaleme iftira yağdırdılar.

Bu bezdirme çabalarına karşın yayınlara devam edince, meçhul birileri öldürülmem için adımı Susurluk Çetesi'ne havale etti. Sonradan öğrenip bu köşede ve TV ekranlarında anlattığım gibi;  Susurluk'taki kazada hayatını kaybedenlerden Abdullah Çatlı “Bizim Uğur Dündar'la ne gibi bir işimiz olabilir? O görevini yapıyor. Ayrıca vatanını milletini seven biri” deyip infazımı engellemiş!..

★★★

Uluslararası organ mafyasını ortaya çıkardığımız haberlerimizle Türkiye'ye televizyonculuk tarihinin ilk uluslararası ödüllerini getirdik.

★★★

Hürriyet gazetesinin başarılı muhabirlerinden merhum Yıldırım Çavlı İSKİ skandalını patlatınca,  İSKİ Genel Müdürü Ergun Göknel tutuklandı. İSKİ'ye fahiş fiyatla klor sattığı öne sürülen Koruma Tarım İlaçları Şirketi'nin sahibi Halil Bezmen, “Evet devleti kazıkladım” diye bir itirafta bulununca, kendisinin de tutuklanacağını düşünüp yurt dışına kaçtı. Kaçarken Edirne'deki Mensucat Santral Fabrikası'nın işçilerine kıdem tazminatı olarak karşılıksız senetler verdi. Bazı mallarını ve resim koleksiyonlarını devletten kaçırdı.  Onların bir bölümünü bulduk ve vergi borçlarının tahsilatı için Maliye'ye teslim ettik. Edirne'deki işçilerine de kaçtığı ABD'deki adresini tespit edebilirsem,  gidip haklarını arayacağıma dair söz vermiştim. Çok geçmeden New-York yakınlarında, dolar milyarderlerinin malikanelerinin bulunduğu Greenwich'te villa satın aldığını öğrendik. Kameraman Gökhan Acun kardeşimle birlikte uçağa atlayarak oranın yolunu tutuk.

Lütfen açar mısınız efendim kapıyı?

Evi bulunca kapıyı çaldım. Gayet nazik bir şekilde Türkiye'den kendileri için geldiğimizi söyledim. Karşımıza çıkıp sorulara cevap vermek yerine, eş Selma Bezmen, evde hizmetkar olarak çalışan kişiyi doldurarak üzerimize saldırttı. Mecburen kendimizi koruduk. Nefsi müdafaa sırasında hizmetkar düştü ve burnu kırıldı.  Bunun üzüntüsüyle oradan ayrılırken, Selma Bezmen bu kez, eline bir pala tutuşturup yine üzerimize saldırttı. Allah'tan o sırada polisler geldiler. Silahlarını çekip adamın elindeki bıçağı yere attırdılar.

Sonrasını Türkiye'de herkes biliyor…

★★★

Vefa Lisesi'nden sevgili arkadaşım Kemal Sunal'ın zamansız ölümüne ağlarken, CNN Türk televizyonuna bir ihbar yapılmış. Arayan kişi cenazenin kalkacağı Teşvikiye Camisi'nin avlusunda bir mafya babasının beni öldürteceğini söylemiş. Gerekçe olarak da uyuşturucu işi yaptığını itiraf ettiği emniyet ifadesini yayınlamamızı göstermiş. Vay sen misin bunu yayınlayan!.. Mafya “Öldürün bu Uğur Dündar'ı” demiş. İhbarı alanlar bunları anlatınca, hemen Organize Suçlar Şubesi'ni kuran ve 4 yıl boyunca yöneten Adil Serdar Saçan'a durumu haber verdim. O bir koruma ekibi görevlendirdi. Neyse gidip Kemal'in ailesine başsağlığı diledim. Tabutunun başında duamı ettikten sonra camiden ayrıldım. Tatil yaptığım Çanakkale'ye doğru giderken yolda dürüst ve başarılı polis şefi Saçan aradı. “Abi verilmiş sadakan varmış. Sen gittikten sonra tetikçiyi avluda yakaladık” dedi.

★★★

FETÖ'nün “cadı avı” yıllarında, onların istediği yayınları yapmayıp, açılan dosyaların “kumpas davaları” olduğunu anlatmaya başlayınca, tüm yasa dışı telefon dinlemelerinde adım demirbaş olarak yer aldı. Aylarca teknik takip altında tutuldum. Nefes alışım bile izlendi. Kumpasçılar bir açığımı bulamayınca peşime Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner ile Kurmay Albay Dursun Çiçek'in tutuklandıkları davada gizli tanıklık yapan birini taktılar. Adam önce Ankara'daki büromuz üzerinden bana ulaşmayı denedi. Başaramayınca İstanbul'daki Doğan Medya Center'a geldi. Güya bana gerçekleri anlatmak istiyordu! Kafamı uzatıp “Ne istiyorsun” desem, tele objektifle fotoğrafım çekilecek ve gizli tanık üzerinden kim bilir hangi iftiralar atılacaktı.

Gizli tanık kumpasından kurtuldum ama operasyon gazetesi Taraf'ın iftira manşetlerinden kurtulamadım.

Yine pes etmedim. Televizyon ekranlarından kumpasçılara seslenip günü geldiğinde kendilerini sanık sandalyesinde otururken göreceğimizi söyledim, güldüler.

★★★

Sizin gerçekleri öğrenme hakkınıza adadığım hayatımdan bazı kesitleri paylaştım. Uzatsam sayfalar, hatta ciltler almaz.

Özetlersek, tesadüfen yaşıyorum.

Sabrınıza çok teşekkür ederim.

Bunları kendimi övmek için değil, birlikte düşünmek için yazdım.

Hayatı suçu ve suçluları kovalamakla geçen, bu uğurda ölümlerin eşiğinden dönen ben, şimdi suçu ve suçluyu övmekten yargılanıyorum.

Sahi geçmişte canımıza kastedenler şimdi neredeler? Hiçbiri ortalıkta yok!

Ama biz hâlâ başımızı eğmeden sizin gerçekleri öğrenme hakkınıza hizmet ediyoruz.

Tarih ibret dersleriyle doludur demekte haksız mıyım?

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp