Top
08/04/2021

Düşünüyorum öyleyse varım!..

Yıl 1990, aylardan eylül…

Uluslararası Eczacılık Kongresi'nde çalışmalarımızı poster olarak sunmak için ben ve 2 arkadaşım İstanbul'a gitmeye karar verdik.

Ben o yıllarda doktoramı bitirmiş, doktor araştırma görevlisi unvanını almıştım. Yola birlikte çıktığımız arkadaşlarımdan biri araştırma görevlisi, diğeri ise kadrosuz yüksek lisans öğrencisiydi.

Maaşlarımız üç kuruş. ‘Bu parayla nasıl gideceğiz?' diye düşünmekten karalar bağladık. Kredi kartımız da yok. O yıllarda bizim gibilerin kart sahibi olmaları ne mümkün! Bankalar burnundan kıl aldırmıyor! Neyse kardeşimin kredi kartıyla otobüs biletimizi aldık ve böylece borcumuzu ödemek için bir ay kazanmayı başardık!..

★★★

İstanbul'da en ucuz otelde kalmak bile bizim için rüya! Otobüsü otel olarak kullandık. Yani otobüse gece yarısı bindik, gece yolculuğu yaptık, sabah İstanbul‘da Taksim'e indik. Kongre Atatürk Kültür Merkezi'nde (AKM)…

Otobüs firmasının Taksim'deki bürosunun tuvaletinde yol kıyafetlerimizi çıkarıp gömleklerimizi giydik, kravatlarımızı taktık, takım elbiselerimizi üstümüze geçirdik.

Sonra doğruca AKM'ye koştuk. Posterimizi astık, soruları cevapladık, başarılı bir performans sergiledik. Allah'tan hocamız halimize acıdı da öğle yemeği olarak bize tost ısmarladı! Böylece karnımızı doyurduk!..

★★★

Dönüşümüz yine o gece yarısı olacaktı tabii ki…

Akşam oldu, AKM kapandı. Bu kez yol giysilerimizi, otobüs yazıhanesi yerine AKM'nin tuvaletinde giydik.

Yolculuğa hazırdık ama gece yarısına daha 5-6 saat vardı…

★★★

İstanbul'a gelip de Çiçek Pasajı'na uğramamak olur mu? Akşam yemeğini de gevrekle (simit) idare ettik! Açlığımızı bu şekilde bastırınca, karanlıkla birlikte Çiçek Pasajı'na doğru yola koyulduk. Niyetimiz otobüs saatine kadar orada oyalanmaktı…

★★★

Ancak her yer doluydu, boş masa bulmak çok zordu. Gözümüze meze dolu bir masada tek başına yiyip içen bir genç çarptı. Yanına gidip oturmak için izin aldık. Garson sipariş için gelince ‘Bize 3 bira yeter dedik!' Yanına çerez, patates ve meze istemediğimizi söyledik.

Amacımız biraları otobüs saatine kadar yavaş yavaş içmekti. Biralarımızı yudumlarken bizi yönetenlere, içine düşürdükleri durumlara, yaşadığımız parasızlığa veryansın ediyorduk.

Zaman böyle akıp giderken, masada oturan genç, bir ara tuvalete kalktı. O gittikten biraz sonra garson masaya tekrar geldi. Tepsisi mezelerle doluydu. Bizim masaya koymaya başlayınca üçümüz aynı anda ve heyecanla ‘Hayır hayır, biz bir şey istemedik, yanlış masaya geldin' dedik…

★★★

Garson gülüyordu. Siparişleri az önce masadan kalkan gencin verdiğini söyleyince şaşırıp kaldık. ‘Peki o halde' dedik. Biraz sonra genç masaya döndü. Mahcup bir şekilde teşekkür ettik. O ise ‘İstemeden kulak misafiri oldum. Siz üniversitede hocaymışsınız. Sizinle aynı masada oturmak benim için büyük şereftir' dedi.

Artık ne diyeceğimizi bilemedik. Böylece aramızda sıcak bir dostluk başladı.

İsminin Kemal olduğunu, Susurluk'ta konfeksiyonculuk yaptığını, İstanbul'a iş için gelip gittiğini söyledi. Susurluk'ta konfeksiyoncu Kemal denilince kendisini herkesin tanıyacağını, bir daha İstanbul'a gelirken mutlaka uğramamızı, bize kuzu çevireceğini, eğer uğramazsak hakkını helal etmeyeceğini söyledi. Biz de kendisine söz verdik.

Otobüs saati yaklaşınca, sanki kırk yıllık arkadaşlar gibi sarılıp öpüşerek ayrıldık…”

★★★

Ege Üniversitesi'nin saygın bilim insanlardan Prof. Dr. Levent Kırılmaz'ın bu anısını aradan 31 yıl geçtikten sonra bugün neden paylaştığıma gelince…

Sevgili okurlarım,

Bu yalnız ve güzel ülkenin değerleri her alanda çok zor yetişiyor.

Ama ne yazık ki günümüzün iktidar sahipleri, uzmanı oldukları bir konuda ulusal çıkarlarımızı gözeterek kişisel görüşlerini açıkladıklarını söyleyen 104 emekli amiral örneğinde olduğu gibi, kendilerinden farklı düşünenleri bir zenginlik olarak görüp fikirlerinden yararlanmak yerine, ötekileştirerek acılar içinde yaşatabiliyorlar.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp