Top
06/09/2019

SURİYE MESELESİNİN GELDİGİ YER İLİKLERİMİZE KADAR ÜRPERTİYOR!..

İYİ Parti'nin bir ilke imza atarak Milli Güvenlik Politikalarından Sorumlu Başkanlığa getirdiği Dr. Aytun Çıray'dan “Suriye Krizi” konusunda ürkütücü tespitler:

Sevgili okurlarım,

İYİ Parti'nin son olağanüstü kurultayında çok önemli bir kurumsal hamle gerçekleşti. Türkiye'de bir siyasi partinin bünyesinde ilk kez oluşturulan Milli Güvenlik Politikalarından Sorumlu Başkanlığa, yüksek bir oyla Genel İdare Kurulu'na seçilen İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray getirildi.

Bugünkü söyleşimizde bu yeni yapılanmaya neden ihtiyaç duyulduğunu ve Suriye meselesinin ulaştığı kritik noktayı konuşacağız.

★★★

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın Çıray, Olağanüstü Kurultay'da gayet yüksek bir oyla Genel İdare Kurulu'na seçildiniz. Kamuoyu sizi İYİ Parti'nin merkez kimliğini tescil eden kurucu siyasi şahsiyet olarak tanıyor. İsterseniz söyleşimize İYİ Parti'nin Kurultayı'ndaki yeni yapılanmanın gerekçelerine ve anlamına ilişkin değerlendirmenizle başlayalım.

AYTUN ÇIRAY (A.Ç.): Sayın Dündar, İYİ Parti iki yıllık ömrüne biri Milletvekili Genel Seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi, diğeri Yerel Seçimler olmak üzere iki büyük seçim sığdırdı. Biliyorsunuz,  genel seçimlerin neredeyse bir buçuk yıl öne, 24 Haziran 2018 tarihine çekilmesinin en önemli sebebi, İYİ Parti'nin seçimlere katılmasını, gerekirse Yüksek Seçim Kurulu'nu (YSK) da kullanarak  engellemekti. Ancak bu yanlış hesabı CHP ile birlikte son derece isabetli stratejik hamlelerle bozduk. Tabii bu arada yapılması, üzerinde odaklanılması gereken bazı işler ertelendi. İYİ Parti'nin 3-4 Ağustos'taki Olağanüstü Kurultayı, zamansızlıktan ötürü ertelenmiş bazı kurumsal yapılanmaların ilk uygun zamanda yerine getirilmesi olarak değerlendirilmeli.

(U.D.): Kurumsal zorunluluktan neyi kastediyorsunuz?

(A.Ç.): Sayın Akşener tamamen yeni bir organizasyon şeması oluşturdu. Ben buna kurumsal varoluş hamlesi diyorum: Hem partimiz  hem de çok daha önemlisi Türkiye ve Türk Milleti için.  

(U.D.): Siz bu yeni yapılanmada bir siyasi partinin ilk defa oluşturduğu son derece önemli bir göreve getirildiniz. Milli Güvenlik Politikalarından Sorumlu Başkanlığa! Üstlendiğiniz görevin sorumluluk alanı neleri kapsıyor?

(A.Ç.): Yabancı Göçleri, Terörle Mücadele, Milli Güvenlik Stratejileri. Muhakkak ki Suriye'den gelen göçmenlerle ilişkili geniş bir alan.

SURİYE KRİZİ CUMHURİYET TARİHİMİZİN EN AĞIR SORUNU

(U.D.): Tam da Sayın Cumhurbaşkanı'nın İdlib'in yerle yeksan olmasından söz ettiği ve yeni bir göçmen dalgasından söz edildiği sıralarda gitgide daha tehlikeli bir hâl alan Suriye ve Suriyeliler meselesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

(A.Ç.): Suriye ve Suriyeliler meselesi Cumhuriyet tarihimizin gelmiş geçmiş en ağır, en dramatik meselesidir. Bu meseleyi çözecek politikalar ortaya koymadan varlığımızı sürdüreceğimizden emin olamayız. Ekonomimizin yoluna girmesinden iç huzurumuza, sosyal uyum ve barışa kadar birçok temel sorunumuz ve sıkıntımız artık Suriye ve Suriyeliler meselesinin ipoteğine girmiştir. Bu durum uykularımı kaçırıyor. 

(U.D.): Size göre bu noktaya nasıl gelindi?

(A.Ç.): Suriye ve Suriyeliler meselesi, tek adam rejimini belirleyen iktidarın yanlış, hatta felaket denecek dış politika anlayışının eseridir. Bakın 7 yıl önce tam da bugünlerde dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan ‘Emevi Camiinde Cuma namazı kılmaktan' dem vurmuştu. Bazı AKP milletvekilleri televizyonlarda ordumuzun üç saatte Şam'a gireceğini ciddi ciddi ifade etmişlerdi. Ama maalesef bu öngörüsüzlüğe “stratejik derinlik” diyebildiler!.. Cumhuriyetin en sağlam kurumsal yapılarından olan Dışişlerimiz adım adım devreden çıkarıldı. Bu kuruma sanki yabancıların elindeymiş gibi, adeta fütuhat mantığıyla yaklaşıldı.

Sonuç, resmi rakamlara göre 4 milyona yakın Suriyeli ülkemizde. Kayıt altına alınmamışlarla sayı 5 milyonu aşıyor. Sayıları 400 bini bulan bir Türkiye doğumlu bir Suriyeli kuşağı da cabası. Ancak meseleyi kördüğüm haline getiren tek faktör Suriyelilerin sayısı ve karşımıza çıkaracakları muhtemel ağır sorunlar değil… Konunun çok daha ürkütücü bir boyutu ve cephesi de var.

İKİ AYIYLA AYNI YATAĞA GİRDİLER

(U.D.): Bu ağır tanımı açar mısınız?

(A.Ç.): Bizim iki süper global gücün, yani ABD'nin ve Rusya'nın bölgeye ilişkin plan ve projelerini nihai hedeflerine ulaştırmakta çok mesafe kaydettiklerini farkında değilmişiz gibi davranmamız. ABD ve Rusya en baştan paylaşımda anlaşmıştı.

(U.D.): Yani ABD'nin Fırat'ın Doğusunda PKK uzantısı YPG'yi ordulaştırıp garnizon devlet haline getirmesini ve Rusya'nın Akdeniz”e iyice yerleşerek, Esad rejimini tahkim etmesini mi kastediyorsunuz?

(A.Ç.): Aynısını ve daha fazlasını! Rus destekli Suriye Ordusu İdlib'e çok yaklaşmışken, ABD Türkiye'nin güvenlik sağladığı bölgedeki radikal dinci unsurları havadan vuruyor. Yani iki süper güç de Suriye'deki kendi yerel müttefiklerinin egemenlik ve hayat alanlarını koruyup güçlendirecek şekilde hareket ediyorlar. Bizse S-400- F-35 kıskacında kendimizi gülünç düşürecek sözde çıkışlarla avutup kandırıyoruz. Rahmetli İnönü, diplomasiyi çok iyi bilen ve Yurtta Sulh- Cihanda Sulh ilkesinin tavizsiz uygulayıcısı bir devlet adamı olarak ‘Büyük güçlerle ilişkiye girmek ayıyla yatağa girmek gibidir' demişti. Biz şu anda bir değil, iki ayıyla hem de neredeyse tamamen korunmasız biçimde yatağa girmiş durumdayız! Bunlardan biri şöhreti dünyayı tutmuş Rus ayısı üstelik! Bu ayıların bizi sürükledikleri nokta çok ölümcül.

(U.D.): Bu kadar vahim mi?

(A.Ç.): Sayın Dündar, hepimizin iliklerine kadar ürpermesi gerekir. İdlib'ten gelecek yeni bir göç dalgasının ülkemizi önümüzdeki dönemde istikrarsızlaştıracağını, çok ciddi bir terör ve sosyal patlama riskiyle karşı karşıya bırakacağını görmeliyiz. Gayet garip bir mantıkla Türkiye-Suriye hattının batı ve doğu koridoru boyunca paylaşımı tamamlamış ama birbirine rakip iki süper güçle güya işbirliği yaptığımızı sanıyoruz. Gülüyorum ağlanacak hallere.

ABD GARNİZON DEVLET İÇİN ZAMAN KAZANDIRIYOR

(U.D.): Tespitleriniz hem önemli hem dehşet verici.

(A.Ç.): Bakın 1995'lerde Özal Irak'ta malum süreçleri tetikleyecek Çekiç Güç'ün Türkiye'de konuşlanmasına izin verdi. Sonra adının BOP olduğunu öğrendiğimiz  proje adım adım hedeflerine ilerledi. Artık bir Kuzey Irak Kürt Yönetimi realitesi var.

Şimdi Suriye'nin doğusunda Kuzey Irak'la komşu bölgede PKK uzantısı YPG, gözümüzün önünde ordulaştırılıyor. Buna karşılık ABD güya bizim güvenlik endişelerimizi yatıştırmak için YPG'ye karşı ortak devriyeye çıkmayı  öneriyor. Bana göre bu Çekiç Güç'ün Türkiye'de konuşlanmasını kabul etmekten daha kötü bir fikir. Çünkü Çekiç Güç konuşlandığında ortada bir Kuzey Irak Kürt Yönetimi falan yoktu. Şimdi var ve ortak devriye önerisinde asıl maksadın YPG'nın ordulaşması için eksiklerin tamamlanması ve gerekli süreyi kazanması olduğunu bu iktidar nasıl göremiyor anlamıyorum.

ESAD'LA DERHAL TÜM DİPLOMATİK KANALLAR AÇILMALI

(U.D.): Peki bu aşamada çözüm öneriniz ne?

(A.Ç.): Kısaca Suriye'de bizzat kendi elimizle içine düştüğümüz tuzaktan acilen çıkmamızın tek yolu var: Esad'la tüm diplomatik kanalları açmak ve bu işi de klasik diplomatlarımızın inisiyatifiyle  yürütmek. Geç ama güçlüklerin hiç olmazsa bir kısmını bertaraf eder. 

(U.D.): Bu arada bazı çevrelerde, özellikle Ekrem İmamoğlu'nun görevden alınan Diyarbakır Belediye Başkanıyla bir araya gelmesiyle birlikte yeni bir Kürt açılımından bahsediliyor. HDP'nin gerek 31 Mart, gerekse 23 Haziran'da CHP adayı İmamoğlu'na verdiği desteğin de bunun için uygun bir  toplumsal iklim hazırladığı ileri sürülüyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

İMAMOĞLU'NA VERİLEN DESTEK DEMOKRASİ İÇİNDİ

(A.Ç.): HDP'nin İstanbul seçimlerinde Ekrem İmamoğlu'na verdiği destek, demokrasimizin güçlenmesi içindi. Bu nedenle Cumhur İttifakı'nın yoğun karşı propagandasına rağmen İYİ Parti tabanı da büyük kararlılıkla kendi ittifak adayı olan Sayın İmamoğlu için hiç firesiz oy verdi. Şimdi halihazırda resmi olarak 2023'e kadar hiç genel seçim yok. 2023 Haziranında hem yeni Cumhurbaşkanını seçmek, hem de yeni Meclis'in şekillenmesi için oy kullanacağız. Tabii Cumhurbaşkanı ve küçük ortağı bir erken seçim talebiyle ortaya çıkmazlarsa!.. Bu ihtimalin ekonomik kriz derinleşirken ve ne zaman son bulacağı belli olmayan bir L veya U şeklinde bir krize dönüşmüşken yüksek olmadığı açık. Muhalefet elbette erken seçimi dillendirebilir; ama Meclis'te yeterli sayısal çoğunluğu olmadığı için dillendirdiği ile kalır.

YENİ ETNİK AÇILIMLAR TÜRKİYE'Yİ KARIŞTIRIR

(U.D.): Bunun yeni Kürt açılımı iddialarıyla ilişkisi nedir?

(A.Ç.): Oraya geliyorum işte. Bazıları HDP'nin aktif bir tabana sahip oluşu sayesinde bir erken seçimde faydalı olabileceğini düşünüyor olabilir. Bu başarıldığı takdirde erken seçimde tıpkı İstanbul'da olduğu gibi doğrudan veya dolaylı HDP takviyeli  bir CHP-İYİ Parti ittifakının seçimleri kazanabileceğini ileri sürebilir. Bunun da yeni bir Kürt açılımı için gerekli süreçleri olgunlaştıracağına inanabilir.

(U.D.): Siz bunun mümkün olduğunu düşünüyor musunuz?

(A.Ç.): Ne mümkün olduğunu düşünüyorum, ne de bunun iyi niyetli bir plan olduğuna inanıyorum. Türkiye'nin şu anda hiçbir ‘etnik' etiketli açılıma, siyasi ittifaka ihtiyacı yok. Aksine bu tür projeler, Suriye ve Suriyeliler merkezli dış politika faciaları yüzünden çok sakıncalı. Türkiye'yi destabilize etmeye çalışan güçlerin işlerini kolaylaştıracak bir plan bu. Türkiye'nin içinde bulunduğumuz dönemde çok geniş bir mutabakatı içermesi gereken tek bir makul projesi olmalı.

PARLAMENTER DEMOKRATİK SİSTEM İTTİFAKI KURULMALI

(U.D.): Nedir bu proje?

(A.Ç.): Parlamenter sistemi, bir daha asla geri dönüş olmayacak güçlü anayasal ilkelere ve bu ilkelere göre şekillenmiş koruyucu kurumlarla yepyeni bir yorumla tesis etmek! Adeta 1920 Meclisinin 21. Yüzyılın ruhunu yansıtan bir versiyonu olarak. Etnik etiket taşıyan  projeler, Türk Milletini en kapsayıcı şekilde kuşatıp kollayacak bir anayasal yapılandırmanın önünü tıkar, geciktirir. 

Bu ise Türk Milletine yapılacak yeni bir kötülüktür. Onun  ufkunu bir kere daha karartmak ve 21. Yüzyılı nihai olarak kaybetmesine yol açmaktır. Hiçbir aklı başında siyasi aktörün böyle bir felaketin aracı olmaması gerekir. Biraz basiret, biraz sağduyu, biraz bilgelik ve biraz da akıl. İşte bizim bugünlerde siyasetçilerde aradığımız bunlar. Türkiye'nin bir erken seçim ittifakına değil, gerekli seçimler ve referandumlar ne zaman yapılırsa yapılsın, rejim değişikliğini esas alan, senatonun da olduğu bir güçlendirilmiş parlamenter sistem mutabakatına ve ittifakına ihtiyacı var! Üstelik bu hepimizi Türk Milletinin eşit mensupları olduğumuza ikna edecek tek projedir…

(U.D.): Teşekkür ederim.

(A.Ç.): Ben teşekkür ederim.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp