Top
Soner Yalçın

Soner Yalçın

syalcin@sozcu.com.tr

30/09/2022

Ben yazayım

Erdoğan, köşe yazarı Abdülkadir Selvi'nin “Şehir hastaneleri ile konusunda muhalefetin sesi biraz kesildi. Nasıl karşılıyorsunuz?” sorusunu şöyle yanıtladı:

– “Valla Abdülkadir Bey artık köşenden gereğini yapacaksın. Bak Ahmet Bey (Hakan) gereğini yapıyor.”

Muhalefetin sesi kesilmiş olabilir ama bizim sesimiz kesilecek değil. Yazayım:

İlk yanıtlanması gereken soru şu, “şehir hastaneleri projesinin asıl sahibi kim?”

Dünya Bankası!

Dünya Bankası, Türkiye tıp-sağlık sivil toplum kuruluşlarını katılımı olmadan toplantılar gerçekleştirdi! Yaptığı “araştırmalar” sonucunda, her bir ülke (Romanya, Zambiya, Andorra, Tayvan, Sri Lanka, Uruguay, İspanya, Polonya, Uganda, Portekiz, Bulgaristan, Yunanistan, Slovakya, Macaristan, Güney Kıbrıs, Letonya, Litvanya, Ukrayna Azerbaycan vs.) için “sağlık durum raporu” hazırladığını açıklasa da hepsi birbirinin kopyasıdır!

Neoliberalizmin darbeyle iktidar yapıldığı Şili'den dünyaya, “sosyal devlet” yerine, güvencesiz dayanışmasız, özelleştirilmeci, salt bedeni hedefleyen sağlık hizmeti projesi yayıldı. Diğer ülkeler gibi Türkiye'de de Dünya Bankası devreye sokuldu:

-Dünya Bankası kredisiyle DPT adına 18 Mart 1986 tarihinde “Türkiye Sağlık Sektörü Araştırması” yapıldı.

-Dünya Bankası, yine DPT aracılığıyla “Sağlık Sektörü Master Plan Etüdü Mevcut Durum Raporu” hazırlama görevini 1989 yılında “PriceWaterhouse” adlı Londra merkezli olsa da ABD şirketine verdi!

Ve Türkiye, 7 Ekim 1988 tarihinde şunu kabul etti: Hastaneler işletmeci olmalıdır…

Sağlık Bakanlığı 1991 yılı başı itibariyle -Dünya Bankası'ndan gelen kredilerin kullanım alanlarının belirlenmesi ve koordinasyonu için- “Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü (SPGK)” kurdu. Bu sözde “sağlık reformunun” başlangıcı oldu.

23-27 Mart 1992'de Ankara'da 1. Ulusal Sağlık Kongresi düzenledi. “TBMM'ye Sunulmak Üzere Hazırlanan Ulusal Sağlık Politikası Taslak Dokümanı” tamamen Dünya Bankası'ndan tercüme idi!

Bu tüm çalışmaların parasını Dünya Bankası verdi.

-Mesela, 7 Ekim 1990'de 150 milyon dolar…

-Mesela, 22 Aralık 1994'de 213.6 milyon dolar…

-Mesela, 17 Aralık 14.5 milyon dolar…

-Mesela, 21 Nisan 2004'de  49.40 milyon dolar…

-Mesela, 30 Haziran 2009'de  56.1 milyon dolar…

-Mesela, 21 Eylül 2015'de 120 milyon dolar…

Uzatmayayım… Paraları Türkiye'yi sevdiği için vermedi. “Sağlıkta Dönüşüm Programı”, hastaneleri ticarethaneye, hastaları da müşteriye dönüştürdü.  Örneğin: Kârlılığı artırmak amacıyla kısa sürede çok hasta bakmak, gereksiz tetkikler istemek, ameliyat yapmak vs. olağanlaştı! Bu konuda  MR'dan  BT'ye görüntüleme sayısında dünya rekorları kırdık! Ya gereksiz tüketilen ilaç? Şifadan önce rant-kazanç aranır-gözetilir oldu çünkü…

Böylece:

Köklü değişimle toplumcu-halkçı sağlık sistemi “piyasaya” düşürüldü! Sağlık masrafını yoksullar ödeyemez ve çok talepte bulunmaz diye parayı devletin sırtına yüklediler! 1980 yılında Türkiye'de 55 dolar olan kişi başına düşen sağlık masrafı 2018 yılında 500 dolara ulaştı! Pandemiyle rakamlar inanılmaz arttı…

Bu paralar sizce kimin cebine giriyor; küresel Batı şirketlerinin! Kâr o kadar fazla ki Danimarka gibi ülkelerden özel şirketler sağlık piyasasına girdi…

Konunun stratejik alanına hiç girmeyeyim; savaşa girsek ilacımız yok! Mesele sadece devasa inşaatlar değil, tıbbi gereçler de, ilaçlar da bu küresel şirketlerden alınıyor.

İngiltere'de batan “şehir hastaneleri” projesini bile bile bize dayattılar! İngiliz parlamentosunda 2011'de boşa harcanan milyar dolarlar için araştırma komitesi kuruldu.

Ve hâlâ Erdoğan yarın batacağı belli şehir hastanesi ile övünüyor! Yazık bu ülkenin parasına…

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları