Top
Soner Yalçın

Soner Yalçın

syalcin@sozcu.com.tr

26/06/2020

Basılmamış kitap

Tarih: 26 Eylül 1961…

Yer: Ankara, Kavaklıdere Göreme Sokak…

Adnan Menderes'in idamının üzerinden kısa süre geçmişti. Kapının zili çaldı…

Aydın Menderes açtı. Karşısında polis görünce şaşırdı. Annesine seslendi.

Berin Hanım polise “Buyur evladım” dedi.

Polis memuru sıkılarak, “Kusura bakmayın, yasa böyleymiş” diyerek elindeki kâğıdı gösterdi:

-”İdam cezası infaz edilen kişinin evine hükmün bir sureti asılırmış, bunu kapınıza asmak zorundayım…”

Berin Hanım soğukkanlılığını koruyarak, “As oğlum, Adnan Bey'i asan sen değilsin ki, niye çekinip üzülüyorsun” dedi.

Polis, evlerinin kapısına idam hükmünü asıp gitti…

Yine yasa gereği, infaz için harcanan ipin, idam gömleğinin, cellatın, imamın ve o gün yiyip içtiklerinin paralarını da ödemek zorundaydılar… Ödediler!

Berin Menderes anlamıştı: Hayatı boyunca “idam sehpasıyla” birlikte yaşayacaktı. Nereye gitse, kiminle konuşsa yanında hep o “idam sehpası” olacaktı…

Birkaç gün sonra bu kez Adnan Menderes'in eşyalarını teslim etmek için yine polis geldi. Gömlekleri, havluları, pijaması, tespihi kısacası Yassıada'da kullandığı tüm eşyaları paket yapılıp gönderilmişti.

Berin Hanım eşyaları özenle kutudan çıkardı. Elbiseleri kokladı, tekrar katladı ve dolaba kaldırdı. Yalnızca birini diğerlerinden ayrı tuttu. O da Adnan Menderes'in alyansıydı. Bu yüzüğü parmağına göre küçülttürerek ölene kadar taşıdı…

BELÂGAT AYDINLATMAZ

Zamanın ruhuna hiç yenilmedim…

Yukarıdaki satırları 16 yıl önce, Adnan Menderes'in mensubu olduğu Evliyazade ailesinin hayat öyküsünü anlattığım  “EFENDİ- Beyaz Türklerin Büyük Sırrı” kitabımda yazdım…

Önceki gün…

TBMM yasa çıkardı: Yassıada yargılamalarının hukuki dayanağını ortadan kaldırdı. Ailelerin uğradıkları zararların hazine tarafından karşılanmasına karar verildi. Berin Hanım yaşasaydı; idam giderlerinin parasını geri alacaktı!

Tüm acılara rağmen hayat devam ediyor…

Bu girişi şu nedenle yaptım:

Bugünlere Yassıada kararlarıyla ilgili sürekli retorik konuşmalar yapılıyor.

Oysa:

Belâgat önümüzü aydınlatmaz; gerçekler ile yüzleşmek zorundayız.

Bakınız:

EFENDİ kitabımda aileleri istemediği için basılmamış günlüklerden-anılardan yararlandım. Yassıada'da 1No'lu koğuş sorumlusu Yüzbaşı Kazım Çakır'ın 464 günü not ettiği defter bunlarda biriydi.

Bir diğer basılmamış değerli kitabın yazarı A. Hamdi Ciliv idi. 1950'li yıllarda Ankara'da DP'nin önde gelen teşkilatçı isimlerdendi. DP program ve tüzüğünü yazandı.

“Ben öldükten sonra yayımlarsınız” diye ailesine yazdıklarını bıraktı. Kitaba “izin” çıkmadı…

Hamdi Bey'in eşi Sara Ciliv yayınlanmamış bu anılara göz atmama izin verdi.

Notlar inanılmazdı:

GELENİ GÖRMEK

Hamdi Ciliv, DP'lilerin yıllardır kendi aralarında fısıldayarak konuştukları konuları yazma cesareti göstermişti.

Ciliv, 1950'ler sonunda Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile Başbakan Adnan Menderes'in aralarının artık iyice açıldığını belirterek her iki grubun da birbirini tasfiye etmek için yoğun çaba sarf ettiğini yazmıştı.

Ciliv'in örnek olaylar sıralayarak yazdığı iddiasına göre, Menderes ile Edhem Menderes, TSK içindeki bazı subaylarla işbirliği yapıp Bayar'ı devirmek istiyordu!

Ciliv'e göre Menderes, 27 Mayıs öncesi hükümeti devirmek isteyen Dokuz Subay Olayı üzerine -Celal Bayar'ın tüm ısrarlarına rağmen- bilerek gitmemişti. Üstelik bu subaylarla görüşme yapan Millî Savunma Bakanı Semi Ergin'i ancak Celal Bayar'ın baskısıyla görevden almış, ama daha sonra bu kez Ulaştırma Bakanlığına atamıştı!

Hamdi Ciliv yer yer soruyordu:

-”Londra'daki uçak kazasında hayatını kaybedene kadar Menderes'in yaverliğini yapan Muzaffer Ersü'nün ihtilâlci ilk kadronun içinde bulunması tesadüf müydü?”

-“Dokuz subayın beraat etmesinin, onları ihbar eden Binbaşı Samet Kuşçu'nun ise ceza almasının arkasında hangi güç odakları vardı?”

Ciliv, Orgeneral Ragıp Gümüşpala'dan Orgeneral Cevdet Sunay'a kadar asker atamaları hakkında ayrıntılı bilgiler vermişti.

-“Adnan Menderes, askerî harekâtın başında Cemal Gürsel olduğunu duyunca neden rahatlıyor; Eskişehir'de gözaltındayken askerler neden kendisine selam duruyor; Ankara Harp Okulu'nda ‘Ne zaman radyo konuşması yapacağım?' diyecek kadar kendini neden rahat hissediyor?”

Sonra neler oldu da işler terse dönmüştü?

Ayrıntıları “EFENDİ Beyaz Türklerin Büyük Sırrı” kitabımdan okuyabilirsiniz.

Demek istediğim:

Düne salt duygusallık ile yaklaşırsanız yarının ne getireceğini öngöremezsiniz!

İktidar duygusallık girdabından çıkıp, uyanık kalmalıdır.

Duygu, aldatıcıdır çünkü…

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları