HDP'nin elinde il belediye başkanlığı olarak sadece Kars kaldı. Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen, Kürtçü değil, PKK'ya silahlı teröre asla sıcak bakmayan bir isim. Belki bu özellikleri bilindiği için görevinden alınmadı. Ama, Bilgen, ilinde yolsuzluklarla mücadele de zorlanıyor. Kars, merkezi nüfus olarak Türkiye'nin binde biri. İşsizlik oranında ülke sıralamasının en üstlerinde. Eğitim, sağlık gibi insani gelişmişlik standartlarını kapsayan hizmetlerden yararlanma düzeyi ise yine altlarda. Merkezi iktidar yatırım, hibe gibi bir çok konuda yerele kaynak aktarımında hiç bir ayrımcılık yapılmadığı, hatta geri kalmış dezavantajlı şehirlere daha fazla aktarım yapıldığı iddiasında. Bu durumda sorulması gereken, kaynakların ne kadar doğru ve etkin kullanıldığı yönünde olmalı.
SUÇLANAN BELEDİYE
Kars Belediyesi'nin önceki başkanı, görevinin son yılında partisi MHP'den istifa etmişti. Gerek Mülkiye müfettişleri, gerekse Sayıştay denetçileri tarafından düzenlenen raporlar, aslında belediyenin bir kamu kurumu niteliğini kaybettiği izlenimi veriyor. Ne İhale Kanunu ne Belediye Yasası kalmış. Adeta inşaat ruhsatlarından, toplu taşıma hizmetlerine kadar her alanda canının istediğini yapan bir belediye fotoğrafı ortaya çıkmış. Bütün bu alanlarla ilgili geç de olsa başlayan idari soruşturma ve yargı süreçlerinde ise ciddi bir ilerleme olmuyor. Aksine incelemeye alınan usulsüz dosyalardan kaynaklı haciz işlemleri devam ediyor. Seçimlere yakın tarihte artan “Doğrudan Temin”le alımlar ve komik özel kalem harcamaları yanında seçim sonrası yeni yönetim göreve başlayana kadarki süre içinde muhasebeleştirilerek kesin alacak vasfı kazandırılan işler dikkat çekecek düzeyde.
YAPILMAMIŞ YOL
Bunlardan biri yapılmamış yollar ile ilgili dosyalar. Kesin kabulü yapılmadan, yüzde 100 oranına yakın hak edişler düzenlenmiş. İşte bu dosyalar üzerinden belediyenin arsa, araç ve hesapları haczediliyor, geçmişte de ihale ile ilgili suçlardan ceza almış kişiler usulsüz temlikler ile adeta belediyeye hareket alanı bırakmıyor.Daha sözleşmesi bile yapılmamış, ulaşım ihalesi üzerinden gelecek kaynağa, alacak kesinleşmeden bu müteahhit firmalar tarafından haciz konulabiliyor. Bunlardan en ilginçlerinden birisi ise belediyeye ait yolların yapılması için ihaleye giren ve kazanan şirket, “Belediyenin yolunu değil, MİT'in yolunu yaptığını” iddia etti. Oysa, yol yapımında böyle bir değişiklik olması durumunda bunun belgelenmesi gerekiyor. Ayrıca, MİT'in, eğer yolu yapılacaksa, kendisinin ödeneği var. Bu ödenek kullanılırdı. Anlaşılıyor ki, bazı işlerin üzerine gidilmesin diye güzide kuruluşumuzun adı kullanılıyor. Raporlarda suçlanan G.Y. hakkında yapılan suç duyurularında bir ilerleme olmadığı da Kars'ta yaygın bir iddia. Hemen belirtelim, G.Y., yapmadığı iddia edilen yollar için 2 milyon 429 milyon liralık alacağını tahsil edebilmek için Belediyeye haciz gönderdi.
O DOSYA NİÇİN BEKLİYOR?
Hakkında bazı usülsüzler nedeniyle Belediyenin hakkında suç duyurusunda bulunduğu isimlerden birisi, aynı zamanda muhtarlık görevini yürütüyor. Bu kişiyle ilgili kesinleşmiş hapis cezasının infazı geciktiriliyor ve görevden alınması ile ilgili evrak bir türlü işleme girmiyor. Belediye Başkanı Ayhan Bilgen, “Suç makinesi haline gelmiş bazı isimler, Kars'ta hem siyasi ilişkileri, hem ekonomik girişimleri belirliyor. Organize suç kapsamına girecek uygulamaların adeta üstü örtülüyor ve şehirde zaman zaman küçük çeteleşmiş aile ve gruplar arası silahlı çatışma ve infazlar yaşanıyor. Haksız kazanç kapısı ile uyuşturucu madde kullanımındaki yaygınlaşma birbirini besliyor” diyor.
TEDİRGİNLİK YAŞANIYOR
Belediye Başkanı, ilde meydana gelen her olayı yakından izliyor. Şunu görüyor: Şehirde yaşayan herkesi haklı olarak tedirgin eden “Tefecilik”, hayvan pazarında “Komisyonculuk” adı altında yürüyor ve bir türlü önüne geçilemiyor. Bilgen şunları anlatıyor: “Bu çürüme ve yozlaşmanın üzerine gidilememesi bürokrasiyi de rahatsız ediyor ama gereği de yapılamıyor. Bu tablo da doğal olarak söz konusu kişi ve çevrelerin yerel siyasetçiler tarafından mı korunduğu sorusunu akla getiriyor.”
Önceki dönem Belediye Başkanı Murtaza Karaçanta'yla da konuştum. Başkanlığı dönemimin hep teftişle geçtiğini belirtti, “Veremeyecek hesabımız yok. Alnımız açık yüzümüz ak. Yol eksik yapıldıysa bunu gidip ölçüp, biçecek olan ben değilim. Hata yapanlar varsa cezasını bulsun. Ben, belediyeyi 200 trilyon borçla devralmıştım. 340 milyon lira borçla da devrettim” dedi.
Suç iddiası varsa, şikayet edenin de, şikayet edilenin de partisine bakılmamalı.
Sancılı bir döneme giriliyorÖzel okullarda telafi eğitimi 15 Ağustos'ta, bir aksilik olmazsa 2020-2021 öğretim yılı da 31 Ağustos'ta başlayacak. Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri, yeni öğretim yılına hazır olduklarını belirtseler de bunun gerçekçi olmadığı ortada. Okullarda hijyene önem verilmesi gerekiyor. Ama bugün birçok okulda sınıfları bile temizleyecek eleman bulunmuyor. Okul yöneticilerinin velilerden para istemesi yasak. Ama devlet de ödenek göndermiyor. Okul müdürü ne yapsın?
Özel okulların durumu alabildiğine sıkıntılı. Okulların açılıp açılmayacağı belirsiz olduğu için bu okullarda öğrenci kaydı yenilenmiyor, ödeme yapılmıyor, hatta yeni kayıtlar için de bekleniyor. Açıkçası kimse önünü göremiyor. Bugün sayısı 12 bin 300 olan özel okullarda 1 milyon 400 bin civarında öğrenci var. Ödeme yapılmadığı için özel okulların önemli bir bölümü yeni öğretim yılına iflaslarla girebilir.
SAYI ARTIYOR
Sistem değişikliği nedeniyle bu yıl liselere fazladan başlayacak öğrenci sayısı da 600 bin civarında. Okul yapımları hemen hemen durmuş durumda. Yeni okullar açılmadığı gibi öğrenci sayısı da artıyor. Salgın nedeniyle Milli Eğitim Bakanlığı'nın aldığı bazı önlemler var. Öğrencilerin haftada 5 gün yerine haftada 2-3 gün okula gönderilmesi, ders programlarının da buna göre düzenlenmesi gündemde.
Bakanlık, geçen yıllarda özel okula giden öğrenciler için belli bir ödeme yapıyordu. Bu kaldırıldı. Ama liselerdeki sıkışıklığı önlemek için sadece 9. sınıflara özgü olmak üzere devletin desteğini sürdürmesi istenilyor. Bu durum, en azından zor durumda olan özel okullar için de can simidi olur. Bu öneri dikkate alınır mı bilemem ama eğitim sisteminin içinde bulunduğu bu durumdan yine tarikat-cemaat okulları karlı çıkacak.
“MEDRESE EĞİTİM”
Ülkemizde “Medrese eğitimi” yaygınlaşıyor. Bu eğitimin nasıl olduğunu Menzilcilerin merkezlerinde gördüm ve bunları “Menzil” kitabımda yazdım. Öğrencinin, şeyhin karşısına sürünerek geldiğine, kitaplarını yere koyup üzerlerine kapanarak sözde eğitim gördüklerine de tanık oldum. Bu eğitimin özellikle Güneydoğu illerimizde yaygınlaştığını, öğrencinin örgün eğitimden, yaygın eğitime yani uzaktan eğitime yöneldiğini söyleyebiliriz. Peki, okula gitmeyen öğrenci ne yapacak? İşte onlar da tarikatların kucağına atılıyor.
Lise tercihlerinde mutlaka ve ağırlıklı olarak imam hatip liseleri de bulunuyor. Bu okullara öğrenci çekebilmek için her yol deneniyor. Örneğin servis ve yemek ücreti ödememesi, burs verilmesi, yatılı olarak öğrenim görmesinin sağlanması da bunlar arasında.
KAFTANCIOĞLU'NUN ÇABASI
Milli Eğitim Bakanlığı kadar bir dönem hayırseverler de okul yapıyordu. Ama hiçbir dönemde ulusal kahramanların isimlerinin verildiği okullar, bu dönemde olduğu kadar değiştirilmiyordu. Uzağa gitmeye gerek yok. Ankara'da da bunları görüyoruz. Okul yaptırmak isteyene, “İmam hatip lisesi yaptırma” koşulu dayatılıyor. Milli Eğitim Müdürleri'nin başarısı, yaptırdığı imam hatip sayısına göre ölçülüyor.
Milletvekili Yıldırım Kaya, sendikal mücadelenin önde gelen isimlerindendi. CHP Genel Başkanlığı görevi döneminde eğitim konularıyla en yakından ilgilenen, Anadolu'dan gelenlerin mutlaka uğradığı bir isimdi. CHP'nin 37'nci genel kurulu devam ederken o delege peşinde değil, Lozan kutlaması için Anıtkabire alınmayan sivil toplum kuruluşlarının engellenmemesi için uğraşıyordu. İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nun, Yıldırım Kaya'nın seçilmemesi için çok uğraştığını öğrendim. Ama, Parti Meclisi'ne girememek, Yıldırım Kaya'yı parti çalışmalarından geri bırakmaz.
AÇIK BÜYÜK
Öğrenci sayısındaki artışa paralel olarak yeni okullar açılamıyor. Hayırseverler okul yaptırmaktan elini-ayağını çekmiş durumda. Bir yandan da sınıf mevcutlarının azaltılması gerekiyor. Yeni okul yapılamıyorsa, prefabrik okul yapımı için bazı firmalar devreye konulabilir. Bakanlık ihtiyaç duyuyorsa bunun için bir an önce adım atmalı. Bir prefabrik okulun maliyetinin de 40-50 bin lira arasında olduğu belirtiliyor.
Bazı illerde sınıf mevcutları ortalama 30'un altında ama bazı illerde bu sayı 40'a yaklaşıyor. Bu konuda yapılan araştırmalar açığın öyle-böyle olmadığını ortaya koyuyor. Sınıf sayısı arttıkça öğretmen ihtiyacının büyüklüğü de anlaşılıyor.
Türkiye genelinde yapılan araştırmalar -özel okullar da dahil edildiğinde- derslikte ideal öğrenci sayısı dikkate alındığında Türkiye genelindeki derslik ihtiyacı 466 bin 912'i buluyor. Sınıf mevcutlarının bütün öğretim kademelerinde 24 olması durumunda derslik ihtiyacı da 116 bin 728'e iniyor. Sadece devlet okullarını incelediğimizde mevcut öğrenci sayısına göre ihtiyaç 404 bin 932 derslik olduğu hesaplandı. Sınıf mevcutlarının 26 ile sınırlanması durumunda bu açık 101 bin 233 sınıf oluyor.
Yeni eğitim-öğretim yılına açıklanan tarihte başlanacak mı, başlanmayacak mı onu da bekleyelim, görelim.