Top
Saygı öztürk

Saygı öztürk

saygi@sozcum.com

15/01/2021

Öğretmenden nasıl not istiyorsunuz?

Prof. Dr. Ziya Selçuk'un Milli Eğitim Bakanlığı'na atanması memnuniyet yaratmış ve yüksek bir beklentiye girilmişti. Ancak, eğitimde her tarikatın, cemaatin arkasında siyasi desteği var. O yüzden bakanın yol alması kolay değil. Tüm bunların üstüne pandemi belası geldi.

5 Ekim 2020'den itibaren öğrenciler temel derslerden uzak bir biçimde eğitim-öğretime sorunlu olarak başladı. Öğretmenler ve öğrenciler sisteme girmekte zorlandı veya giremedi. Çünkü 10 kişilik bir odaya, yüz kişi davet edildi. İlk 10 sonrası, sisteme  giremedi. Yaşanan sorunları Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri, EBA dışındaki dijital platformları da öğretmenlerin hizmetine açtı, ilkokul, ortaokul ve liselerin çaprazlama olarak derslerini 30 dakika ve online olarak yapmalarını organize ederek sorunu azaltmaya çalıştı.

YOKLAMA YAPILMADAN

Temel Eğitim Genel Müdürlüğü'nün 8 Ekim 2020 tarihli yüz yüze ve uzaktan eğitim genelgesine göre 12 Ekim 2020 tarihinde 8. sınıflar da seyreltilmiş yüz yüze eğitim başladı. 2 Kasım 2020 tarihinde 5. sınıflar da seyreltilmiş yüz yüze eğitim başladı. Yüz yüze eğitim için çocuğunu okula göndermek isteyen velinin yazılı onayı alınacak ve gelmeyen öğrenciler devamsız sayılmayacaktı.

Bu yazıya göre öğretmenlerden yoklama yapmaması, devam-devamsızlık takibinin katılan kişi sayısı üzerinden yapılması ve öğrencilerin canlı derslere katılım için zorlanmaması belirtildi. Öğretmenler ders program yüküne göre derslerini 30 dakika ve online olarak girdiği ders saati kadar yaptı.

7 ÇEŞİT ÖĞRENCİ

İşte bu süreçte sahada görülen 7 grup öğrenci görüntüsü ortaya çıktı. Onlara bakalım:

1- İmkanı olup özel ders alan ve okulun uzaktan eğitimine katılmayanlar.

2- İmkansızlık; internet ve cihazı olmadığı için uzaktan eğitime katılamayanlar.

3- Kısıtlı imkandan dolayı katılamayanlar (birden fazla çocuk var, yeterli cihaz yok)

4- Anne-baba sisteme giriyor, öğrenci ortada yok, hiçbir geri dönüş alınamayanlar.

5- Öğrenci derse katılıyor, soru sorulduğunda cevap veremiyorsa sistemden çıkıyor ve ‘sistem attı' bahanesine sığınanlar.

6- Dersleri EBA TV üzerinden izleyenler.

7- Düzenli katılan, canla başla mücadele eden öğrenciler.

Bu koşullarda canlı derslere bazen 2-3-5-10-15-20 öğrencinin katılımı ile devam edildi. Bazı derslerde ve şubelerde 2-3 öğrenci ile ders yapmak zorunda kalındı. 3 milyon öğrencinin sisteme katılamadığını da Türkiye bakandan duydu. Bundan 15 milyon öğrenci derslere katılıyor sonucu çıkarılmasın. Sisteme bir defa girmiş öğrenci, devamlı öğrenci olarak değerlendiriliyor.

ÖĞRETMEN NASIL DEĞERLENDİRSİN?

Temel Eğitim Genel Müdürlüğü'nün 25 Aralık 2020 tarihli Ölçme ve Değerlendirme Uygulamaları genelgesinde, 5-6-7 ve 8. sınıflarda ders etkinliklerine katılım puanları ve varsa proje puanlarının aritmetik ortalaması ile dönem puanı hesaplanacak, yapılmış olan sınavlar varsa hesaplamaya dahil edilecek.

4. sınıftan 5. sınıfa geçen öğrencilerin bir kısmını öğretmenler hiç görmedi. Öğretmenler 3-5 öğrencinin devam ettiği online sınıflarda ders yaptı. Öğrenci sisteme hiç girmedi/giremedi. Bu dönemde öğretmenler sınıf defterlerini bile doldurmadı.

HANGİ ÖLÇÜTE GÖRE?

16 Kasım 2020'de ara tatil başladı. Salgının şiddetinin artması üzerine tüm kademelerde uzaktan eğitime dönüldü. Yüz yüze yapılmak istenen yazılı sınavlar yapılamadı. “Uzaktan eğitim not ile değerlendirilmez” yönetmeliği kaldırıldı. Şimdi öğretmenlere “Sübjektif bir şekilde not verin” deniliyor. Öğretmenler hangi kriter, kıstas ve ölçüte göre değerlendirme yapsın.

Son bilgi şöyle oldu: Sınav takviminden önce yapılan yazılı sınav notunun geçerli sayılıp sayılmaması konusunda veli 21 Ocak'a kadar okul yönetimine başvuracak. Temel Eğitim Genel Müdürlüğü, “Öğrencilere geçen yılki notlarının biraz üzerinde not verebilirsiniz” diyor. Ama 6 milyona yakın öğrencinin not almadığı düşünülürse, bu durumun yargıya taşınacağı da bilinmeli.

Notta ısrarcı olunursa 81 il ve 922 ilçede faklı uygulamalar olacak, telafisi mümkün olmayan eşitsizlik ve adaletsizliklere sebebiyet verilecek. Örneğin sisteme girmemiş/girememiş öğrencilere not vermeyen öğretmenler olacak veya geçer puan olan 45 verecek. Sisteme girip girmemesine bakılmaksızın tüm öğrencilere 100 tam puan veren öğretmenlerde olacaktır. Ülkemiz belki de eğitim-öğretim tarihinde en yüksek başarısını salgın döneminde yakalayacak. Bu durum, not verme konusunda yozlaşma ve ahlaki çöküşü beraberinde getirecektir.

ÖNLEM ALIN

Öğretmenlere “Not verin” dayatmasını bırakıp, öğrencileri “Geçti”, “Kaldı” diye değerlendirip mücbir sebepten dolayı hepsinin bir üst sınıfa devamının sağlanması ve yıl sonu başarı puanlarının salgın dönemi sayılmadan 3 yıl üzerinden değerlendirilmesi en adaletli çözüm olacaktır.

Okullar 22 Ocak'ta 2021'de ara tatile giriyor. Açıkçası bu süreç öğrencileri de öğretmenleri de yordu.

Bu politika, ülkeye hayır getirmez

TBMM'de yaşananlar, siyasi parti genel başkanları ve parti yöneticileri arasında yaşananların Ankara ile sınırlı kaldığını sanmayın. Genel siyasette yaşananlar aynı hızla yerel siyasete de uzanıyor. Belediyeler tam anlamıyla kavga yerine dönüşüyor. Aynı gün hem İstanbul, hem Ankara, hem İzmir büyükşehir belediye meclislerinde kavgalara tanık oluyoruz. Belediyeleri çalıştırmamak, engellemek adına çok şeyler yapılıyor.

Ankara ve İstanbul büyükşehir belediye meclislerinde çoğunluk Cumhur İttifakı'nda. Daha, yakın döneme kadar AKP ve MHP arasında inanılmaz kavgalar yaşanırken, bugün durum tersine döndü. Meclislerdeki kavgada MHP'li üyeler mutlaka AKP saflarında yer alıyor. Yani, TBMM'de nasıl bir görüntü varsa, aynısı yerel meclislerde de yaşanıyor.

HEMEN YAYIYORLAR

Bakıyorsunuz, AKP Genel Başkanı, CHP Genel Başkanı ile ilgili bir açıklama yaptı. Bu açıklamalar sosyal medyada yayılırken bununla yetinilmiyor, benzer açıklamayı partinin başka yöneticileri de yapıyor. Kuşkusuz bu durum, CHP ve diğer siyasi partiler için de geçerli. Böylece, mahkemelere yansıyacak ağır hakaretler yüz binlerce kişiye ulaştırılmış oluyor. Yetinilmiyor, onlar da gelen paylaşımı paylaşıyor.

Yerel siyasette de durum aynı. Önceleri belediye başkanının paylaşımı olurdu. Şimdi, paylaşımın paylaşımı dolaşıma sokuluyor. Dolayısıyla yerel siyasette de gerilimi tırmandıran açıklamalar yayılıyor. İyi de bu gidiş, gerilimi tırmandırma politikası nereye kadar gidecek? Türkiye buna nasıl dayanacak?

DUYARLI  İLLER

Ülkemizde yaraları kaşıyan, kargaşa ve karışıklık çıkarmak isteyenler de az değil. Onlar da bu gerilimli ortamdan yararlanıyor. Etnik ve inanç siyasetini tırmandırıyor. Hele bazı konularda “Duyarlı” olan illerimizde bu gelişmeler açıkçası sağduyu sahibi insanları ürkütüyor.

Yerel basında bunlara dikkat çeken meslektaşlarımız var. Gerilim fırsatçılarına “Yapmayın, etmeyin” diye yalvarıyorlar. Siyasetçileri daha dikkatli, duyarlı olmaya çağırıyorlar. Ama dinleyen kim? 1980 darbesinden önce Çorum olaylarını başından sonuna kadar yaşamıştım. Komşuların birbirlerine silahla, baltayla, balyozla saldırılarına tanık olmuştum. İş yerlerinin yakılıp yıkılmasını görmüştüm. Bazı evlerin günler öncesinden işaretlendiğinin de tanığıyım. Birçok ilde, ilçede mahalleler sağ-sol diye ayrılmıştı. Bu ayrılık yüzünden akrabanın, akrabaya gidemediği günler de yaşanmıştı.

O günlere de birden gelinmemiş, gerilimler etkili olmuştu. Evet, bugün belki o gerilimli günler yok ama gelmeyeceği anlamı da çıkmamalı. O yüzden siyasetçilere, kanaat önderlerine bu dönemde önemli görevler düşüyor.

UYARILAR YAPILIYOR

Hatay'ın İskenderun ilçesinde yayımlanan SÖZ Gazetesi'nin yazarı Şehmus Aslan da gerilim ortamına, bununla beraber gelen huzursuzluklara dikkat çekiyor ve yazısına “Huzur” başlığını uygun buluyor. Her yazısında barıştan, kardeşlikten, dostluktan, bunun gereklerinden söz eden Şehmus Aslan'ın yazısından bir bölüm okuyalım:

“Her şey bir yana, iyi düşünün. Toplum olarak buna o kadar çok ihtiyacımız var ki. Bu kadar stres, bu kadar gerginlik, bu kadar kavga, bu kadar çekişme, Bu kadar tahammülsüzlük… Ne oldu bize ya?

Bırakın her günü, her an bile huzurumuzu bozacak tatsız olaylarla karşılaşmak mümkün hale geldi. Siyasilerin konuşmaları düşündürücü. Ortamı çok geriyorlar, insanlar karpuz gibi bölünüyor. Aman dikkat!

Huzurun anlamına bir bakalım. İnsanın içinde duyumsadığı rahatlık duygusu. Çekişmesizlik, dinginlik, gönül rahatlığı. Evet, çok ihtiyacımız var çokkkk. ‘Huzur', mükemmel derecede anlamlı bir kelime. Evde, iş yerinde, sokakta, çarşıda, her yerde, içimizde huzura ihtiyacımız var.

Dikkat!, dikkat!, dikkat! Bizi ‘karpuz' gibi bölmek isteyenlere dikkat! Her zaman söylüyorum, bıkmadan söyleyeceğim. Biz, birlikte ‘Türkiye'yiz, başka ‘Türkiye' yok. Hep ‘barış' olsun,  hep ‘kardeşlik' olsun, hep ‘ sevgi' olsun,  hep ‘huzur' olsun.

Haydi, el ele ve gönül gönüle olmanın tam zamanı. Huzur, huzur, huzur…”

12 EYLÜL YALANLARI

12 Eylül 1980 tarihinde askerlerin yönetime el koyması gündeme geldiğinde “Darbe”, “ihtilal” denilir ama “Eylül Yalanları-12 Eylül 1980” kitabının yazarı emekli Albay Cumhur Utku, doğrusunun “Müdahale” olduğunu söylüyor. Dönemin olaylarına ışık tutan Cumhur Utku'nun kitabı, Halk Kitabevi'nden çıktı.

Sıkıyönetim döneminde İstanbul'da yüzbaşı olarak görev yapan, gece-gündüz sokaklarda olan Cumhur Utku bu kitabında  ilginç anekdotlara, anılara yer veriyor. O dönemde siyasette yaşanan gerilimlerin ülkeyi nerelere sürüklediği anlatılırken, yaşananlardan yeterince ders çıkarılmadığı da ortaya çıkıyor.

Şehmus Aslan, “Huzur… Huzur… Huzur” diyor. Hayatın zorlaştığı, gerilimin tırmandırıldığı şu dönemde huzur istemek çok şey mi?

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp