Top
22/05/2020

Ekonomiye nükleer kış geliyor

İlhan Kesici, hem ekonomi hem politika bilgisi geniş bir milletvekilidir.

Dünyadaki ekonomik gelişmeleri günü gününe değil, saati saatine takip eder.

Türkiye ekonomisini de en iyi bilen parlamenterlerden biridir. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı yapan İlhan Kesici, siyasete Anavatan Partisi'nden atıldı, Bursa Milletvekili oldu. 2007 yılından beri, 13 yıldır CHP İstanbul Milletvekili…

İlhan Kesici ile fırsat buldukça ekonomi sohbetleri yaparız. Onu televizyonlardaki programlarında da dikkatle dinlerim.

Kesici, günümüzde iktidarın ekonomiyi iyi yönetemediğini, koronavirüs salgını olmasa bile durumun her geçen gün derin bir bataklığa doğru gittiğini belirterek;

“Her kıştan sonra bahar gelmez… Gerçi salgın sonrası mevsim yaz olacaksa da ekonomiler nükleer sonrası kışa girecek” diyor ve ekliyor:

★★★

Nükleer kış terimini bir İngiliz gazetesi kullandı… Evet, dünya bir nükleer savaştan sonra oluşacak kışı yaşayacak. Bunun ürkütücü olduğunu düşünenler tabii ki olabilir ama bence ürkütücü değil, gerçekçi… Ekonomideki sorunlar çok ciddi… İş işten geçtikten sonra, hafazanallah, iktidarı suçlamanın kimseye faydası olmaz!

Son ekonomik daralmalar, sıfır büyüme, yarım büyüme, hem işsizliği bir facia haline getirdi hem de üretim çok fazla düştü. Yatırım yapılmadığı, üretim neredeyse durma noktasına geldiği için…”

★★★

Daha bu koronavirüs salgını yok iken aralık ayında yaptığım konuşmada şunları söylemiştim:

Aralık bizim memlekette (Sivas'ta) kış ayıdır. Fakat her kıştan sonra bahar gelmez. Bazen tam da kış bitti diye sevinirken, geçen kıştan çok daha sert bir kış gelir ki bizde halk buna ‘Kara kış' der.

Ekonomi yönetimindeki arkadaşlarımız da halka kıştan çıkmak üzere olduğumuzu, en kötünün geride kaldığını söyleyerek moral vermeye çalışıyorlar ama bizim ekonomimiz kıştan çıkmıyor, aksine kara kışa giriyor.

Kısa vadeli dış borçlar bizi zorluyor.

Çok ciddi dış kaynak ihtiyacımız var. Fakat dışarıdan para gelmiyor!

Durum vahim. Bu sene bitirilecekler hariç, bütün kamu yatırımlarını durdurmak gerekiyor.

Hazine garantisi ile gelir garantisi verilen şirketlere yapılacak ödemeler bu yıl için durdurulmalı. Devlet için ortada çok geçerli sebep var.”

★★★

Peki, bu kara kış ya da nükleer kıştan nasıl çıkacağız?

Bunun için döviz bulmamız şart… Fakat hiç kimse Türkiye'ye borç vermeye yanaşmıyor…

Ee, ne olacak peki?

İlhan Kesici “IMF'ye başvurmak gerekiyor” diyor ve şöyle devam ediyor:

“IMF, Türkiye'nin düşmanı değil… Öcü değil, şeytan değil…

İktidar IMF ile anlaşma yapmaya yanaşmıyor. Aslında biz bu kurumun kurucu ortağıyız ve her yıl aidat gibi bu kuruma para yatırıyoruz.

Halen IMF'de 6 milyar dolar ihtiyat akçemiz var. IMF bize 6 milyarın bir buçuk katı yani 9 milyar dolar yüzde 1 faizle borç verebiliyor.

IMF'nin bugüne kadar bize pek çok faydası oldu. Bunu kabul etmeliyiz.

★★★

IMF borç parayı verince tabii ki denetim isteyecek.

Bir hükümetin, kurucu ortağı olduğu dünyanın en saygın kurumlarından biri tarafından denetlenmesi utanılacak bir şey değil ki…

Bu iktidar IMF'ye alerji duyuyor. Çünkü IMF ile bir anlaşma yapılırsa, bundan böyle paraları diledikleri gibi savuramayacaklar, keyfi harcamalar yapamayacaklar.

Bu iktidar, Türkiye'nin insan sermayesinin üzerine yatmış uyuyor.

Bugün Türkiye'nin ekonomik büyüklüğünün daha üzerinde bir insan sermayesi var. Dışişleri Bakanlığı'nda var, İçişleri Bakanlığı'nda var, orduda var, yargıda var, eğitimde var… Var ama bu değerlerden faydalanacak bir yönetim anlayışı yok!”

İlhan Kesici'nin anlattıklarının özeti: “Ülkeye yazık ediyorlar”

TEBESSÜM

300 Euro'nun serüveni

Ekonomiden söz açılmışken, ekonomik bir fıkra günümüze uyar:

Kriz günlerinde Yunanistan'ın küçük bir sahil kasabasına zengin bir turist gelir…

Bir otele girer. Resepsiyona 300 Euro depozit bırakır ve yukarı çıkıp odalara bakmak istediğini, beğenmezse parasını geri alacağını söyler.

Turist yukarı katlara çıkıp, yavaş ve dikkatli bir biçimde odaları kontrol ederken, otel sahibi 300 Euro'yu alıp aceleyle kasaba koşar ve ona olan borcunu öder.

Kasap, otelciden aldığı parayla çiftçiye gider, ondan veresiye aldığı etin parasını öder.

Cebine 300 Euro'yu koyan çiftçi doğruca benzin istasyonuna gider, istasyon sahibine ödeme yaparak traktörünü çalıştırmak için aldığı yakıtların borcunu kapatır.

Benzin istasyonu sahibi, çiftçiden aldığı bu para ile kasabanın fahişesine gider ve onda açtığı veresiyeyi kapatır.

Eline 300 Euro'yu alan fahişe, doğruca otelin yolunu tutar, otel sahibine olan borcunu resepsiyona bırakır…

Otel sahibi daha resepsiyondan parayı almadan turist aşağıya iner. Otelin odalarını beğenmemiştir. Parasını alır ve çıkıp gider.

Kimse bir kuruş bile kazanamamıştır ama tüm kasabalı borçlarını ödemiş, geleceğe umutla bakmaktadır. İşte ekonominin çarkı…

GÜNÜN SÖZÜ

Kurak bir toplumun susuzluğunu, hiçbir nehir gideremez!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp