Top
28/10/2022

Bıktık

Sevgili okurlarım dünyanın pek çok ülkesini cumhurbaşkanları, krallar, şeyhler, diktatörler vesaireler yönetiyor…

21. yüzyılda yaşıyoruz.

Yani o ülkelerin her birinde televizyon kanalları, gazeteler, başka bir deyişle görsel medya ve yazılı medya var.

Ama bizdeki acayip uygulama o ülkelerin hiçbirinde yok.

İster demokrasi olsun ister diktatörlük, ister krallık olsun ister şeyhlik, hiçbirinde.

Bizdeki durumları, bizde olup bitenleri ise her vatandaşımız ister istemez her gün eşit koşullarda izliyor.

★★★

Sabah kalkıp televizyonu açıyorsunuz, karşınızda aynı şahıs…

Gazetenizi okuyacaksınız yine aynı manzara.

Akşam evinize geliyorsunuz kafanız yorgun, sinir sisteminiz ister istemez bozulmuş. Kafayı biraz olsun dağıtmak için televizyona bakıyorsunuz…

Karşınızda yine O!

Tek adam, ötekiler figüran.

O gün tatil günüymüş, ulusal bayrammış, dini bayrammış, hafta sonuymuş, milyonlarca insanımız biraz olsun rahatlamak için ekran başına geçmiş, haberleri, dizileri, spor programlarını ve hatta küfürlü, saçma sapan magazin programlarını izlemeye niyetlenmiş!

Olmaz, olamaz.

Türk Milleti buna layık değildir.

Önce O'nu izleyeceksiniz.

Yeter artık diyorsanız başka bir iş tutacaksınız.

Adına ne derseniz deyin…

Toplu açılış töreni, kabine toplantıları sonrası, millete karşı yapılan propaganda açıklamaları, danışıklı dövüş açık oturumlar, cami avlularında basın açıklamaları, pembe hayaller, yapacağız edeceğiz ama biraz daha bekleyin lafları…

★★★

Karşınızda hep O var.

Anlattıkça anlatıyor, okudukça okuyor…

Bütün dünyaya yön veren, vurdu mu deviren büyük liderimiz!

İşin kötüsü, başladı mı bir türlü susmak bilmiyor.

Bazen karşımıza günde iki kez çıkıp okuyor.

‘Okuyor' diyorum çünkü konuşmuyor, başkalarının yazdığı metinleri önündeki elektronik aygıttan bize anlatıyor.

★★★

Dünyanın hiçbir ülkesinde tanık olunmayan böylesine bir manzaraya biz Türkiye'de her gün tanıklık ediyoruz.

Onun bu sıkıcı ve uzun şovlarını kendi en keskin yandaşlarının bile sonuna kadar sabırla dinlediğini hiç sanmıyorum.

Üstelik ekranlarda bazen şöyle alt yazılar geçiyor:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan (örneğin) Kazakistan Cumhurbaşkanı falancanın doğum gününü kutladı!”

Aynı haber gazetelerinde de yer buluyor.

Bize ne, kime ne!

★★★

Bilenler bilmeyenlere söylesin, şimdiden hazırlıklı olun.

Yarın ve öbür gün uzun süre yine karşınızda olacak.

Yarın tam ve gerçek bir propaganda konuşması yapacak. O kadar ki, bazı ‘yandaş olmayan (!) gazetecileri bile konu mankeni olarak bu görkemli törene davet etmişler.

Bazıları katılmayı kabul etmiş, ne kadar sevinsek azdır!

★★★

Ama esas önemli olan tören cumartesi günü yapılacak.

Fabrikadan çıkan yerli ve milli otomobilimiz yüzünü ilk kez gösterecekmiş.

Bu tarih uzun süre önce belirlenmişti.

Rastlantıya bakın ki o gün 29 Ekim, Cumhuriyet bayramı.

Bu iktidar Cumhuriyet bayramı dahil bütün ulusal bayramlarımızı sünnet etmeye (!) yıllar önce başlamıştı.

O bayram günlerini milletin kutlaması artık yasak.

Ordumuzun geçit törenleri, çelenk koymalar, saygı duruşunda bulunmalar, anma törenleri, konserler bile yasaklandı.

Cumartesi günkü otomobil töreni için akla ister istemez bazı sorular geliyor:

Amaç bu yerli otomobil törenini devreye sokup şov yaparak Cumhuriyet bayramına gölge düşürmek mi?

Eğer değilse yılın 365 günü arasından bula bula 29 Ekim'i hangi nedenle buldular?

★★★

Sevgili okurlarım, yazımın başlığını da aynen okudunuz:

Bıktık!

Buna bıktık usandık da diyebilirsiniz.

Bir kimsenin önüne en sevdiği yemeği her gün koysanız o da bıkar usanır.

Dünya liderimiz ise Saray'a kapanmış, Anayasa uyarınca namusu ve şerefi üzerine ant içtiği tarafsızlığını rafa kaldırmış, gözü neredeyse Bay Kemal dışında hiçbir şeyi görmüyor.

O görmüyor ama Saray'da yüzlerce danışmanı var, dışarıda onlarca bakanı var. Her biri ayda on binlerce lira alıyor.

İçlerinde dünya liderini uyaracak, “Bu kadarı yetti gayrı beyefendi, her gün konuşmayın. Fazlası zarar veriyor” diyebilecek bir babayiğit yok mu?

Yok artık, bir de olacaktı yani!

Sevgili okurlarım, önümüz Cumhuriyet bayramı. Cumhuriyet'in 99. yılını kutlayacağız.

Burada bir süre önce Diyanet'e birkaç kez sordum:

O gün camilerimizi Türk bayraklarıyla donatmayı düşünür müsünüz?

Herhangi bir yanıt gelmedi. Gelmesini de beklemiyordum zaten.

Atatürk'ün kurduğu Diyanet günümüzde ne yazık ki AKP'nin devletteki bir temsilciliği olarak çalışıyor. Günlük siyasetin tam göbeğinde.

Atatürk'ün adını bile anmazlar.

Daha ötesini yazmaya elim varmıyor.

Teşkilatın başında ise belinde kılıcıyla minberlere çıkıp nutuk atan Ali Erbaş isimli bir şahıs…

★★★

Güler misiniz yoksa ağlar mısınız, bunların düşüncesi şöyle:

“Camiler herhangi bir milletin, kavmin değil bütün ümmetin malıdır, bütün Müslümanlarındır. Dolayısıyla Türk bayrağı asmak caiz değildir.”

İşin ilginç yanı, bu komediye hem AKP, hem de Türk milliyetçisi (!) iktidar ortağı MHP hoşgörüyle bakar.

İşlerine gelince 80 bin küsur caminin bütün harcamalarını Türk Milleti öder, işlerine gelmeyince ise camiler milletin değil bütün Müslüman ümmetinindir edebiyatı!

Bu 99. yılı da başarıyla atlattılar.

Bakalım bu kafa seneye 100. yılda ne yapacak!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp