Top
24/11/2019

Gazeteci dolduruşa gelince…

Sevgili okurlarım, şimdi yazacaklarım, Türkiye'de son yıllarda tanık olduğumuz en ilginç gazetecilik olaylarından biridir.

Tamamen “Tarafsız” bir biçimde anlatmaya çalışacağım.

Bana da okurlardan ve çeşitli kimselerden hemen her gün bazı ihbarlar gelir.

“Falanca kişinin durumunu araştırın, büyük yolsuzluk yapıyor… Filanca kurumda çok büyük dümenler dönüyor, onları yazın!”

Bazıları sahte isim kullanır, onlar zaten ciddiye alınmaz. Bazılarına ulaşıp sorarım:

“Anlattığınız olayın acaba belgesi var mı?”

Yanıt genelde şöyledir:

“Siz gazetecisiniz, araştırıp bulun!..” 

★★★

Rahmi Turan abimizin gündeme getirdiği son iddia ortalığı karıştırdı.

Bir CHP'li gizlice Saray'a çağrılıyor ve Recep Bey ona özetle şöyle diyor:

“Senin CHP genel başkanı olman gerekir. Düşün, karar ver. Memleketin iyiliği için bu gerekli. Ben de sana yardımcı olurum.”

Yazı çıktığı gün ortalık karıştı. Ortada Muharrem İnce'nin adı dolaşıyordu.

Muharrem Bey yazılı açıklama yaptı:

“Bu işin benimle uzaktan yakından ilgisi yoktur. O kişi ben değilim. Bu iddianın genel merkez mutfağındaki bir çete tarafından pişirildiğini biliyordum. Bu bana ve parti içi muhalefete yönelik şerefsizce bir saldırıdır. Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmayacaktır.”

★★★

Rahmi Turan'ın yazısından hemen sonra Kemal Kılıçdaroğlu ekrana çıktı ve “Olay doğrudur” dedi.

Bence en büyük hatasını işte o zaman yapmış oldu.

Olay netleşmemiş, elde herhangi bir belge ve ek bilgi yok…

Bu “Doğrudur” lâfını etmesi bence siyasi bir yanlış oldu.

★★★

O anda kafamda yine kuşkular vardı. Saray'a giden CHP'linin kim olduğunu bütün çevrem bana soruyor, ben de gazetedeki arkadaşlara soruyordum.

Ancak kimsede bilgi yoktu. Rahmi abi yurt dışında ve telefonu kapalı imiş, ulaşmak mümkün değil…

Tam da o sırada Saray ve çevresinden net açıklamalar geldi.

Recep Bey'in yakın kadrosu “Yazılanlar tamamen yalan ve iftiradır, böyle bir olay olmadı” diyordu.

Saray'dan kesin bir dille yapılan yalanlamaları okuyunca, kafamda beliren izlenim şöyle oldu:

“Bunların bu kadar kesin bir dille yalanlaması, böyle bir ziyaretin olmadığını gösterir…”

★★★

Son noktayı Recep Bey İzmir'de koydu:

“Cumhurbaşkanlığımı ortaya koyuyorum, böyle bir ziyaret olmamıştır.”

Bu kadar kesin bir dille konuşması doğrusunu isterseniz, kafamdaki izlenimi netleştirdi.

Bir CHP'linin saraya çağrılmış olması doğru değildi.

Aksi olsaydı hiçbiri bu kadar net yalanlama yapamazdı.

Buna Muharrem İnce dahil.

Günün birinde olayın doğru olduğu belgelendiği takdirde Muharrem Bey sokağa çıkamaz, kimsenin yüzüne bakamazdı.

★★★

Bütün bu gelişmeler olurken, yurt dışındaki Rahmi abi ortalıkta hiç yoktu. Sonuçta, önceki gece televizyon kanallarına çıkıp şöyle dedi:

“Saray'a yakın haber kaynağımın bana söylediğine göre, o CHP'li isim Muharrem İnce imiş. Ama bu görüşme ve isim, haber kaynağımın iddiası. Haber kaynağımın kim olduğunu şimdi açıklamam çok ayıp olur. Gerekirse kendisi çıkar ve açıklar. Onu 20 yıldır tanıyorum, bir gazeteci arkadaşım…”

Sonra, baskı altına alınınca ekledi:

“Demek ki benim verdiğim bu haber yanlıştır, ben hatalıyım ve gereğini yapacağım.”

Gereğinin ne olduğunu şu anda bilmemiz mümkün değil.

★★★

Sevgili okurlarım, bu yazdıklarımı yine tamamen tarafsız bir biçimde, sadece gazetecilik deneyimlerim ve sezgilerime dayanarak noktalamak istiyorum.

İşin içinde Muharrem İnce ve CHP'yi hedef alan bir tezgâh, bir kumpas olup olmadığını bilemem.

Olay şudur:

Güvendiği bir gazeteci dostu, kendisine gelen bazı duyumlardan yola çıkarak Rahmi abiye yanlış bilgi aktardı.

O da biraz erken davrandı, araştırmaya gerek duymadan, kendisine anlatılanları yazıya döktü.

★★★

Kimdi o kaynak?..

Rahmi abi birkaç gün gizledi ama sonunda, dün açıklamak zorunda kaldı.

Gazeteci dostu Talat Atilla. 

Demek ki siyasi linçe tabi tutulan abimiz, üzerinde oluşan baskılardan çok rahatsız olmuş ve bu ismi ifşa etmek zorunda kalmıştı.

Böyle bir olay, birilerinin dolduruşuna gelme olayı her gazetecinin başına gelebilir.

Ancak meslek büyüğümüz Rahmi abi bunu yazıya dökerken olayın bu kadar büyüyeceğini ve böylesine baskı altına alınacağını herhalde düşünmemişti.

Sanırım bunalmıştı… O kadar ki, bizim meslekte çok ender görülen bir biçimde, gizli tutulması gereken haber kaynağını bile açıklamak durumunda kaldı.

Şu yaşananlar, her boyutu ile gazetecilik okullarında ders olarak okutulacak niteliktedir.

Üstelik bundan sonra hepimize ders olması gerekir.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp