Top
24/10/2012

Güç onlarda ama korkuyorlar!

Sevgili okuyucularım, AKP hükümetinin en çarpıcı özelliklerinden biri, ulusal kavramları Türk milletinin beyninden, zihninden ve belleğinden silmek, kazıyıp atmak. İstiyorlar ki, artık bu kavramlar yok edilsin ve bitirilsin.

Çok zor bir işe soyundular, sonu fiyasko olacaktır.İlk amaçları Atatürk kavramını yok
etmekti. Bu amaçla planlar hazırlandı ve milliliğini ismen olmasa bile resmen kaldırdıkları Eğitim Bakanlığı devreye sokuldu.Atatürk, ders kitaplarından
çıkarıldı.Kurtuluş Savaşı da öyle.
Peki bunların yerine neler getirildi?
Askeri okullar dahil din dersleri!.. Peygamberin hayatı vesaire…
Türkiye'nin dört bir yanında yüzlerce ilköğretim okulunu imam hatip yaptılar.
Ancak bu konuda öylesine büyük tepki aldılar ki, bazı imam hatipleri birkaç hafta sonra yeniden normal okula dönüştürmek zorunda kaldılar.
Bazılarının kafasındaki kavram şudur ama bunu hiçbir zaman açıkça
söyleyemezler:
“Biz millet değil, ümmetiz. Bizi bir arada tutması gereken kavram
millet değil, Müslümanlıktır!”
Dikkat ediniz, bu yüzden bunların ağzından “Türk” sözcüğü çıkmaz.
Örneğin hiçbir zaman “Türk milleti” diyemezler…“Milletimiz” derler de, hangi millet
olduğunu söyleyemezler!Bunlardan en büyük bütçeyi alan, para içerisinde yüzen Diyanet, ulusal bayramlarda camilerimize bayrak asılması konusunda suspus olur, ağzını bile açamaz!..
Çünkü o kafalara göre camiler milletin değil, ümmetindir!

* * *

Bu hükümet yeni yasalar, yönetmelikler çıkardı ve bence suçların en büyüğünü
işledi:
Ulusal bayramların milletimiz tarafından kutlanmasını yasakladı.Herhangi bir ulusal bayram kutlamasında artık siz yoksunuz, biz yokuz! Yaşadığınız beldede örneğin
Atatürk anıtına çelenk koymanız bile yasaklandı.Coşkulu bir yürüyüş düzenlemek,
kutlama yapmak, hepsi yasaktır.Size ilginç bir örnek vereyim.
Atatürk'ün Ankara'ya gelişi, Ankara'da her yıl aralık ayında düzenlenen bir HarpOkulu Koşusu'yla kutlanırdı.Mustafa Kemal Paşa milli mücadeleyi başlatmak için 1919 yılı Aralık ayında Ankara'ya ilk kez adım atmış, savaş adım adım
başlatılmak üzereydi.
Bu kutlamalar çerçevesinde her yıl Atatürk Koşusu yapılır, Harp Okulu öğrencileri ve subayları, önde bayrakları ve omuzlarında silahları, uygun adım yaptıkları koşuyla ana caddelerden geçip Ulus Meydanı'na giderlerdi.Ankara Valisi bu koşuyu bile yasakladı! Genelkurmay'dan tık yoktu! Bu koşu bir daha yapılmadı.
Gerekçe ilginçti: “Trafik sıkışıklığı!”
Bir ulusal olay daha sözde trafik sıkışıklığına böyle kurban edildi.

* * *

Önümüz 29 Ekim. Atatürkçü Düşünce Derneği gibi çok sayıda sivil toplum kuruluşu, o gün Ankara'da, ilk Meclis binası önünde toplanma kararı aldı. Orada toplanılacak, yürüyerek Anıtkabir'e gidilecek ve saygı duruşunda bulunulacaktı.Ankara Valisi bu toplantıyı da yasakladı.Aslında yasaklanan o toplantı değil, Cumhuriyet Bayramı
kutlaması.Ancak, yasaklama kararı hükümetten geliyordu. Elbette ki valinin aldığı bir karar değildi. O, kendisine verilen emri uyguluyordu.
Valilik tarafından bu konuda yazılı açıklamalar yapıldı:
“Toplantıyı düzenleyenler de,
katılanlar da sorumlu olacak ve haklarında yasal işlem yapılacaktır.”
Bu tehdidin anlamı açıktır:
O gün ilk Meclis Binası'nın önü ve çevresi polis kuşatması altına alınacak, oraya gelen teröristler (!) coplanacak, üzerlerine biber gazı ve su sıkılacaktır!
Milletimizin Cumhuriyet Bayramı kutlama hakkı yoktur!

* * *

Ankara'da öyle bir vali var ki, geçmişte 28 Şubat dahil her dönemin valisi ve Emniyet Genel Müdürü idi! İşte bu vali, bundan iki hafta önce Ankara'da
düzenlenecek bir mitingi bile yasaklamaktan çekinmedi:
Şehit aileleri ve gazilerin mitingini!
Bu amaçla Ankara'ya yurdun dört bir yanından gariban şehit aileleri ve
gazilerimiz gelmişti.
Terörde elini kolunu, ayağını bacağını, gözlerini yitirmiş, çoğu tekerlekli
sandalyede gaziler… Ve onlarla birlikte teröre evlatlarını, yakınlarını kurban
vermiş olan acılı aileler…
Burada açıkça söylemekte sakınca görmüyorum, bu duyarsızlık ve korku ortamında o mitinge belki bin, belki iki bin kişi katılırdı.
Ondan bile korktular.

* * *

Şimdi olayın başka boyutlarına bakalım ve birkaç soru soralım:
29 Ekim günü oraya gelecek insanlar terörist midir?
Vurup kıracaklar mı, cam çerçeve mi indirecekler, yağmacılık mı
yapacaklar?
Diyarbakır başta olmak üzere ülkenin pek çok yerinde Kürtçüler ve Cumhuriyet düşmanları, özgürce miting düzenliyor. Bu toplantılar izinli veya izinsiz, polisin gözetiminde yapılıyor. Oralarda Kürtçe nutuklar atılıyor, sözde Kürt bayraklarını ifade eden bir takım paçavralar açılıyor, Abdullah Öcalan posterleri direklere
çekiliyor!.. Ve bunlar olurken, polis seyirci kalıyor…
Çünkü polise verilen emir var:

“Aman dokunmayın, saygı gösterin!”
Bu gibi olayları herhalde çok iyi bilen Diyarbakır Emniyet Müdürü, işte bu
nedenle “Ölen teröristin arkasından ağlamayan insan değildir” diyebildi.
Kürtçülere, bölücülere gösterilen saygının ve sevginin yüzde biri,
Ankara ve başka illerde Cumhuriyet Bayramı kutlaması yapmaya
niyetlenen kitlelere gösterilmiyor. Onlarınki yasak!

* * *

Cumhuriyet Bayramı ve öteki ulusal bayramların kutlamalarını polis zoruyla yasaklamak belki mümkün olur. Ama bu kavramları, Atatürk sevgisini, Türk milletinin beyninde yasaklamak hiçbir zaman mümkün olmayacaktır.
Bunların bilmediği, işte budur!
Biz ümmet değil, milletiz.
Bu vatan yabancı işgali altında değil.
Böyle yasaklamalar sadece ve sadece işgal dönemlerinde olur.
Ankara'da 29 Ekim günü ilk Meclis Binası önünde düzenlenmesi öngörülen kutlamalarda ne olacağını, yapılıp yapılmayacağını şu anda elbette bilemiyoruz.

Ancak biz bu yasakçı kafaları iyi biliyoruz, iyi tanıyoruz.İşlerine gelince “İleri demokrasi… Özgürlük” palavrası atan bunlar!
Kimlere, nelere karşı olduklarını, ulusal kavramları nasıl yok
etmeye yeltendiklerini de çok iyi biliyoruz…
Çünkü korkuyorlar.
Evet, güç onlarda ama yine de korkuyorlar.
(Yazımı bitirirken bir parantez açayım. Çok sayıda CHP milletvekili, bu 29 Ekim kutlamasına katılacaklarını açıkladılar. Kemal Kılıçdaroğlu da acaba bu doğrultuda bir açıklama yapsa, katılacağını bildirse ve o gün gelse, çok hoş bir jest olmaz mı!)

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp